Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DENİZLER HAKİMİ GÖRÜŞ Geçmişe Yolculuk MEHMET GÜÇLÜ EMRE DÖKER ürk yatçılığının duayenlerinden Samim Arduman, yaşına karşın denizin maviliklerinden kopamıyor. İki yıl öncesine kadar yat yarışlarına katılan Arduman, yarattığı ve çizdiği teknelerle bu alanda bir numara olduğunu kanıtladı. Aldığı kupaların sayısını bilmediğini söyleyen Arduman’la Çeşme Altınyunus’taki yazlığında görüştük... 1924 yılında doğan Arduman İstanbullu olmasına karşın küçük yaşlarda ailesiyle İzmir’e gelmiş. Foça’da balıkçılıkla başlayan deniz sevgisi İstanbul’a döndüğü yıllarda yatçılıkla sürmüş. Usta bir yatçı olmadan önceki dönemi şöyle anlatıyor Arduman: ‘‘1924’te İstanbul’da doğdum. İstanbullu olmamıza karşın sık sık Foça’ya giderdik. Balığa çok meraklıydık. Deniz sevgisi bizde çocuk yaşlarda başladı. 1936’da İstanbul’a geri geldik. Burada yazları Kalamış’ta otururduk. İskelenin sol tarafında bir İtalyan kulübü vardı. Başında da Sinyor Pari diye levanten bir İtalyan vardı. Bizlere verdikleri destekle yelken sporuna adım attık. Şarpi dediğimiz 6 metre boyunda tek direkli tekneyle yarışmaya başladık. Ağabeyim Vecdi, Mahmut Bir’le ekip oluşturdu; ben de Ersin Demir’le. 1942’de İstanbul şampiyonu olduk. Henüz 18’imdeydim.’’ Yat yarışı meraklılarının hafızalarına kazınan efsane tekneleri ağabeyi Vecdi ile dizayn edip üretim yapmaya başlayan Arduman, Yosma, Zorba, Orka ve Uzma 1 ve 2 teknelerinin hepsinin ayrı bir anısını olduğunu belirterek şunları söylüyor: ‘‘Yelken sporuna girmemizin ardından Vecdi mimar oldu ben makine mühendisi. Hayat bizi bir araya getirip tekne yapmaya yönlendirdi. Yat cinsine girecek ilk teknemi bir arkadaşımın imalathanesinde yaptım. Amerika’dan dizaynını satın aldım. Yosma’ydı adı. Onunla yarışlara girdik ve çok başarılı olduk. Yosmayla yarışlara başladım. Yosma’dan sonra Zorba’yı yaptım. O zamanlar basın çok ilgi gösterdi. İstanbul’dan Altınyunus’a yarışlar yapılıyordu. Bu yarışlardan sonra çok ünlü oldu. Ne var ki tekneler iki üç yıldan sonra demode oluyor.” Arduman, kurdukları Açık Deniz Yat Kulübü’yle de yatçılığa bir çok yeniliği getirdiklerini söylüyor. Yat yarışlarında hızlı tekneleriyle ‘‘unutulmayanlar’’ arasına adını yazdırmayı başaran Arduman, Türkiye’deki ilk finiş rekortmeni olarak da önemli bir başarıya imza attı. Oldukça süratli tekneler ürettiğini belirten Arduman, “İlk finiş yapmak demek yarışı kazanmak demek değildi. Bir çok yarışı ilk bitirmeme karşın her yarışı kazanamadım. 16 yaşımdan beri kupa alıyorum ve bazı yarışlarda 3 kupa C SPOR YAT 22 AĞUSTOS 2006 SALI T 8 0’li yılların ortasıydı. Deniz Kuvvetleri Kupası Yat Yarışı o yıl İstanbul Kuşadası arasında yapılıyordu. Marmara’daki ilk etabın ardından Gelibolu’da verilen startla Çanakkale Boğazı geçilecek, mücadele 190 mil boyunca Ege’de devam edecekti. Hakemler ve gazetecilerin görev yaptığı mayın gemisiyle teknelerin peşi sıra çivit mavisi sulara açıldığımızda, meteorolojinin önceden uyardığı fırtına kendini hissettirmeye başlamıştı. Gün boyu 56 kuvvetinde esen rüzgar güneye doğru inildikçe şiddetini artırdı. Yunan adalarına yaklaşıldığında tekneler geniş bir alana yayılmış, her ekip kendince en avantajlı rotayı bulmaya çalışıyordu. Akşam saatlerinde Çandarlı Körfezi’nde deniz adeta