Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 ARALIK 2001. SAYI 823 rak yetnek yemenin yanına koyduğunu düşünelim, Türkiye'de kaç kişi adı ve soyadından farklı bir şey yazıyor ki. En fazla 50 bin kişi filan yazıyordur. Yazmak tam anlamıyla o şeylerden birisi değil. Beni mutlu eden şeylerden biri ama onun üst yapıyla ilişkisi varaltyapıyla ilişkisi yok. Yazmak degil de bir şekilde yaratmak, üretmekten söz etmekte fayda var. 1 nsanın eskisinden daha iyi yaptığı, ileriye giden bir şeyler gerekiyor yaratma fashnda. Son biriki yıldır gece hayatında bir "clubber" kültüründen bahsediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Ben bu kültürü algılayamıyorum ama varsa vardır. Sonuçta insanların gittikleri yerler kişiliklerini etkilemez. Sadece akıllannda DJ müziği dinlemek, sabahlara kadar dans etmek ve arada bir ecstasy almak varsa bence doğru bir yönde değiller. Konu bir şeyleri izlemek değil, onun kendilerine ne kattığı önemli. Bir gece sabaha kadar tepinerek bir şey elde ettiğinizi düşünmemelisiniz. Sekiz saat Bob Dylan dinlersen bence ondan bir şeyler elde edersin. Gönülçelen şarkısını dinleyenlerin Salinger'ın kitabını alıp okumasını ister miydiniz? Çaktırmadan, dinleyenleri bu yönde gazlamaya çalışıyorum. Gönülçelen'i alsınlar, onu severlerse belki başka şeyleri de ahrlar. Alıp okumasalar da en kötü ihtimalle sevdiğim bir sektöre katkıda bulunmuş olurum. Benim de odamda bir sürü kitap var, böyle afilli durduklanna bakmayın, herkes gibi ben de yansını okumadım ama okumasam bile kitabj ahyorum çünkü en azından çok sevdiğim bir sektöre para aktarmış oluyorum. Bu gücü bilmek de güzel çünkü Gönülçelen albümüyle birlikte bu kitap daha çok satılacak. Yani o bilmese de Salinger'a da bir selam çakmış oldum. "Doktor" şarkısındaki depresyondaki adamda da otobiyografik öğelervarmı? Birkaç yıl önce ben de bir süre hap kullanmıştım, değişik değişik haplar. Ama son dönemde kendimi yoğurda ve portakal suyuna verdim. Doktor şarkısındaki depresyonun dibüıe kadar giderseniz çok farklı karakterde biri olursunuz. O rol aslında benim rolüm değil. Ben başka biri yim çünkü, daha ortalama biriyim. Veya daha manikdepresif birhal sözkonusu. Doktor, hakikaten de altyapısını yapmazsan, dibine kadar giden, neredeyse arabesk öğeler taşıyan bir şarkı. Oysa ben orada daha ironik, kendisiyle dalga geçen bir adamdan bahsetmeye çahştım. "Kimse beni sevmiyor doktor" derken zınl zınl ağlayan biri değil, aslının itirafını orada yapan birisi söz konusu. Çünkü orada bahsettiğim kişi" Insanlar bilmiyor, insanlar duymuyor, insanlar hissetmiyor" derken aslında "benim sevgilim yok" demeye çalışıyor, onun derdi o. Bir de depresyona elini kolunuzu kaptırdığınız za man elinizdeki bütün her şey gider, tam anlamıyla dünyadaki bütün kötü şeyleri görürsünüz ve bir tane de iyi şey görmezseniz, oradaki de o. Yani adam kör dilenciyi görüyor, doktora gittiği zaman oradaki o dergileronunsinirini bozuyor, gidersiniz doktor muayenehanesine, bekleme odasında haftalık bir dergi görürsünüz, bakmayabaşlarsınız,2001 yılındasıruzdırama 1998'den kalma bir dergidir o. lğrenç bir şey bu. Bekleme salonlan bana çok depresifgeliyor. "Oyalanişte" falandiyorlarsana, güzel bir an sunmuyorlar orada. Bekleme salonlan benim takıntımdır, belki artık bu şarkıdan sonra doktorlar da değiştirirler o dergileri. Şarkılarınızda ironik bir anlatım göze çarpıyor... Evet, örneğin Mavi'de şarkının arasındabiryerde "Sanailkâşık olduğumda, geceyansı dolunayda" deniyor, işte o "Happysad" dediğimiz şey orada var, yani o anın üzgünlüğünü hissettirmeye çalışıyorum ben insanlara. Veya "son bir kadeh dostlar için, artık aramızda olmayan" dediğimde, "orada bizim ölmüş