05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMHURİYET DERGİ yapıyorum, istemediğim şeyleri yapmıyorum, bu şekilde ben kendimi başanlı hissediyorum ama bana dünyadaki bütün ödüllcri verseler o beni başarılıhısseftirmez.bensadece kendi kriterlerime göre kendimi başanlı veyabaşansız hissederim. O yüzden bu " Kaybeden" ruhu bir şekilde siniyor ve bu da, normalde insanın kendisini pek iyi hissetmediği ve yenmeyenilme ilişkisini çok iyi kurgulamadığı zamanlarda oluyor. Eğer ben "Başan"yı kendime hedef belirlesem, hakikaten de başanlıyım, o zaman göğsümü gere gere "Ben başanlıyım" diye dolaşınm ve o "kaybeden" ruh hali dediğimiz şey şarkılanma hiç y ansımaz. Ama ben kendimi öyle hissetmiyorum. Yenmiş veya yenilmiş hissetmiyorum hayatta. Sadece yaptığım şarkılan söylüyorum, sonuçta onurlu bir herifimdir, nepara için, ne şöhret için istemediğim şeyleri yapmam, bunlan yaptığım için de kendimle gurur duyuyorum, o kadar. Müzikte kalite kaygısı güden bir sanatçı olarak fazla 'Popüler' olduğunuzu düşündüğünüz oldu mu? Bu konuda yapabi leceğiniz bir şey yok, ünlü oldukça insanlar sizi daha çok sevmeye başlıyor. Yoksa onlar beni sevsin diye ben onlara bir şey yapmıyorum. Şimdi benim bu albümüm 50 bin satarsa "An ben bir yerde hata yaptım" deyip, insanlarbeni sevsin diye o aradaki yarım milyonluk farkın peşine düşmem. Yani başka bir şey yapıyorum ben ve bunu daha da abartacağım. Şuandaneyaptıysam bunun " 1 7 " albü Yani nostalji öyle bir şey ki, sekiz yaşında bir çocuk için 4 ay öncesi de nostalj i olabilir, 60 yaşındaki bir adam için 20 yıl öncesi de nostalji olabilir. Meselaoradaki Ruhi karakteri otopark haline gelmiş olan Cennet Plaj ı 'na çok üzülüyor, eğer sekiz yaşındaysa ve 4 yaşındaki bir şeyi hatırlıyorsa, 4 yıllık bir özlemi var bu kişinin. Aslında zaman kavramı benim sürekli kafamı kurcalayan bir şey. Zaman birdenbire akıp gidiyor ve önümüzden hakikaten de kaçıp kurtuluyor, biz sanki onun arkasından koşmaya çalışıyoruz gibi bir durum var. Röportajlarınızdageneldeçoksıkıldığınızdan bahsediyorsunuz. Şu anda keyfim yerinde. Ama iki üç ay sonra sıkılıyor olacağım. Çünkü albümle uğraşıyor olmayacağım. Art ık bana bu konuyla ilgili sorular sorulmayacak, daha başka sorulara, daha magazinel, benim hoşlanmadığım türde sorulara sıra gelecek. İşte o zamanlar sıkılıyorum. Şimdi sanki ensevdiğim arkadaşlanmdan birisi olan Gönülçelen albümünden bahsediyorum gıbi gelıyor. Ama sonra o çok sıkıldığım Teoman kişiliğine dönüşüp aynı sorulara 150. kez aynı cevapları verıyor olacağım. Bunun yani sıra bir de bitmeyen bir can sıkıntısından mustaribim. Içimdekileri tam olarak aktarabileceğim bir şey olmayınca hakikaten de çok canım sıkılıyor. Yoksa mutsuzluğumun nedeni başıma gelen çok önemli şeyler değil, en fazla trafik falan sıkışıyor yani. Bir gün müzik biterse ne olur? Müzik biterse aslında kendimi aktarabileceğim başka şeyler var. Yani ben birpiyanist filan değilim. Yaptığım işiniçinebirkaç tane disiplini birden koyuyorum. Bana sorduklarında "Müzisyenim, şarkıcıyım" diyorum ama aslında kendimi daha çok şarkı sözü yazan gibi görüyorum. Bunun avantajı da bana başka anlatım formlarına atlama şansı tanıyor olması. Bukowski hayatın anlamını üç şeye bağlıyor:"Yemek yemek, tu valete gitmek ve sevişmek." İJnsal Oskay buna "Yazmayı" da eklemişti. Sizin görüşünüz ne? Bu bence çok Freudyen bir yaklaşım. Yani insan yemek yıyerek