Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ABD'nin perhizi ve turşusu ZİYA ÖZKÂHYAOĞLU Birleşmiş kiilN ew Yorkbilimselpolitik Milletler'in cğcr türel ve organı UNESCO 1984 sonuna kadar tcrcihlerine çeki düzen vermezse, ABD bu kuruluştan cekilccek. Rcagan yönetimi UNESCO'nun kuruluş amacından saptığını, SSCB'nin ctkisindc, genellikle Batı değerlerine, hür basına ve serbest piyasa ekonomisine karşı borozanlık eden, bürokratik ve savurgan bir kuruluş haline geldiğini iddia ediyor. Örnek olarak da basın hürriyetini kısıtlayacağını savundukları, UINESCO tarafından son yıllarda geliştirilen, Yeni Uluslararası lletişim Düzeni'ni (YUİD) gösteriyor. Ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, SSCB'nin ve DoğuBlokunun UNESCO'ya katılmayı reddetmesi üzerine, örgüt, etkinliklerini DoğuBatı arasındaki entelektiicl alışveriş üzerine yoğunlaştırmış, 1950'lerin sonunda bu grubun örgüte katılmasıyla, DoğuBatı arasındaki sürtüşmelere sahne olmuştu. 1960'larda bağımsızhğını ilan eden bir dizi Afrika ve Asya ulusu, okuma yazma bilemiyenler için entelektüel alışverişin lüks ve anlamsız olduğunu öne sürerek, UNESCO'yu "kalkınma" kavramını benimseyip okumayazma öğretimine, fakir ülkelerde eğitime ve sanat hazinelerinin korunmasına ağırlık vermeye ikna etmişti. 1970'lerin sonunda, Is SİYASET 84 13 Başkan Reagan, basın özgürlüğünü kısıtlayacak diye Yeni Uluslararası tletişim Düzeni'ne veryansm ederken, Grenada çıkarması sırasında gazetecilerin adaya çıkmasını yasaklıyor, bir yandan da bir basın kurumuna gönderdiği kutlamada, gazetecilerin istedikleri olay hakkında hiçbir kısıtlamaya uğramadan yazabilmelerini" savunuyordu. rail'in üyeliğinin kaldırılması yolundaki çabalar ve yeni Başkan Senegalli Amadou Muhtar M'Bovv'un seçilmesiyle UNESCO'nun yeni bir döneme girdiği belirtiliyor. UNESCO'yu eleştirenler yeni uluslararası iletişim düzeninin öngördüğü bu "sorumlu gazetecilik" kavramına karşılar. Gazetecilere hükümet tarafından verilmesi düşünülen basın kartlarının resmi görüşleri paylaşmayan gazeteciler üzerinde bir baskı unsuru olacağı, kartı koz olarak kullanabilecek hükümetlerin ülkeleri hakkındaki yazı ve haberler üzerindeki kontrolünün artacağı ve "iyi ve kötü haberler arasında denge kurma" kisvesi altında hükümetlerin basını ve gazetecileri siyasi propaganda aracı olarak kullanabilecekleri, ileri sürülen endişeler arasında. UNESCO'nun savunucuları dört büyük Batı haber ajansının dünyadaki haberakışı üzerinde büyük bir hâkimiyet kurduklarını, gclişmekte olan ülkelerde yalnız tabii felaket, suikast, ayaklanma ve askeri darbe gibi sansasyonel olaylarla ilgilendiklerini ve buradaki olumlu gelişmelcri ve genel koşulları gözardı ettiklerini ileri sürüyorlar. Uluslararası Basın Enstitüsü (İPİ) 1983 yıh raporunda da belirtildiği gibi, totalitcr hükümetlerin artan bir oranda popüler olmayan karar ve uygulamalarını sergileyen basına karşı sansür ve diğer yollara başvurdukları bilinen bir gercek. Ancak, YUİD'nin öngördüğü şekilde, kendi ülkelerindeki gazetecileri korumayan ülkelerin temsilcilerinin biraraya gelip kuracakları bir şemsiye örgütün basın hürriyetini uluslararası bir düzeyde ne derece koruyabileceği, sansüre karşı nasıl bir baskı unsuru oluşturabileceği ve en önemlisi, bu yeni düzenin dejenere olup hükümetlere ülkelerindeki yerli ve yabancı gazetecileri kontrol imkânı tanımasının nasıl önleneceği pek açık değil. Her ne kadar ABD basın hürriyeti açısından dünyanın en serbest birkaç Ulkesinden biriyse de, Amerikan basınının askerlerle beraber savaş alanına (Grenada'ya) gitmesini yasaklayan ilk ABD Başkanı Reagan'ın ifade hürriyeti konusundaki not karnesi hiç parlak değil. Reagan 127.000 hükümet görevlisinin çalışma süreleri bo yunca gördükleri çeşitli gizlilik derecesine sahip bilgileri hayallarının sonuna kadar gizli tutmalarını istiyor. Bu kanuna göre, örneğin, Alexander Haig Dışişleri Bakanlığı'ndan ayrıldıktan sonra, dış politikayla ilgili bir gazete yazısı yazmaya kalksa, yazısını önce sansürden gecirınek zorunda kalacak. Bu bakımdan, Reagan'm UNESCO'dan çıkma tehdidinin basın hürriyetine olan aşkından mı, yoksa uluslararası kuruluşları kendi politik çizgisine yaklaştırmak arzusundan mı kaynaklandığmı kestirmek güç. ABD yakın geçmişte Uluslararası lşci Örgütü'nden (ILO) çekilmiş, bir süre sonra kuruluşun politikasını