Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Kafası hlç durmayan, büyüklü kuçOklü boyuna blr faylar üratan, yaratan blr Insandın." Hatırlar mısın, Haloş, hani o saçmasapan beyin kanamasıyla hastaneye yattığımda, hani herkes öldü ölecek diye bekleşirken; yaşayayım diye bana her şey yasak edilmişken ve ben zaten kanayan beynimi bir de bu yüzden yemek üzereyken, nasıl yasak takviyeler yapmıştın bana. Kuş uçurtulmayan odama sigaralar yollamıştın. Bilseler, nasıl kızarlardı sana. 'Bir hemşire gelmiş, sünnet çocuğuna hediye veren görmüş geçırmiş bir misafir gibi, yorganın altına bir şey tıkıştırmıştı. Sonra da fısıldamıştı kulağıma: "Halıl Bey'den." Evet, elbette Halil Bey'den ve elbette iki paket sigara. "Sen ne içiyordun, unuttum, ben de iki paket Marlboro yollayıverdım." Banyolara kapanıp içmiştim, "Beni bir tek Haloş anlıyor" diye sevincimden odalara sığmamıştım. Haloş, insani zaafları anlardı, ama insanlar, kendileri yakıştırmış olsalar bile, onun zaaflarını hiç, ama hiç, hoş karşılamadılar. Hatta yeteneklerini, erdemlerini de. Dahası, hep bir açığını kolladılar, "ha yaptı, ha yapacak" diye. Senin de umurundu! Hoş, belki de umurundu. Alıngan bir insandın çünkü. Kırılmış bir insandın. Ama Haloş, için rahat olsun, bunu çok az insana belli ettin. Daha doğrusu, sadece belli etmek ıstediklerine belli ettin. Geri kalanları geriye püskürttün, sildin süpürdün. Onlardan korkmadığını her halinle ortaya koydun. "Dejenere görünüyoC U M H U R İ Y E T DERGİ 1 2H A Z İ R A N rum ama, Türkiye'de en az dejenere olan kişilerden biriyim" demiştin bir gün. Doğuştan sıradışı bir insandın, buna haddinden fazla tepki alınca, büsbütün üstlerıne gittın. Normalde yapmayacağın şeyleri bile, sırf dığer ınsanları şoke etmek adına yaptın. Senden bekledıklerini tahmin ettiğinin birkaç kat fazlasını sundun onlara. Muzip bir oyun ama, mecburcu bir oyun aynı zamanda. Seni bütün bütün silip atamıyordu hiçbiri, zaten sen de bu kadannı istemezdin herhalde. Sahne ışıklarını severdin çünkü. llginin merkezi olmayı severdin, ne şekilde olursa olsun. Bu da bir iletişim türüydü, nereden baksan, yanlış bir iletişim olsa da. Star olmayı severdin. Birazcık yuksekte olmayı, onlardan biri olmamayı. Zaten onlardan biri olma ihtimalin de pek yoktu, belki hiçbir zaman olmamıştı. Bu farklılığın, bu "ayrı" oluşun biçimsel belirtilerine de düşkündün. Saçınla, giyiminle, hareketlerinle, çizdiklerinle. Çizdiklerinle, evet. Sen çiziyordun çünkü. Bazıları, yakın sayılacak dostların dahil, hatta özellikle onlar, bu konuda da kuşkucu davranıyordu. Senı eğlendiren bir kuşku. Aslında, çizmemen komik olurdu. Kafası hiç durmayan, büyüklü küçüklü, olumlu olumsuz (yani, başkaları için) boyuna bir şeyler üreten, yaratan bir insandın. Çok kolay bulurdun, çok kolay çizerdin. Resmi severdin zaten, renkleri, süslemeyi. Bazılan, senin giymeyi sevdiklerin nunla beraber, sonra onu yedeğine oturtup gıbi "sıradışı" (ne demekse) şeylerdı. Bazıları kullandın motorunu. Çok iyi araba kullanırdın, da, hepsi sana hayran (birikisi aşıkâr şekilde alet severdin, aletten anlardın. Motoru da caâşık), kıdemlı müşterılerinin daha rahatlıkla gibucak öğrendin. Motor da ne. helikopter olsa