22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Taçsız kralın anısına ürk futbolu varolduğu sürece unutulmayacak yıldızlar olacaktır. Bunlardan biri de şüphesiz Metin Oktay’dır. O bir kraldır. İnsani boyutta da ‘taçsız’ olan bu krala Türkiye doymadan öteki aleme göç etmiştir. Tüm yaşamında attığı goller kadar o gollerin özelliği de unutulmazdır. Bugünkü gençlerin onu görememiş olması bir şanssızlıktır. Elimizdeki belgelerin teknolojik imkânı neyse bunları koruyan kurumların mutlaka yeniden bu efsane futbolcumuzu tanıtacak görsel eserler ortaya koymalıdır. 2 Şubat 1936’da dünyaya gelen İzmirli Metin Oktay’ımız maalesef bir trafik kazasında Boğaziçi Köprüsü’nde yaşamını yitirerek 13 Eylül 1991’de aramızdan ayrılmıştır. Birinci boyutta futbolculuk, gol krallığı, unutulmaz başarıları, saha içi ve dışı efendiliği ve insani boyutu konuşulmalıdır. Metin Oktay saha içinde ve dışında öylesine örnekti ki bizim jenerasyon onu izler ve bir idol olarak görürdü. Belki de yıllarca G.Saray’da oynayıp rakipleri için önemli tehlike olmasına karşın onlarca da sevilen bir başka futbolcu gelmeyecektir bir daha Türk futboluna... Özellikle bugünlerde alçak dağları yaratan egolarıyla kötü örneklerine rastladığımız futbol alemimizin karşılaştığı olaylar Metin Oktay’ı yaşayan bizlere onu hatırlatmak ve yaşatmak görevi daha çok düşmekte. Oktay’ı o kadar çok severdim ki hangi koşulda olursa olsun daima ona yakın olmaya çalışırdım. Ölümünden 2 gün önce görüşüp Palermo’da oynarken şahsen temin edip sakladığım ve yaşamına ait onda olmayan resimleri vereceğim günün randevusundan 1 gün önce hayatını kaybetmesi benim için çok acı bir anıdır. Ama onların içinde olduğu bir eser mutlaka bırakacağım göç etmeden bu dünyadan... 17 yaşında Damlacık Kulübü’nde başlayan futbol serüveni 18 yaşında İzmirspor, 19 yaşında da G.Saray’da uzun yıllar gol krallığıyla devam edecekti Metin Oktay’ın... Futbolu bıraktığı yıl 18 golle kraldı ve G.Saray da şampiyondu. O kadar unutulmaz maçları vardı ki attığı gollerin kalite ve güzelliği anlatılamayacak kadar estetikti. Öncelikle topa 2 ayağıyla müthiş sert vururdu. Kafa hakimiyeti ve vuruşları inanılmaz güzellik ve sertlikteydi. Vurduğu topu ancak kalenin 90 diye tabir edilen yerinde ağlara değince görürdünüz. Onu durdurmak için o dönemlerde her takım 2 markaj yapacak futbolcu görevlendirir ve sonuçta yine onun attığı gole yenik düşerdi. Özel olarak 3 futbolcuyla markaj edildiğine ve başından ayrılmadıkları halde yine gol attığına bizzat şahidim. F.Bahçe’ye karşı oynaması imkânsız sakatlığına karşın rahmetli Üzeyir Koşar ağabeyin ilaç diye dizine bağladığı koyun derisiyle sabahı zor edip forma giymesi ve G.Saray’ın 50 kazandığı maçın 4 golünü atması unutulmaz... Üstelik o yıllarda oyuncu değiştirmek yoktu. Yine İnönü Stadı’nda F.Bahçe’ye karşı 10 kazanılan maçtaki ağları yırtan golü hâlâ yaşamakta... Avrupa kupalarında G.Saray ve ulusal takımımızda attığı inanılmaz goller dünya standartlarını aşacak düzeydeydi. Palermo’ya gidişi ve Sporting’le yapılan ilk maçta (20) gollerin 2’sinin de ondan gelmesi dün gibi anılarda duruyor. Çizme ayağa kalkmıştı!.. İlk eşi Oya hanımın isteğiyle Rusya seyahatinden sonra İzmirspor’a döneceği kesinken G.Saray’ı