Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZARIN PEIMCERESİNDEIM Burunlara yönelen bir sanat dalı T ıp kitaplan, insanların kaynağı uzak olan etkileri algılayabilmck için gözlcrini, kulaklannı ve burunlannı kullandıklannı yazar. Gelişmiş hayvanlar, gözlcri, kulaklan vc burunları ilc tchlikelcri öncedcn scziyor, yiyeceklerini, çiftleşeceklcri benzerlerini buluyor, böylece tehlikelerden kaçarak, yiyecckleri ile dişilerinc (ya da erkeklerine) doğru koşarak yeryüzünde dölterini dcvam ettiriyorlar. fnsan hariç bütün hayvanlar bu kadar ile yetinmişlcr, adcmoğlu gibi kulaklanndan, gözlerinden ve burunlanndan daha başka şekillerde yararlanmayı akıl edemcmişler. Insanlar kafalanmn yedi deliğinden yedi çeşit sanat çıkarmışlar. İnsanoğlu, Zati Sungur'un içinden tavşan çıkan şapkası gibi elinde tuttuğu kafasından bunlan birer bircr çıkanrken bütün diğer yaratıklar onu aval aval seyretmiş, ibret bile alamamışlar bu olaydan. Insan gözünden resim, heykel, tiyatro, sinema çıkarkcn ve bazı insanlar kulaklarıyla ötcki insanlann ağızlanndan çıkan şiirleri, nıusikiyi algılarken bir arslanağzı çiçeğinin bitkisine faydası başka bir arslanağzından gelen tohumlan toplamaktan ilcri gidcmemiş. Ancak insanlar ne diye gözlerine, kulaklarına hitap eden sanatlar icat etmiijler de burunlarından bu yolda faydalanmamışlar? Ancak şu ana kadar burunlanna yönelen bir sanat dalı yaratamamış olmaları sebcbi dünyaya bugüne kadar bu cksiği düşünebilen bir sanat önderinin gelmeıtıesi midir? Bu doğru isc çok ilginç sonuçlara yol açar böyle bir insanın "Ben geldim, bcn buradayım" demesi. Artık sincmadan bıkan, konserlerden, resim ve heykel galerilerinde dolaşmaktan yorulan kimseleri bir araya toplar ve bu yeni sanatı ile oyalayabilirdi. Haftanın belirli günlerinde düzcnlenecek seanslarda sayın koklayanlara yeni yeni koku kompozisyonları sunulacak, bu sanat dalının yaratıcılan haftanın diğcr günlerini laboratuvarlannda kimyasal maddeleri birbirine katarak şimdiye kadar sentez edilmemiş maddeler, bileşiklcr yapıp, yeni kokular bulmaya çalışacaklardır. Otuzkırk kişi alabılen bir salon düşünün; "olfactorium" olarak adlandınlabilecek bu salon belirli bir yönde hava akımı sağlayan aletlerle donanmış olsun.... Bu hava akımının başlangıcında, odak noktası bir masa üstündc şişeler, kaplar, aletler... Bu masa üstünde özel usullerlc meydana getirilip hızı istek üzerc artan, yavaşlayan hava akımına katılan kokular seyirciler veya dinleyiciler diyemeyeceğiz o zaman "koklayıcı"lara sunulacaktır. Tabii, bu yeni sanat türünün ilk yarauası "koku bestekân" olarak tek kalacak değildir. Onun başarılan birçok kimsenin bu işe meraklanmasına, bir çoğumuzun çocuklanmızı koku konservatuvarkadar teknik imkânlara ve kimya bilgisine ihtiyaç vardı da, bu yedinci sanat ondan bu kadar gccikmişti. Bu büyük sırn çözmek için yüzyılımızın insanları kadar teknik imkân ve kimya bilgisine değil asnmızın insanlarının sahip olduklan kadar fızyoloji bilgisine ihtiyaç vardır. Bu tıp dalı bize insanlarda koku