Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23KASIM 1997. SAY1609 versitelere göre hâlâ baskıcı olduklarına dikkatçekiyor. DERGİ'DEN Merhaba, Anlayışlar, düşünceler, özgürlükler, yönetimler ve sınırlar değiştikçe suçun tanımı da değişiyor. Komünizm suçunun yokolup tarihe karışması gibi. Bazı "suçlar" geçici, bazıları ise kalıcı. Insanlığa karşı işlenmiş suçlar yüzleree yıl geçse de suç olma özelliklerini koruyorlar. Tabii, insanhğa saygısız düşüncelerin iktidar olmalan durumunda insanlık suçlannın yeniden erdemler arasına girebileceğini unutmamak gerekir. Bu hafta dergimizde, yaşamı çok iddialı birfilme konu olan Heinrich Harrer'in öyküsü var. "Tibet'te Yedi Yıl "filmi tamamlanmak üzereyken ortaya çıkan Harrer 'in NAZİ geçmişijilmin itibarım zedeleyiverdi. Harrer'in daha sonrafarklı bir kimliğe bürünmesi filmi kurtarmaya yetmiyor. Çünkü geçmişte NAZİ ideolojisine hizmet eden bir kisinin yü'celtilmesi, ona insani değerler atjedilmesi insanların vicdanını rahatsız ediyor. Irkçılığın aklanamayacak suçlar arasına girmesi tkinci Dünya Savaşı 'nın tarihiyle yaşıt. Ancak dünyada ırkçılığa sarılan bir tek NAZt 'ler değil. Irkçılık, kökü bir türlü kazınamayan bir insanlık suçu olmayı sürdürüyor. Ne var ki galiba NAZÎ'leri suçlamak günümüzde en kolayı. Çünkü onlar mahkum eüilmiş ırkçılar. Mahkum edileni yeniden yeniden mahkum etmek ise zor değil. Yeniden tutıım almayı, yeni bir kavgayı gerektirmiyor çünkü. Bu haftaki kapağımız Küçük Iskender. Dergimize sürekli katkıda bulunan genç gazeteciler grııbu MtHA dan Marmara Üniversitesi Haber Ajansı Zajer Çebi nin bir röportajı. Travesti Sibel ve Canan 'la yapılmış röportaj da MİIIA dan Cemil Altuntaş 'ın. Geçen hafta yaymıladığımız Sait Faik Müzesi ile ilgili yazımızda bir düzeltme yapıyoruz: Sait Faikdoğumu: 23 Kasım 1906 ölümü 11 Mayıs 1954. önümüzdeki hafta yeni bir dergide bulusmak üzere hepinize güzel bir Pazar günü diliyoruz. tpek Çalıslar CUMHURİYET DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ: BERİN NADİ • BASAN VE YAYAN. YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. • GENEL YAYIN YÖNETMENİ: ORHAN ERİNÇ • GENbL YAYIN KOORDİNATÖRU HİKMET ÇETİNKAYA • YAZIİŞLERİ MUDÜRLERİ: DİNÇ TAYANÇ, İBRAHİM YILDIZ • SORUMLU MUDUR. FİKRET İLKİZ • YAYIN YÖNETMENİ: İPEK ÇALISLAR • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • REKLAM: MEDYA C KAPAK FOTOĞRAFI: ERZADE ERTEM Örgütlü yaşam... Prof. Dr. Burhan Şenatalar, öğrenciliğinden bu yana örgütlü yaşamın içinde. 19761977'de Asistanlar Birliği'nin tstanbul Şubesi Başkanlığını yapmış. 650 üyesi olan dernek, çok canlı, politikaya çok ilgi duyan birtopluluktanoluşuyormuşve 12 llylül'den sonra birçok dernek gibi TÜMAS da kapatılmış. Prof. Dr. Şenatalar, üniversitedeki örgütlenme mücadelesıni şöyleanlatıyor: " 12 Eylül'den sonra örgütlenmek olanaksızdı. Bunarağınen YÖK'iinkuruluşundan itibarenbirgrupolarakiiniversitelerintcpkisini dile getirmeye çalıştık. 1987'den itibaren de örgü tlenme çabasına girdik. Çok uzun bir tartışma süreci yaşadık. Öğretim Üyeleri Demeği'ninresmenkuruluşıı 1990yılında gerçekleşti. Ve bugün sadece IstanbulYlaki öğretim üyclerini kapsayan derneğimizin bin kadar üyesi var. Nasıl bir ünivorslte? 