bırakmaması, eşinden ayrılması asla unutulmayacaktır. Böyle bir kulüp sevgisi örneği yaşanır mı bir daha bilemem... “Hayat hoştur ama boştur” derdi... Bu onun belki de yaşam felsefesiydi. Ordu takımıyla gittiği maçlardan geç dönen kafilede ‘geç kaldı’ diye 2 ay hapse girmesi, T çıktığı gün antrenmansız oynadığı Karagümrük karşılaşmasında attığı 3 golle G.Saray’ın 32 kazanmasını sağlaması bir rekordur. Fenalık geçirecek kadar dinlenerek oynayan ve futbolun kaderini böylesine etkileyen kaç futbolcu çıkmıştır ortaya bilemem ama o müthiş golleri unutmak mümkün değil. Frikik ve penaltılarda ayrı bir stili vardı. Topu dikkatli bir şekilde dikerken görürdünüz ve sonra da müthiş bir vuruş sesi... Sonrası ağlarda!.. Çok yakışıklı, kibar ve güzel giyinen, karizmatik bir yapısı vardı. Güzeller peşindeydi. Aşkları ve mutsuzluklarıyla duygusaldı. İtalya’dan erken dönüşünün tek nedeni aşırı vatan sevgisiydi. Çevirdiği filmle teknik direktörü Baba Gündüz ve kaptanı Turgay Şeren’le futbol destanının aktörleriydiler. Hayatında bir kez oyundan atıldı. F.Bahçe maçlarından birinde rahmetli Yılmaz Şen’in bir davranışına verdiği yanıtla oyundan atıldı. Sahayı alkışlarla terk ederken 33 gün ceza aldı. Metin Oktay bu ülkede gereği kadar anlatılmış değildir. Ne mutlu bana ki onu izleyen ve daha sonra onu anlatarak eğitiminde katkım olan ve Türk futboluna kazandırdığım öğrencilerim oldu. Hatta Avrupa gol kralı dahi olabildiler ama Metin Oktay’ı aştılar mı bilemem. Buna ancak futbol dünyası karar verebilir. Ama biliyorum ki rahmetli Metin ağabeyim benim bu satırlarımı okuyacak ve kendisini ne kadar sevdiğimi bir kez daha anlayacaktır. Başkaları unutsa da o benim için futbolumuzda yeri asla doldurulamayacak bir ‘taçsız kral’dır. Ruhu şad olsun… Siyasetten Soğuttunuz, Spordan da Soğutun!.. ir olimpiyad sonrası demedik laf bırakmadık sporcular için... Ama kişisel eleştirilerden çok sporcu yetiştirme sistemindeki yanlışlıklara değinen yazarların eleştirileri futbol devreye girince bitiverdi. Bir 4 yıl sonrasına dek olimpiyad tatiline giren medyamızda aynı yazılar aynı eleştiriler aynı manşetler yine atılacak. Yani değişen bir şey olmayacak. “Neden bu kadar kötümsersin?” diyenlere yanıtım şu; zaten bozuk olan sistemin daha da sarmala gireceğinden korkuyorum. Çünkü futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz. Basketbol, biraz da voleybol dışındaki sporları unuttuk. Açıkçası hastasından umut kesen doktorun ‘ne yersen ye’ demesine döndü sporumuz. Daha geçen hafta 15 milyon genç okula başladı. Oysa dünyada 15 milyon nüfusu olan nice ülkeler var, çoğu da çağı yakalamış, GSMH’si yüksek ülkeler... Nüfusu büyük rakamlara ulaşan ülkeler ise açlık sınırının da altında. Başbakan inatla nüfus artsın istiyor. Amacı belli, yoksulluğun artması ve insanların bir torba yiyeceğe muhtaç bırakılması... Tayyip bey geçenlerde ilkokulda okuyan bir kız çocuğuna “Kardeş istiyor musun” diye sormuştu da “Çocuk istemiyorum” yanıtını alınca kızmıştı. Neyse, konumuz her şeye kızan başbakanımız değil... Ben 3 bine yakın Kuran kursuna karşı 1500 kadar ilkokulun olduğu ülkemde çoğalan nüfusun eğitilmesini düşünüyorum. 