arkadaşlarımız var, arkadaşlanmız öldüğü için ağlıyoruz" demekyerine, gülümseyerek birşeysöylüyoruz: "Umanm onlar da oldukları yerlerde mutludurlar" gibi bir şey. Türk insanının genelde içinde olan birşey bu galiba, en mutlu anında bile bir hüziin yaşamak.. Bende var o. Yani benim çok keyfim yerindeyken birdenbire aklıma geçmişle ilgili veya kaybettiğim arkadaşlarla igili şeyler gelir. Öyle bir şey oluyor ki insana, 25 yaşındayken 3 arkadaşımzı kaybettiysenizartık30'ageldiğinizde 10 oluyor, 34'e geldiğinizde benim gibi artık 1520 arkadaşınızı kaybetmiş olduğunuzu görüyorsunuz. Onlar sadece sizin arkadaşlarınız değiller, tarihiniz de aynı zamanda. Kişisel tarihinizde yerleri var, onlan çıkarırsamz siz de eksiliyorsunuz. Şarkılarınızda daha çok bireysel kaygılara yer veriyorsunuz. Müzikte politik ve toplumsal mesajlar olmamalı mı? Bir tarafı fazlasıyla tuttuğunda aslında özgürlüğünü yitiriyorsun. Diyelim ki 11 Eylül'de o iki binayı Usame Bin Ladin yerle bir etti, şimdi hangi tarafı tutacaksınız. Güneydoğu ile ilgili bir fikir geliştirmek de bu anlamda zor. Kimin tarafını tutacağını bilemiyorsun. Hakkâri'ye gidip konser verdiğimde gördüğüm orada hakikaten acı çeken, açlıktan nefesi kokan çocuklardı. Bunu çok iyi aynştıramadığımdan şarkıya katmak çok zor. Toplumsal mesaja gelince ben ne çevreciyim ne de uyuşturucu karşıtı. 1516 yaşındaki çocuklar kollannda iğnelerle ölsün istemem tabii ki ama bir iki joint filan içeceklerse de ögretmen edasıyla "Içmeyin çocuklar" da demem yani. Herkes istediğini yapsın ama bilsinler ki hard uyuşturucular onlan özgürleştirmez aksine nefret ettikleri kişiler haline getirir. Yeşilcilikteyse başka bir şey var. lnsan kendi kendisinin sarhoşu oluyor orada. Dünyadaki birtakım yeşil hareketlere hafiften destek verirken birdenbire kendinizi zincirlerle bir gemiye bağlanmış buluyorsunuz. Bence bunlar çok saçma eylemler. ^ DERGİ'DEN Merhaba, 2001 'e veda zantanı geldi. Bu adamakülı berhat yılın, pek kimseler arkasından ağlamayacak. Kriz, işsizlik ve savaş derken umutlar 2002 'e devroldu. Size neşeli bir sayı hazırladık bu hafta. Cem Yümaz 'lı, Şakacı 'lı ve hatta met üst 7ü... Arka sayfamız 2002 takvimi... Üstelik de takvim espri dolu. Zira takvimimiz Metin Üstündağ'dan. Yani birazyeniyıl armağanı gibi. Metin Ûstündağ 'ın Cumhuriyet Dergi 'ye çizmek istediğini birkaç ay önce öğrendik. Pek sevdiği Öküz 'ü kapatma faaliyeti içinde olduğu için yeni yılı bekledik. "Sivasi ve sanatçı kişiliğimin oluşmasına çok büyük kalkısı olan bir gazeteye vefa borcum " diyordu isteğini sözcüklere dökerken. Ona hemen dergimizde bir yer açtık. Leman Dergisi 'nin bu çok sevilen çizerini Cumhuriyet okurlarına azıcık tanıtalım... 1965 Erzincan doğumlu. 16'sında başladı karikatü'r çizmeye. Çarşaf'ta profesyonel oldu. Gırgır, Fırt, Limon, Nankör, Deli, Dolmuş dergilerine, Güneş ve Hürriyet 'e yazdı çizdi. Televizyonda pek sevilen plastip show 'un espri mantığını oluşturdu. O artık derginizde... Merakhları için bir not daha; Langadank ve öteki kitaplan Ocak 'tan itibaren Sel den külliyat olarak yayımlanacak. Dergide bu hafta başka neler mi var? Stephen Kinzer ve Teoman 'la röportaj, Salma Hayek 'in ünlü ressam Frida Kahlo 'ya dönüşümünün öyküsü... Ve sürekli yazarlarımız. Hepimize mutlu yıllar... Önümüzdeki hafta yeni bir yılda yeni bir dergide buluşmak üzere. CUMHURİYET DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ: YEDİ MAYIS HABER AJANSIBASIN VE YAYINCILIK AŞ ADINA İLHAN SELÇUK • SORUMLU MÜDÜR: FİKRET İLKİZ • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKI: SABAH YAYINCILIK AŞBİDARE MERKEZİ: TÜRKOCAĞl CAD. NO: 3941 CAĞALOĞLU, 34334 İSTANBULTEL: (0212)51205 05IREKLAM:PUBÜMEDİA