yebildıöi türden. Hani o, hepsi son günde gelkullanırdın. Kafan yatardı makinelere. miş, teîevizyon kameralarının peşinden koştuMehmet sana kask şartı koştu, "kask giyğu meşhur arkadaşlarının değıl de, varlıklı mediğini duyduğum gün motoru çekip altınama meşhur olmayan müşterilerinin. dan alırım" dedi. Ve motor macerası da böylece başladı, tam bir yıl sürdü. Kaptanın seyir Bana münasıp bulduğun o gri döpiyesi bir defteri gibi bir şeydi, motorunla başına gelen sefer olsun giymediöime yanıyorum şimdi. her şeyi üstada anlatıyordun. "Ağbi, bugün Hani bana, "Hay Allan, sana göre şeyler de 5300 kilometreye geldim" diyordun mesela. yapmıyorum ki" demiştin ya o gün, ille de baHız seviyordun ama, çok dikkatliydin. Her türna uyacak bir şey bulmaya çalışmıştın. Solü tedbiri alıyordun, kaskı başından eksik etnunda, o yarı klasık gri döpiyesi kestirmiştin miyordun. Bir tek gün hariç. Daha doğrusu, gözüne. "Hadi giy şunu, hadi ama, sana olur. gece. Olmazsa da, başkasını yapanz. Şunu giy de, beraber bir yere gidelim. Amma şaşırırlar." Demet'in kaseti üstünde çalışıyormuşsuHakikaten de hayli şaşırırlardı herhalde. Yıllarnuz. Ziya'nın stüdyosunda galiba. Kayahan'ın dır üstümde pantolondan başka bir şey görvokalisti Demet. Arabasına çarptıâın Demet'in mediklerini düşünursen. Zaten sen de onu kuadaşı. Ekipte Şehro da varmış, Halıl'ın kadim ruyordun. Sen gıyinip kuşanacaktın, ben de dostu, ağır kavgalar edip darıldığı, sonra damahut döpiyesi giyecektim, birlikte kalkıp bir yanamayıp barıştığı, canı gibi sevdiği arkadaşı yere gidecektik. Kalabalık bir yer, elbette. Şehrazat. Sekiz saat mi ne çalışmışsınız, daHerkesin gözü üstümüzde kalacaktı. Bayılırdın ralmışsın. "Ağbi, ben bir hava alayım" demişsen buna. Ama 'Yay' 'Vay'a benzemez ki, Hasin. Israrla da takmamışsın kaskını. llk kez. loşçuğum, benim de ödüm kopardı. Hatta baYok ağbi, daraldım, bastı bana, biraz açılırım. na zorla verdığin çızmelerı bile, dost hatırı beİlle de hava almak istiyormuşsun demek, kaslasına bir kere giymiş, sonra goz önünden yok ka bile tahammülün yokmuş. Ortaköy'e inmişetmiştim. sin, Kemal'in oraya takılıp biriki lokma bir şey yemişsin. Can dostun, bir ara aynı evde kaldıGene de bir keresinde hatırını kırmadım, hağın Kemal. O da sormuş niye kask takmadın tırlarsın. Hani ShovvRoom'da yaptığın o kodiye, "daraldım" demişsin gene. Sonra geri mik doğum gününde. Ipıni koparan gelmişti dönmüşsün. Hepsi bu kadar işte, Uzi. Çeyrek hani. Rica tehdit, bana siyah bir elbise giydıryüzyıla varmana daha neremiştin. Gözyaşları arasında deyse iki ay vardı. Cismin birmakyaj yaptırmıştım bir arkakaç gün daha buralarda kaldı daşa, ruhumu sattım sanarak. ama, sanırım ruhun o anda aşEmanet elbise, emanet şal, tamıştı çizgiyi, öte tarafa, yıldızkı, daha da neler. Ayağımda çocuk ülkene adım atmıştı. botlarla gelmiştim, kapıda Figen ve Memet le buluşmuştuk. Figen bana, gene emanet, bir Insanın Inanasıgelmlyor çift siyah ayakkabı vermişti. Teşvıkıye Camii'nın avlusu o Tarn o sırada apartmandan igün iki kez dolup boşaldı. Bazı çeri giren mankenlerinden biri, insanlar, hem öğle, hem ikindi yaşını başını almış, şık görüezanında o avludaydı. Ikinizin nen bir kadının, kapının önünde