değiştirdiğine karar vererek geri dönmüştü. Amerikan askerlerinin Grenada'ya ayak bastığı ve basının adaya gidişinin yasaklandığı gün, Reagan'ın VVashington'daki Yabancı Basın Kurumu'nun 65'inci yıldönümünü kutlayan mesajı, yönetiminin basın hürriyeti ve hükümette gizlilik konularındaki tutumunu yakından izleyenleri hiç de şaşırtmadı. Reagan mesajında, "Otoriter kı.sıllamalardan, resmi ve idenlojik kurallardan serbest olarak, gazetecilerin istedikleri olay ve bilgiler hakkında hiçbir kısıtlamaya ugramadan yazabilmelerini" savunurkcn, "Dogru, objeklif enformasyon demokrasi ve hiirriyetin korıınması için elzemdir" diyebiliyordu. Bu ne perhiz, bu ne turşu. Amaç denetim hurmah değil 2224 şubat tarihlerinde Irak 'ın başkenti Bağdat'ta yapılan "Uluslararası ve Bölgesel Gazeteci Örgütlerl Toplantm"nın ardından yayınlanan deklarasyonda Batı basınının Y. U. H. I. D. 'nin yol açabileceği tehlikelerle ilgili iddiuları reddedililyor. Deklarasyonda ilgili bölüm söyle: "Toplantımız meslek örgütlerimizln daha çok işbirliği yapabilmesi ve karşılıklı anlayıs zemlni oluşturulması çabalarında önemli bir adım uluşturuyor. Bu çabalarımızın amacı meslek sorunlarımızı çözmek ve yurttasları ifade özgürlüğü hakkını kullanmaktan alıkoyan engelleri aşmaktır. Bu hak, kitle iletişim araçlarmı kullanan askeri, politik ve sınal tekellerce yiirütülen yıkıcı kampanyalar tarafından engellenmeye çalışılıyor. Bu kampanyalar, haber dolaştmının dengeli ve özgürce gerçekleşmesini garantl edecek olan yeni haberleşme ve iletişim duzeni kurulması çahalarına dinamit koymaya çalışıyor. tfade özgürlüğü ve namuslu haber vermeye bağlılığımızı gö'z öniine alarak bu kampanyalara tepki göstermek ve onların hedeflerini ortaya koymak üzere sesimizi yükseltmeliyiz. Yeni düzenin Birleşmiş Milletler kuruluş bildirisinde yer alan uluslararası kurullar temelinde kurulmasını istiyoruz. Yeni Uluslararası Haberleşme ve tletişim Düzeni 'nin, hükümet sansürü kurulması, haberlerin hükümetler tarafından kontrolü, gazetecilerin mesleklerini yürütebilmek için izin almaları ve büyük haber kuruluşlarının muhabirlerinin Üçüncü Dünya ülkelerinde çalışmasını yasaklama gibi hedefleri yoktur. Bu yeni düzenin kurulmasını isterken UNESCO ve Birleşmiş Milletler'de yapılan suçlamaları reddediyoruz. SİZ DE KATII.IN Yeni haberleşme düzeni savunucuları Batılı haber kurııluşlarını suçlayarak Üçüncü Dünya'nın da uluslararası haberlesmeye kalılmasını istiyor. l'otograf, UNESCO tarafından finanse edilen Senegal Egitim Radyosunun çalışmalarından. mce toplumda demohrasi Avusturya'nın Innsbruck kentinde, 1419eylül 1983 tarihleri arasında yapılan BM UNESCO Yuvarlak Masa Konferansı'nda Uluslararası Basın Enstîtüsü (IPl) adına konuşan Simopekka Nortamo, uluslararası haber ajanslarının rolü nün yanlış anluşıldığını belirtli. Nortatno haberleşmenin demokraliklesmesinin lek yolımun toplumlarm demokratikleşmesi olduğunu savunarak eleştirilerini şöyle anlattı: Haberleşmenin demokratikleşmesi sadece açık, hoşgörülü çoğulcu ve çeşitlilige olanak tanıyan toplumlarda mümkiin olmuştur ve olacaktır. Bu demokratikleşme ne bir otokratik liderliğin, ne bir diktatörün, ne bir askeri cuntanın ne de bir tek parti yönetiminin basılamayacak seylere, nasıl haber toplanacağına karar verebildiği toplumlarda mümkiin olmuştur ve olacaktır. tfade özgürlüğünün, iletişim araçlarının özel şirket veya tekeller elinde toplanması, elnik, yöresel veya diğer azmlıkların ekonomik yoksunlukları, sanayinin, ticaretitı veya bankalann çıkarları nedenleriyle engellenmemesi veya stnırlanmaması önemli bir nokladır. tfade özgürlüğü, dünyanın çeşitli bölgeleri arasında haberleşme olanakları açısından var olan yapısal dengesizlik nedeniyle de kısıtlanmamalıdır. Bu dengesizlik hepimiz tarafından görülüyor. Pratik önlemler ve yardım programları desteklenmelidir. Ayrıca ülkeler aşırı haber ajanslarının rolü genellikle yanlış anlaşılıyor. Bu yanlış anlaşılma özellikle bu ajansların, gelişmekte olan ülkeleri sanayileşmiş ülkelerin okurlarına anlatmakta ve bunlarla ilgili haberleri vermekteki egemenliği konusunda yoğunlaşıyor. Bu ajanslar, biz gazete editörlerinin dış haberler konusunda yararlandığı kaynaklardan sadece biridir. Bu ajansları dünyamızın iletişim sorunlarını ezeli suçlulart olarak göstermekle yapılan müthiş basitleştirmeyi anlamak mümkiin değildir.