alma duygusunun, diğer uzaktan algılama duygulanndan daha az gelişmiş, daha önemsiz olduğunu öğretmektedir. İnsan beyninin koku hissinin algılanması ile görevli bölgeleri, yapıca diğer hisleri algılayan bölgelerden daha veririz. Bunlan, ay şeklinde kan renginde diye anmayız. Ancak, renklerin pek ufak tcfck've ince farklarını belirtmek için gök mavisi, fıstık yeşili gibi kelimeler üretiriz. Yukanda "çoğunlukla" dedim. Çünkü Türkçemizde "kahverengi" kelimesinde ve Avrupa lisanlannda "rose (gülrengi)" kelimesinde olduğu gibi benzetme suretiyle adlandınlmış renkler az da olsa mevcuttur. Fakat biz, bütün kokulan, iyi bildiğimiz diğer kokulara benzeterek isimlendiririz. Mesela, kimya kitaplan hidrojen sülfürün kokusunu, "çürük yumurta" kokusu, "fenilisosiyanid" in kokusunu "kokmuş balık kokusu" diye tarif ederler. Yine fızyoloji bize koku hissimize ait diğer bir hususu daha öğretiyor. Koku hissimiz pek çabuk yorulur, burnumuz başta olmak üzere bütün koku alma sistemimiz görme ve işitme sağlayan yapı ve sistemlere göre daha çabuk bitkin düşer. lçinde pis kokaıı bir madde bulunan mesela bir tabakhane veya tezek yakan bir sobanın bulunduğu bir odaya girdiğimizde aşağı yukarı on dakika sonra bu koku bizi rahatsız etmez. Bu gerçek maalesef güzel kokular için de yürürlüktedir. Bu da koku alan duyu organımızın diğer duyu organlanmızdan daha tcmbcl olmasının, zayıflığının sonucudur. lşte bütün bu saydığım sebeplerden ötürü insan burnuna hitap eden bir sanat bulamamış, yüzünün ortasında duran, Cyrano'nun kuş tüneğinden portmantoya kadar yirmi çeşit şeye bcnzettiği bu organdan gözü ve kulağı gibi bu yolda faydalanamamış. Ama aradan hiç olmazsa burna yönelik bir endüstri (parfümcülükıtriyat) çıkarabildiğini böylece binlerce insana geçim yolu ve milyonlarca kadına çekicilik sağladığını da unutmayalım.4 DEROİ 5 T E M M U Z 1 9 9 2S A Y I 3 2 8 lanna yollamamıza sonra zamanla bu sanatta yeni çığırların açılmasına yol açacaktır. Kokuculukta romantik bir ekol belirebilirdi: Bu yolu tutanlar menekşe, leylak, sümbül, karanfil kokulanndan kompozisyonlara rağbet ederken, koku sanatının realist yaratıcıları aylandoz ağacı kokusuna, tck kokusunu, balık kokusunu, rakı kokusunu katacaklardı. Daha sonraki yapay maddelerin kokulanna karşı ilgi duyanlar, hacı yağlı arabeskçiler de ortaya çıkabileccklerdi. Belki de bu sanatın doğması için ancak asnmızın insanlannın sahip olduklan küçük ve daha basittir. Yeryüzünde mevcut bir dille gözlerimiz aracılığıyla algıladığımız etkilerin dalga boylannı "yani renkleri" ve bunlann amplitüdlerini (yani şiddetlerini) anlatan keiımelere bol bol rastlanz. Fakat koku alma organımız aracı ile algıladıklarımızı vasıflandırcacak pek az kelime vardır dillerde. Biz kokuyu tarif etmek için kolaya kaçar sadece orilın kaynağını belirtiriz. Mesela sigara kokusu, lavanta kokusu, benzin kokusu veya balık kokusu. Oysa gördüklerimizi çoğunlukla "yuvarlak" veya "kırmızı" gibi sıfatlarla belirtiriz. Yani bunlara tek tek isimler 22 C U M H U R İ Y E T