arkadaşı olan insanlar. Biri de ayağındaki asker botlarıriı sosyete, biri müzik âlemi ağırçıkarıp siyah iskarpinler giydilıklı iki cenaze, iki genç insanın ğini görünce, dehşete düşcenazeleri. Halil'le Uzay'ın.. ne müştü. Sonunda da kimse begarip, ınsanın inanası gelmiyor. ni tanımamıştı, Zeynep bile. U'lalıl tabutla gömülmek istezay'ın karısı olan Zeynep yani, mi}. Toprağa yekten temas etTunuslu. "Hay Allah, sen miymek mi istemedi yoksa? Birtadin?" demişti hayli sonra. lyi ki kım insanlar, herkese tek tek de dinlemışim sözünü. Pek sormuşlar televizyonda, "Bilimemnun olmuştum çünkü, yor musunuz, acaba neden tayan yan iftihaıia dolaylı eserine Hulran 1980. Halil butla gömülmek istedi?" diye. bakıyordun, kendi elınle yaptıIster, ıstemez.. size ne? Belki ğın yemekleri sunarken. Çok iyi yemek yaparde son bir "belirsizlik" yaratmak istedi. Onun dın, süslü, gene gözalıcı (llgisi yok ama, çok malum amansız hastalığa değil de, çağdaş bir iyi de bir kayakçıydın, yüzerdin, su kayağı yaamansız hastalığa boyun eğdiğini telaffuz etpardın, iyi at binerdin). Sözün kısası doğumtirmekti meramları herhalde. Bılirsin, daha öngününün sonunda ShovvRoom'da dört dörtce de böyle dedikodular çıkmıştı da, sen "Ah, lük bir Halil Show olmuştu, hem dosta, hem düşmana. Her zamanki gibi. nerde?" demiştin, "biraz zayıflardım hiç değilse." Görünüşüne düşkün bir insandın, kilo almak hiç hoşuna gitmiyordu. Bağırsak rahatBterim8 blr şey olur muY sızhğının da çok uzun bir geçmişi olmasa geönceden de bir motosiklet merakı geçmiş rek, belki de sen geç öğrendin. Belki biliyorbaşından, yazılanlara itimat caizse. llk gençlidun ama; hani annenle Fransızca konuşuyorğinde küçük bir motora merak sarmış, küçük dun o gün, yan Isviçreli yarı Türk çocuk, kenbir kaza atlatmışsın. Otomobil düşkünlüğün dimi dışta kalmış hissetmeyeyim diye de kulade ta o zamanlardan değil mi Uzay? Bu seîerğıma fısıldamıştın. "Doktoru söylüyor, neler ki motosiklet tutkusu ıse, nispeten yeniydi. Bir çıktı neler. Karaciğer, safra kesesi, bağırsak." vakittir, Mehmet Teoman'a danışıp duruyorNe kadar geçti ki üstünden? Sen karaciğere dun. Baban, ağbin, arkadaşın, kardeşin Mehkarşı gardını almıştın, bağırsak meydanı boş met'e. önceleri ne yapılır, ne edilir, ne kadar bulmuş demek. güvenlidir şeklindeydi sorulann. Alsam mı, ağUzay'ın ise, gard alacak fırsatı bile olmadı. bi? Ellerinden endişe edıyordun asıl. Sık sık Hep ağırdan alırdı oysa, "Hadi Uzay" dedirtti, soruyordun, "Ellerime bir şey olur mu? Olursa "hadi ama Uzay". Bu sefer kimseye kulak asya?" madı. "Hadi dön, Uzay"ları dinlemedi. Bir Sonunda her türlü bılgiyi edindin, her türlü hamlede yıldız çizgisıni aştı gitti. Müzığı, sevgüvenlik tedbirini tarttın. Endişelerin silindi, diklerini, kol kanat gerdiği evsiz barksız haymotoru kafaya taktın Hani öyle binip gidervanları bir başına bıraktı. ken, rüzgârla hayat yanından süzülür, falan. • • • Her şeyi yaşama adına, yolculuğu hızlandırma Ikisi de iyi arkadaşımdı. Ikisini de çok severadına. Bir gün gittin, Ahmet'in motorunu aldın, dim. Ve ben hep ikisinden de çok büyük kalabir alıştırma turlaması yaptın. "Tamam, ağbi" cağım. ^ dedin Mehmet'e, "alıyoruz". O gün önce o 1 9 9 4 S A Y I 4 2 9