Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hareketlerindeki incelik, yürüyüşündeki hava ona soylu bir kişilik yakıştırmanızı hazırlıyordu. Oysa kabalaşması için tüm koşullar hazırdı. arışındı. "Sarışın1* sözcüğünün biz Türkler için çağrıştırdığı tanımlann hiçbirinc uymuyordu. Yaşi, güzel olup olmadığı konusunda bir görüşte karar veremcyeceğini/ tiplcrdendi. Uçuk rcnkli, duru yüzlii, silik çizgili diyebilirdiniz belki tanımlamak için. Yalnız hareketlerindeki incelik, yürüyüşündeki hava ona soylu bir kişilik yakıştırmanızı hazırlıyordu. Oysa kabalaşması için tüm koşullar hazırdı. Pastanelerin en kalabalık saatiydi. Mctro istasyonunun o karmaşık kalabalığı üstelik. Masalann arasından zar zor geçebilirdi bir başkası. Tıkış tıkış • sözcüğünün tanımlayabileceği bir pastanede elindeki tepsiyle ilcrleyişi, tepsideki fıncanları masaya yerleştirişi, hesap alışı, teşekkür edışi... çok prova edilmişbirrofgibiydi. Kapıya yakın masalardan birinden o Türkçe sövgüyü duymasaydım yine dü Münihli Sarışın S şünür müydüm acaba Münihli Sanşm'ı? Bilmiyorum. En iyisi baştan anlatmak her şeyi. Münih'i yerin altından dolaşan koridorlann salonlaştığı yerlerden birindeydik. Giyim cşyalarının, oyuncaklann en seçkinlerinin satıldığını düşündüren dükkânlann ortasında kapısının önündeki havuzuyla, dışardaki masa kalabalığıyla, ışıl ışıl vitriniyle pastane epey çekiciydi. Vitrinde titizce fıyatlandınlan, adlan da fıyatlann yanına yazılan pastaların masada yenilmesinin farklı bir fiyada nıal olacağı aklınıza bile gelmezdi. önce tezgâhta pastalan yazdınyordunuz fişlere, sonra bir masaya geçip ısmarlıyordunuz iceceğinizi. Pasta fişinizi de garsona veriyordunuz. O istediklerini/i getiriyordu. Pasta tabağında yazdırdığını/ fişin bir parçasıyla. Kuruş kuruş daha doğrusu fenik fenik hcsaplayıp paramı öyle girmiştim i3 5 7 çerı. Scçtığım pastaları tezgâhtaki kadına "doğnı bir biçimde" hecelcmcye dikkat etmiştim. Elimdeki fişlerdeki rakkamlann vitrindekilere lıiç de uymadığını, ancak bir masa bulup oturunca fark ettim. Tarifedeki kahvcler de, alıştığım fiyatlardan pahalıydı. Yapacağım tek şey vardı. Ya kahveden ve dinlenmcden cayıp çckip gitmek ya da.. Ya da cckip gitmek. Ama masalara scrvis yapanların arasında onu gördüm. Görgülü bir havası vardı. Sanşın, ince ve güngörmüş.. öyle tanımlayabilirdiniz. Ve sırtımı sandalyeye dayayıp kahveleri ısmarlarken pasta fışlcrinden yalnızca birini uzattım ona. Eşim, az sonra olacaklan benim kadar rnerak cdiyor muydu bilmiyorum. Az sonra yanımıza geldi. Daracık masaya önce kahve fincanlannı yerleştirdi. Sonra sütü. Ve pasta tabağını. Bir an yüzüme bakıp iki pasta ısmarlayıp ısmarlamadığımı sordıı sonra. Anlaşılan tezgâhta "ikaz edilmişti." Ben doğal olmasına çalıştığım bir sesle: Evet iki pasta isteıniştim. Ama "çok fazla gelmişti." Bir an durdu. Ve yalnız içini çekti. Münihli Sanşın'ı o andan başlayarak izlemeye başladım. Pasta fıyatlannın vitrindekinden neden farklı olduğunu sormak, yabancılığın vcrdiği bir cürctle tartışmak olanağını vcrmeyen, "doğallıkla" diye çevrilcbilecck "natürlih" söz cüğünc ben/er bir ünlemle iç çckişindcn st»nra. Yorgundu. Ayaklarının ve sırlının sı/IMIII duymamak ıçın lıı/lı hareket edıyordu. "Dıyırdaki"" masalara geçcrkcıı kapıyı elindeki tepsiyle itişındcki "sakınmalı" bir hı/la. Yii/iindc de aynı sakınmalı anlatım vardı. Cienç garsoıı kı/ ların korunmak için ta^ıdıklan "küstah , vc dokunulmaz" gülüşten farklı bir gülümseme. Belki dc sağırların taşıdığı lürden. Yanımdan geçtiği masadan yükselen "mına koduğum işi" cümlcsmı duymamak için mi acaba?.. Yoksa önlüklerini çıkarmadan iş arasında dinlcrmıck için kaçıp gelmiş tezgâhtar kı/lann ısmarladıklan pastaya dokunmadan ödedikleri paranın, verdiklcri bahşışm ağırlığını duymamak için mi? Evindc bir konuğa hizmct doğallıkla kahve sıınmak, şarap doiduımak, bahşişlcri hem nazik hem önemsemez bir "danke" ile geçıijtirmek için kaç yılını vermişti? Masaları dolduranlar arasında renklcriylc dcğilse de konuşmalarıyla dıkkali çeken "yabancılara" kızıyor muydu? Onlann "fa/la olay çıkmadan" mcmlcketlerine dönmesi iyi mi olurdu? Yoksa bu kafenin iki garsonla yönctilmcsıni mi sağlardı? ilk işsiz kalan kım olurdu? Kcndi mi, şu geçcnlerde gelen penna saçlı sakız çiğncr gıbi konuşan genç kız mı?. Onu Münih'in varoşlannda bir metro istasyonunda düşündüm sonra. Sırlımn ağnsını duymamak için taşıdığı dtıruşu bozmadan, pardösüsünün yakasını kaldırmış, elinde doğa korumacılarının simgesi bcz torbayla. Mutfağının ışığını yakacağı, içcri gireccği saati düşüncmedim. Yalnız mı yaşıyordu, yoksa annesiyle mi?.. Belki sakat bir kı/kardeş.. Tcpsi taşırken gösterdiği özenle ıteceği bir tekerlekli araba... Birerkeğin varlığını gösteren hiçbir aynnlı yoktu. Bir parfüm i/i, bir kol saati.. Bcğcnilınck için bir aynntı ya da eve dönüşü saptayacak bir aygıt.. Yoksa bu rahibe duruluğu dü/cnli bir cvliliğin sonucu muydu? Pa/^trlan kaz dolması yapılacak, bira ve enfiye kulübü üyesi bir eş, Noel'de romlu çörek göndcrerck ailenin sağlıklı olduğunu bildircn bir görümce ve savaş, yıllannı hep hatırlayan bir kı/kardeş... Şimdi amcrika'da. Aynı "mckânv>da yaşadığımız bir saatin sonunda bildiğim tek şcy Münihli Sanşın'ın sırtının ağrıdığı. Ayaklarının da. Gözlerindeki bakışın gerisinde kuymkta bekleyenlerin olduğu. Tepsılerı taşırken hcp o kuyrıığa yetişme>ı; ç.ılıştığı. Kuyruğun ucunda belki ycıııek dağıtılıyor. Belki dc bir Iren vagoııu Kkliyor. Dachau'ya . < SÜRFCEK C U M H U R İ Y E T DEROİ 2 4 O C A K 1 9 9 3 S A Y I 13