kudurmuştu. Teknelerin tümünü aynı anda kontrol altında tutabilmek olanaksızdı. Zifiri karanlık bir gökyüzü, durmadan yağan yağmur ve çakan şimşekler altında Çandarlı’da kıyamet kopuyordu. Telsiz astsubayı sürekli teknelerle iletişim kurmaya çalışıyordu. Henüz cep telefonu icat olmadığından, o günlerde biz gazeteciler haberleri gazetelere Güney Deniz Saha Komutanlığı aracılığı ile telsizle veya Çanakkale, Ayvalık, İzmir Radyo aracılıklarıyla manyetolu telefon bağlantılarıyla bildirebiliyorduk. Bu ortamda kimi tekneler Yunan adalarına, kimileri Ayvalık Limanı’na sığınarak yarışta terk yapmış, diğerleri azim ve kararlılıkla yoluna devam ediyordu. İstanbul’dan beri yarışı hep en önde götüren ‘Uzma I’, akşam saatlerinde edindiğimiz bilgiler doğrultusunda açık ara liderliğini sürdürüyordu. Bu tam onun havasıydı. Güçlü rüzgarı buldu mu ‘Uzma’yı yakalayacak başka tekne olamazdı. Ve hesaplamalar, gece yarısı Kuşadası’nada finişlerin başlayabileceğini gösteriyordu.Teknelerin bir bölümüyle oluşturulan telsiz görüşmeleri sonunda anladım ki, rakiplerinin 78 mil önünde olan kurt skipper Samim Arduman’ın teknesi artık geçilmez, ‘Uzma I’ Kuşadası’na ‘First Finish’ yaparak girer. O dakikalarda İzmir Radyo’nun sağladığı fırsattan yararlanarak gazeteye ulaştım, ‘Uzma’nın Kuşadası’nda ilk finişi yaptığı haberini geçtim. İstanbul’da baskının başladığı dakikalarda, Uzma Kuşadası’na en önde girdi. Efsane teknenin bu birinciliği ertesi gün sadece benim çalıştığım Güneş Gazetesi’nde yer alır sanıyordum. O tarihlerde Milliyet’te yazan sevgili Tankut Antikacıoğlu ağabeyim ne yapmış etmiş, o da Samim Arduman’ın finişini gazetesine koydurmuş. Bugün Cumhuriyet çatısı altında bir arada olduğumuz Tankut Ağabey’le, diğer meslekdaşlarımızı atlatmanın keyfini birlikte yaşamıştık o yıl Kuşadası’nda... Uzma’nın öyküsü Z orbayı sattıktan sonra Orka’yla yarışmaya başladım. Onu da bir süre sonra Deniz Kuvvetleri’nin vakfına yardım için hibe ettim. Oraya verince bir tekne daha yapmam gerekti. Uzma 1’i yaptık. Uzma benim kayınvalidemin ismi. Bu tekneyi yaparken kayınvalidemin hastalığı vardı. İsviçre’ye götürüp ameliyat ettirmek istedik ancak orada olmadı Türkiye’deki ameliyetta ise ömrü yetmedi. Ben de yaptığım yatın adını Uzma koydum. Bir çok kimse anlamadı. ‘Kaynanasının ismini niye verdi?’ diye düşündüler. Uzma’yla çok fazla kupa kazandım. Çok süratli bir tekneydi. Onun dizaynı ve yapımı da kendi imalatehanemizde oldu. Uzma 2’yi başka bir arkadaşım yaptı. Bizim tekne imalatına büyük katkımız oldu.’’ alıyorum artık siz hesap edin aldığım kupaları. Kupalarımı İstanbul’daki büromda saklıyorum evde yer kalmadı’’ diyor. YATÇILIK İSTENİLEN DÜZEYDE DEĞİL Son dönemde Türkiye’de yatçılık alanında büyük bir atılım olduğunu ancak buna karşın komşu Yunanistan’ın bile bizden önde bulunduğunu açık yüreklilikle söyleyen Arduman, ‘‘Türk yatçılığı son yıllarda büyük atılım yaptı, ama dünya ve Avrupa yatçılığıyla kıyaslandığı zaman istenilen düzeyde değil. Yunanistan bile bizden ileride. Çünkü onların hayat standartı çok iyi. Ulus olarak denizci uluslar; biz denizin içindeyiz ama denize uzak kalmışız. Yaşam seviyesi yükseldikçe başarı da gelecektir. Yat yarışçılığı çok masraflı bir spor. Bizim yanımızdaki Yunanistan bizden daha büyük hamle yaptı’’ diye konuşuyor. 18