15 milyon gence nasıl spor yaptırılacağını düşünüyorum. İşe yaramaz, daha başından çökmüş bir sistemin her geçen gün batağa saplandığından söz ediyorum. Genç kuşakların yanlış yönlendirilmelerinden söz ediyorum. 12 Eylül’den sonra gençlerin siyasetten uzak kalması için her türlü yasal engeli koyanların şimdi genç kuşakları spordan da uzaklaştırmak için kolları sıvadıklarını görüyorum. Sporda da kamplaşmaların hızlandığını hayretle izliyorum. Belediyelerin kendi siyasi anlayışı içinde olan gençlere her türlü parasal destek ve spor yapma imkânı verdiğini, hemşehrilik anlayışının ve tarafsızlık ilkesinin yok olduğunu da kuşkuyla gözlüyorum. Medya futboldan başka sporlardan söz etmez. Çünkü hoşlanmaz. 35 spor yazarının dışında diğer sporlardan anlayan yoktur. Olimpiyadlar için İstanbul’un hedefi 2020 olarak belirlendi. İstanbul’da olimpiyad görmemize en çok 12 yıl var diyelim. Bugün ilköğretimin ilk basamaklarında okuyan çocuklar hesaba göre 12 yıl sonra ya spor alanlarında ya tribünlerde olacak. Peki o günkü kuşaklara bugün futbolun dışındaki sporları nasıl tanıtacağız, nasıl sevdireceğiz ve en önemlisi onları spora nasıl yönlendireceğiz? Bugün böyle bir proje yok. AKP iktidarı geldiği günden beri sadece futbolun gündemini yokladı. Belediyeleri futbola yönlendirdi, kız takımlarını sessiz sedasız sildi, sonunda futbolu tamamen ele geçirdi. Futbolun sermayedarlarıyla işbirliği yaptı. Futbol kulüplerine olağanüstü destek verildi; sigorta, vergi borçları ya silindi ya da uzun vadeye bağlandı. Futbolcuların vergileri yüzde 35’ten yüzde 15’lere düşürüldü. Bunun için futbol federasyonları aracı kılındı. Devlet TV’si TRT ekarte edilerek özel TV’lere maç yayınları ihale edildi. Böylece medya da susturuldu. Özel TV’lerin isteklerine uyularak futbolun her kademesi çeşitli kanallara satıldı. Futbol Federasyonu da gelen naklen yayınlardan aldığı komisyonlarla astronomik paralar kazandı, parayı da kimbilir nerelere harcadı, bilinmiyor... Futbol artık ceplere dokunan paralı bir keyif oldu. Artık parası olmayanlara maç yok. Hani şifreli yayınları izleyenler, izledikleri kadar para ödeyecekti, ne oldu? Özel kanalların işine gelmedi. Çünkü abone oldun mu çıkamıyorsun. Kısaca futbol meraklıları ömür boyu abone olmak zorunda. Yaz sezonunda 3 büyük takımın hazırlık maçlarını bile parası olanlar izledi. Futbol avamlaştı. Sahalardaki küfürler artık Ulusal Takım Teknik Direktörü’nün ağzına düştü. Eleştirmenler yorumlarına hakaret ederek başlıyor. Futbol sayfaları dedikodularla, futbol programları geyik muhabbetleri ve birbirine sataşan yazarlarla dolu. Tanıdığım, sevdiğim meslektaşlarımı bile artık ekranda tanıyamaz oldum. Reyting uğruna ne hallere düştüler. Futbol programları tam bir nahkeme koridorları gibi. Geçenlerde birisini seyretmek istedim. İnanın kendimi ne denli zorladıysam da zap yapmaktan başka çare bulamadım. Fikirler aykırı olabilir ama söz keserek sazan gibi lafa atlamak neyin nesi, konuşmanın da bir usulü, adabı vardır. Ayrıca bir konu varsa fikirler tartışılır, görüşler ortaya konur ve en azından asgari müşterekte (ortak görüş) anlaşma olur. Bizimkiler başladığı gibi bitiyor. Kısaca suya yazı yazıyorlar. B NOT: Siyaset uğruna böyle bir unutulmaz efsanenin adını değiştiren belediye başkanına ithaf olunur. 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle