Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZARIN PEIMCERESİIMDE 24 Kasım 1864 günü, sabahın erken saatlerinde Güney Fransa'nın Albi kentindeki "Hötel du Bosc" malikânesinde dünyaya geldi... Ressamın doğduğu sokağa sormadan adı verilecek, sokağın köşesindeki eski başpapazlık sarayı Place de La Barbie ise dünyanın tek ve en mükemmel Toulouse Lautrec müzesi haline getirilccekti." Matthias Arnold, ünlü ressam Toulouse Lautrec'in yaşam öyküsünü konu edinen kitabına böyle başlar (Çev. D. Zaptçıoğlu, Alan Yayıncılık, 1987, Istanbul). Bu yaşam öyküsünü izlediğimizde ressamın Paris'e göç ettiğini görürüz. Toulouse Lautrec Paris'te Montmartre'daki kahvelerde, kabarelerde gezer, Amboise, Moulin vc Chabanais sokakla "H Henri de Toulouse Lautrec kompleksi enri Marie Raymond de Toulouse Lautrec Monfa rındaki genelevlere dadanır (E. Mension Rigau Toulouse Lautrec, temoin de son temps. Histon'a Mayıs, 1992). "Otağunı genelevdc kuracağım!" dcr. Malikânede doğan bu soylu ressamın fahişelere duyduğu ilgi, M. Arnold taraından şöyle tanımlanır: "Ressam bu evlerde kendini çok rahat hisseder, onlarda sığınacak bir yer bulurdu. Genelevlerde yarattığı portre, eskiz ve kompozisyonlan "Rue des Moulisn Salonu" adlı büyük tablosunda bir araya getirmişti... Lautrec, genelevdeki çalışma şartlanndan fazlasıyla memnundu: "Profesyonel modeller kâğıt bebekler gibi... Buradakilerse çok canlılar. Onlara, poz verdiklerinde haklan olan parayı teklif etmekten çekiniyorum. Kanapelerde yayılıp kedi gibi geriniyorlar; öyle tabii bir halleri var ki..." Eserin başka bir bölümünü okuduğumuzda Lautrec'in Mireille adlı bir fahişeyi sevdiğini öğreniriz: "Lautrec'in dördüncü önemli modeli Mireille adlı bir fahişeydi. Rue d'Amboise genelevinde keşfettiği ve beğendiği kız, ondan hoşlandığını küçük jestlerle belli ediyordu." örneğin Lautrec, bir gün dostu Gauzi'ye bardağın içinde duran bir menekşe demedi gösterdi: 'Bunu bana Mireille getirmiş. Bana vermek için yolda satın almış. Ben öyle inceliklere hiç alışık değilim, hele hele bu meslekten bir kadının böyle ince düşünebileceği aklıma gelmezdi..' Hanrl d* Totılous* Lautrao "Lautrec kızlann hem arkadaşı hem sırdaşıydı... kavgalannda arabuluculuk ederdi..." diyor M. Arnold ve ekliyor: "Biyografılerinde hasıraltı edilen bir gerçek de sanatçının genelevlerde sadece platonik ilişkiler yaşamadığıdır!" Neden genelev, neden fahişeler? Anlamak için gerilere gitmek, Lautrec'in çocukluğundan bcliren sağlık sorunlannı, onda belden yukansı erişkin, belden aşağısı güdük kalmış bir bedenin oluşmasına neden olan rahatsızlıklan irdelemek gerekir: Lautrec'de çocukluk yaşlannda beliren bacak ağnlan, sonra basit düşmelerin, çarpmalann yol açtıklan kınklar dikkati çeker. Hekimler, "Amelilles Bains birebirdir!" derler. Gider ama hiçbir şey değişmez. Royan...Oiâtel: Guyon...Mont Dore, Plombieres, Bareges... İçmeler, kaplıcalar şifa sağlamaz... Cerrahi girişim ler sonuç vermez... Nihayet Lautrec erişkin yaşında çok kısa boylu, bedensel orantılan bozuk bir insana dönüşür. Çirkinliğı sevdiği, beğcndığı kadınlann olumsuz tepkilerine yol açar. Biografısinden esinlenerek bir roman yazmış olan Piirre La IViure, âşık olduğu bir kız olan Myriam'ı şöyle konuşturur: "Benim sizi sevmemı beklemediğinizi söylüyorsunuz... Yanılıyorsunu7, Henri. Sevenler sevilmek isterler, siz de sevıyorsunuz. Lütfen tersini söylemeyin! Müşfik, cömert ve yeterince sabırlı olduğunuz takdirde size âşık olacağımı sanıyorsunuz. Dersinizi öğrendiğinizi ileri sürmüştünüz.. Hatırlıyor musunuz? O zaman size inanmıştım... ama şimdi bunu kolay kolay kavrayamayacağınızı, hayatınız boyunca hep bir kızın günün birinde sizi seveceğini umacağınızı ve sonuçta daima hüsrana uğrayacağmızı anlıyorum... sakat ve çirkinsiniz! Bunu unutmak istiyorsunuz, insanlann bunu görmemelerini istiyorsunuz ama bu imkansızdır ve hiçbir kız sizi istediğiniz şekilde ve anlamda sevemez... Bu kabil olsaydı ben severdim.. Kendimi zorladım ama yapamadım... (P. La Mure. Moulin Rouge. Collins. St. James Place. London. 1951)" Ressamın hiç evlenmediğini ve aşk konusunda hep a a ve mutsuzluk yüklü sözler söylediğini biliyoruz. Henri de ToulouseLautrec, mutsuzluğa yol açan aşklanndan bezdiğinden, çekindiğinden fahişelerle düşüp kalkmış, randevuevlerini mesken edinmiştir. Bu sırada frengiye yakalandığı yetmezmiş gibi aşın içki tüketimi sonunda akıl hastanesine düşecck kadar dengesizlikler sergilediğini biliyoruz. ToulouseLautrec'ın yaşadığı zaman Fransa'da kaçgöç yoktu. Kadınerkek ılişkileri oldukça normal bir düzeyde sürdürülürdü... Bu ortamda ancak bedensel özürlüler fahişelerle böyle uzun süre "aşnafışne" olurlardı... Yirminci yüzyılın son senelerine gelinceye dek ülkemizde ve kaçgöçün hü | küm sürdüğü, erkek ve kız çocuklannın ayn ayn büyütüldüğü, ayn okullarda eğitildiği ülkelerde de bir "Henri de ToulouseLautrec Komplcksi"ne yaygm ola rak rastlanır. Görücü usulüyle ana ve babanın uygun gördüğü, bazen akrabadan kızlarla evlendirilen delikanlılar evlenecekleri güne kadar normal bir kızla arkadaşlık, flört edemez, sevişemez.. Buluğa erdiği günden evleneceği güne kadar gezip tozduğu kimseler fahişelerdir. Genç erkekler fahişelerle sevişir, danseder, gezertozar ama sonunda belki de dayısının kızı olan bir aile kızı ile evlendirilir... Sonra? Nikâhlı eşi uzun süre, bazen bir yaşam boyu onun için hiçbir zaman gençliğinin gözağnsı fahişeler kadar cinsel açıdan çekici olamaz... Nikâhlı eşi çocuk doğurmak, cvini silip süpürmek, yemek pişirmek içindir; evlendikten sonra bile fahişelere cinsel doyum için koşar.. Fransa'da 19. yy.'da bedensel çarpıklıklar ve kısıtlılıklar sonucu ortaya çıkan genelev kadını düşkünlükleri, Türkiye'de 20. yy.'da sosyal çarpıklıklann ürünü olan kızerkek ayınmı sonucu körüklenir, sürdürülür... En beylik yerli filmlerde, fotoromonlarda güzel fakir kızlannın rüyalannın yakışıklı ve zengin prenslerine kavuşmadan önce niçin hep bara ya da kötü yola düştüklerini düşündünüz mü? Senaryolan yazanlar bugün bile erkeklerimizin önemli bölümünün bilinç altında böyle bir kızı erkeği ayn tutma sonucu gelişmiş fahişe düşkünlüğünün bulunduğunu bilirler de ondan! Böyle bir tuhaflık yani "Toulouse Lautrec Kompleksi" ba his konusu olunca çözüm evlenmek, aynca fahişeden metres tutmaktır; en mutlu son ise eski bir fahişe ile evlenmektir... Kadın ve erkekleri genç yaşlannda ayn tutmanın gerekçesi ne olursa olsun bu tutumun öyle umulduğu gibi erdemli sonuçlara ulaştırmadığını görüyoruz! < 21 CUMHURİYETDER0İ27HAZİRAN1993SAYI379