197O'te Almanya'da, 1973'tede lngiltere'dcki üniversitelerde bulunan Prof. Dr. Burhan Şenatalar'ın,hayalindeki üniversite iseşöyle: "Almanya ve lngiltere'de farkettim ki, üniversite yaşamı gençlik için çok daha cazip, çok daha keyifli olabilir. Bu ülkelerde üniversite yalnızca gündüz yaşanan bir yer deği 1, akşam geç saatlere kadar kütüphaneler, kafeler, birahaneler açık, partiler veriliyor.sporyapılıyor. Bunlarınhepsi insanırahatlatan, özgürleştiren öğeler. öğrenciler kendilerini baskı altında hissetmedikleri için dahamutluoluyorlar, kendilerini geliştirebiliyorlar. Bu da eğitimin bir parçası. Bu etkinliklerbirazkültürle,birazdaolanaklailgili. Türkiye'dekiüniversitelerinküçükbirbölümündebirderece var. Birüniversiteyi akşam da açık tutabilmek ciddi bir kaynak sorunu. Bazı yerlerde üniversite içinde içki içilmesi toplumdan tepki alabilir. Hayalimdeki üniversite, çok iyi çalışılan, çok iyi üretilen, üretimin desteklcndiği, aynı zamandaçahşmadışı zamanın iyi kullanıldığı, güzel eğlenilen, çeşitli eğilimler, hobiler için olanak tanınan, çeşitli sosyal etkinliklerin.ınsanlararasıiletişimiçinözgürvesıcak bir ortamın sağlandığı üniversitedir." Her şeye rağmen mutluyum Prof. Dr. Burhan Şenatalar, "akademik bir rnesleğe sahip olmaktan mutlu musunuz" sorusuna şu yanıtı veriyor: "Bütün engellere ve sıkıntılara rağmen memnunum.Öğrenciliğebaşladığımzaman asistan olmaya karar vermiştim ve daha sonra dazamanzaman tedirginlikleryaşamama rağmen ciddı biçimde pişman olmadım. Akademikmesleğın özgürbir tarafı var. İlgi duyduğunuzkonularda çalışma olanağıbuluyorsunuz. Verdiğinizderslerle, konferanslarlaveyaya/dıklarmızlabiryararsağladığıııızı düşünmek mümkün. Bunlar bir tatmin sağhyor. Asistanlığabaşladığımzamanüniversitenin saygınlığı çok daha fazlaydı. Ünivcrsiteler 1980sonrasındaözgüvenlerinive cesaretlerini y itiıdiler. Ünıversitclerin saygınlıkları aslında, üretkenlıklcrine vc mcdeni cesaretlerine bağlı diye düşünüyorum. Bunlar yitirilirse saygınlığın da yitırılmesi kaçınılmaz. Türkiyebugünkü kadar kapitalistleşmemişti. 1980sonrasmdaekonomik gücün egemenliği arttı, değer yargıları buna göre değişti ve Türkıye tüketim loplumu değeryargılarınıdevraldı. Bugün, akademik mesleğin öğrencilerin çoğu için çekiei olduğunu sanmıyorum. özellikle gelirin yetersizliği nedeniy le." "Cteçmişte öğrencilerin Türkiye 'yi değiştirme gibi bir iddiası vardı" diyor Şenatalar. zanırsa çok büyük bir sorumluluk altına, çok yoğun bir çalışma temposuna gireceğine dikkat çekiyor ama hemcn ardından bunun, "çok hcyecan verici bir çalışma" olacağını vurguluyor. Prof. Dr. Şenatalar,rektörseçilirseneleryapacağınışöyleanlatıyor: "Gcçmişte benim çabam, üniversitenin dcmokrat sesini dile getiren insanlardan biri olmaktı. Seçilirsem Istanbul Üniversitesi'nin üretken ve saygın birkurum olması için çabagöstereccğim.Tabiibu, buna katkıdabulunacakherkcsikucaklayanbiranlayışla mümkün. Yapıcı,birleştirici,katılımcı bir anlay ışla mümkün. Istanbul Üniversitesi'ne toplumsalsorumluluklaraçokönemveren, aynı zamanda çok verimli bir kurum haline getirmek için çaba gösteren, yeni bir yönctimanlayışı getirmeye çahijacağım." "Peki ya kazanamazsa'?"Prof. Dr. Burhan Şenatalar, bu soruya," Bugüne kadarki faaliyetlerimisürdürerek.hem tstanbul Üniversitesi'nin,hcmTürkiye'dekitümüniversitelerin kendilerini geliştirebilmeleri, yenilemeleri için ne gibi bir katkım olabilecekse onu ortaya koymaya çalışacağım" diye yanıtlıyor. Kazanmak ya da kaybetmek... Prof. Dr. Şenatalar, rektörlükseçiminika