tuvalete giderek mutlu olmaz. Üstüne bırtakım şeyJer ekJemek gerekir. Yazmayı ana şeylerden biri ola Gençler onu dinliyor İPEK YEZDANİ "Gönülçelen"inyumuşakyürekli,utangaç, çekingen başkişisi Holden Caulfield, gereğince sevilmediğinden yakınır, ama yakınırken de yavanlaşmaz, kendine acımaya kalkışmaz..." J. D. Salinger'ın Gönülçelen romanındaki" Yeterince sevilmediğinden yakman ama kendine acımaya kalkışmayan" Caulfield karakteri, Teoman'ın aynı adlı albümünde "Bir sırrım var saklarım, ama görünce anlarsınız, yalnız dikkat acımayın, acınmak canımı ençok acıtandır" diyen Ruhi Bey'de sanki yeniden yaşam buluyor. "Gönülçelen, benim aslında kendim için kullandığım bir kod" diyen Teoman, albümünde tam da kendisini anlatıyor. Yarattıklanylayaşadıklan arasında çok kuvvetli bağ kuruyor, bunlan romanlardan, öykülerden, filmlerden ve şarkılardan aldıklanyla birleştirip sözlerine ve müziğine aktanyor. Teoman'la, Cihangir'deki evinde, albümünden, şarkılarındaki ironiden, bekleme salonlanna ilişkin takıntısından, genel sıkıntılarından ve nihayet hayata bakışından konuştuk. O, sorulanmızı yanıtlarken, "bir zamanlar depresyon ilaçlan kullandığım" söyleyecek kadar kendiyle banşık," odasındaki kitapların yarısını okumadığından" bahsedecek kadar samimi ve "kendini daha çok şarkı sözü yazan gibi gördüğünü " anlatacak kadar doğaldı... Cenç yaşta başarılı olmuş, istediklerinizi gerçekleştirme olanağı bulmuş bir insansınız, ama şarkılarınızda bir " Kaybeden" ruh hali göze çarpıyor. Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz bu anlamda? Ben bir kere bu yenmeyenilme veya başanbaşansızlık ilişkisini başka türlü kuruyorum. "Ben hayata 100,50 yenikbaşladım" tribinde değilim yani. Istediğim şeyi mümden,onun " O " albümümden, "O"nun da ilk albümümden daha iyi olduğunu düşünüyorum kendi içimde. Benim bir yolum var, o yoldan gidiyorum. lnsanlar severse ne âlâ, sevmezlerse canlan sağolsun. Bir önceki albümünüz sanki daha çok ergenlik çağındakilerin beğenisini kazanmış gibiydi, bu albümünüzde ise sanki 30 yaş üstüne sesleniyor gibisiniz... "17" gerçektendebiraz "teenage" şarkısı gibiydi ama ben konserlerde babasının omzunda şarkı söy leyen, gitar çalma taklidi yapan üç yaşında çocuklar da görüyorum. Yani dört yaşındaki çocuk " Hiç ölümü düşündün mü" diye bağırıyorsa Rüzgâr Gülü'nde, demek ki bu işte yazdığın şeyle bir takım yaş gruplan arasında tam bir bağ yok, sonuçta bu müzik. Örneğin "hayalperesfi ele alırsak, hayalcilik zaten gençlere özgü bir şey, ama benim çok iyi tanıdığım çok da hayalperest olan 80 yaşındaki insan da var. GÖNÜLÇELEN ÜZERİNE •• Gönülçelen, benim yıllardır okuduğum başucu kıtabım. •• Istasyon Insanlan'nda bu albüme özel, belki de bundan sonra da kullanabileceğim bir karakter yaratmak istedim. Bu albümdekı bütün karakterler aynı kişi aslında. Yani ölen zampara, Istasyon Insanları'ndaki 8 yaşındaki Ruhi. Babam şair ruhlu bir insan olduğundan ona "Ruhi" derlermiş, lleride bir roman falan yazarsam da isim yaratmama gerek kalmadı, "Ruhi" olacak karakterin ismi. «"Mavi'de 78 günlük bir uzaklaşma haliydi benim anlatmak istediğim. Bazen o kadar bunalıyoruz ki, zamanı, hayatı yavaşlatmak gerekiyor benim için. Mavi'deki karakterin "Kaptan o kadar hızlı gitme" dediği de o zaten, zamanla ilgili bir şey, her şeyi yavaşlatmak, tam anlamıyla içinize sindirebilmek ıçin.^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle