Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C A SPOR MOTORSPOR NİSAN SALI HAMİLTON diye biri lerden uzaklaşması “krizini” çok başarılı yönettiler; kuralları değiştirdiler, “Formula 1’e rakip bir yarış serisi olabilir mi” polemikleriyle (5 büyük takımın başını çektiği GPWA isyanını hatırlayın) basını meşgul etmeyi bildiler, yıldız adayı pilotların F1’e ısınmasını sağladılar ve Michael’in gidişiyle doğabilecek olası seyirci kaybını engellemeyi başardılar. Gelinen noktayı, 2000 2004 yıllarında unutulan ama bence sporun temel prensiplerinden biri olması gereken ana kuralın hatırlandığını söyleyerek özetleyebiliriz: Büyüklerin kazandığı (çünkü F1’de bütçeler takım performanslarında çok önemlidir), küçüklerin yarışabildiği (çünkü büyükler, büyük olduklarını gösterebilmeleri için geride bırakabildikleri takımların varlığına ihtiyaç duyarlar) ve herkesin mücadele edebildiği (yıllık tavan bütçelerin 300 milyon dolarlardan 130 140 milyon dolarlara çekilmesi eşit yarış fırsatı sunuyor) bir ortam yaratmak... Sezonun ilk 3 yarışından sonra, şampiyonluk mücadelesinin Ferrari ve McLaren arasında geçeceğini, ilk 3’te kalmanın son iki yılın şampiyon takımı Renault’yu bir hayli zorlayacağını ve sıra kapmanın önceki yıllara göre daha çekişmeli olacağını söyleyebiliriz. Eğer iyi bir F1 severseniz, pistteki mücadelenin sadece ilk sıra, podyum ya da puan için yapılmadığını da biliyorsunuz demektir. Tabii ki bu saydıklarımız takımların/pilotların yıl sonu sıralamasındaki yerini belirleyen veriler ama Williams’ın bir yılda tüm sorunlarını çözüp ilk 3 için yarışmasını ya da Super Aguri’nin son 4’ten kurtulup bir üst kategoriye geçmesini bekleyemezsiniz. Bu nedenle takımların kendi performansları içinde değerlendirmek, yarışı izlerken mücadeleden daha fazla zevk almanıza neden olacaktır. Geçen yılın ilk 3’te yer alan takımların amacı şampiyonluk, orta sıralarda yer alanların amacı ilk 3’e girebilmek, son 4’te yer alanların amacı ise bulundukları listeden kurtularak orta sıralar için yarışan takımlar arasında yer alabilmek; tabii ki madalyonun diğer yüzünde ise takımların (örneğin Renault) sıra kaybetmeme mücadelesi var... Sonuçlar tabii ki önemli, ama siz yarışları bir de bu gözle seyredin ve en arka ya da ortalarda sadece 1 sıra kazanabilmenin peşinde koşan takımlara da odaklanın; 1,5 saatlik yarışı izlerken en az zirve mücadelesi kadar keyifli başka çekişmeler de olduğunu farkedeceksiniz... MURAT YIĞCI nlaşılan o ki, Formula 1 yeni yıldızını buldu. Tabii ki F1’de sadece 2 kez start almış bir pilota şimdiden “sezonun yıldızı” yakıştırmasını yapmak doğru değil ama Michael Schumacher’in yokluğunda, “Alonso mu, Kimi mi?” dışında bir sorunun cevabının merak edilmediği bir ortamda, adından bahsedilecek bir pilotun daha olduğunu görmek keyif verici. Hamilton’un F1’e uzanan yolda yaşadıkları biliniyor. 12 yaşında imza aldığı sırada McLaren patronu Ron Dennis’le tanışan Hamilton, daha sonra bu takım desteğinde çeşitli serilerde, son olarak da GP2’de kendini kanıtladı. Geçen yıl İstanbul Park’taki perfomansıyla adını altın harflerle yarışseverlerin kafasına kazıyan 22 yaşındaki pilot, şimdi de benzer bir başarıyı F1’de sürdürüyor. Sezonun ve kariyerinin ilk 2 yarışında podyuma çıkmayı başaran Hamilton, 3.yarışında da 2. sırayı, Raikkonen ve Alonso’yu geride bırakarak almayı başardı. Formula 1 yönetimine de haksızlık etmemek gerek aslında. Michael Schumacher gibi bir yıldızın pist R A L L İ D Ü N YA S I / Ş E V K İ G Ö K E R M A N İzmir’de İpragaz Rallisi ile açmıştık kapıyı. Şimdi açılan kapının kenarından şöyle bir göz atalım içeri… İlk göze çarpan şampiyonaya sponsor adı eklenmesi. Arkas Otomotiv Türkiye Ralli Şampiyonası adını aldı bu yıl şampiyona. Arkas’ın organizatör kulüplere katkısı azımsanmayacak düzeyde. Kulüplerin kaynak yaratma sıkıntısına büyük ölçüde çözüm geldiğine göre yapılacak yarışlarda kalite aramak da izleyenlerin ve katılanların en doğal hakkı… Onlar kaliteyi nasıl ve nerede arayacaklarını düşünedursunlar, Mehmet Besler, Yağız Avcı ve Hasan Özseyhan sezona handikaplı başladılar. Bu isimlere Kerem Üstünkaya, Murat Ersönmez, Tarık Öktem ve Cenk Ceyişakar gibi yükseklerde pek gözü olmayan, ancak izlenmesi zevk veren sürücüleri de eklediğinizde ortaya İzmir’den Kalanlar çıkan tablo, ilerleyen günlerde büyük bir çekişme yaşanacağının habercisi… Yarıştaki bir uygulama dudak uçuklatır cinstendi. Zaman karnelerindeki karışıklık nedeniyle bazı cezalar “sürücülerin elindeki bilgiler” hatalı gerekçesiyle kaldırılmış ve klâsman değişmiş... “Gün olur, devran döner” demişler. Bir zamanlar da “sürücülerin elindeki bilgiler” esas alınıp karar verilmişti. Nilüfer’in bir şarkısı aklıma geldi; “Dünya dönüyor, sen ne dersen de…” Fiat bu sezon Türkiye’de yarışmayacak; Volkan Işık Avrupa Şampiyonası kovalayacakmış. Renault, Subaru ve Opel de yok.. Ercan Kazaz Subaru’su ile kendi firması Atölye Kazaz adına Gurup N’de yarışıyor. Geriye kalıyor Ford, markalar klâsmanında tek ekip. Onların üç sürücüsünün de altında WRC var. Dezavantajları alacakları puanların “0,9” katsayı ile çarpılacak olması. Önceki yıllarda olmayan bir uygulama… Bir başka değişiklik “Markalar ve Takımlar Şampiyonaları” kapsamında yarışacak ekiplerle ilgili. Puan alabilmek için “en az iki marka veya takımın olması” zorunluluğu bu sezon yok. Yeni kuralda “Asgari katılım sayısı aranmaz” deniyor. Bu da önceki yıllarda olmayan bir uygulama… Nereden nereye geldik… Bir zamanlar en küçük bir ticari isim veya markanın görülmesinden “reklam olur” ürküntüsüyle kaçanlar şimdiki ortamda ne yaparlardı acaba ?... 22