29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZARIN PENCERESİNDEN Tutkunun Romanı rof. Kut Sarpyener Anudoluhisan Spor Akademisi başkanıyken kendini ziyaret etmiş olan bir Rus spor ıı/manı, "Elli küsıır milyon nüfusunuz olduguna göre sizde yüz metrcyi 10 saniveııin altında kuşabilen üç kişinin, gülleyi 20 mctrcnin ötcsinc savuran yedi insanın, sonra u/.un atlâmada 2.45'i zorlayan seki/ kişinin olması gerekir.. Bunlar nerede" diye sormuştu. LJ/man gittiktcn sonra aramızda "Nerede olacak? Biri Sümerbank'ta muhasebcci, diğeri PTTde müve/zi, 2.45 metreyi geçecck olan da uzun atlamayı bilmiyor. Sarıyer'de fırıncı..." diye konuşmuştuk. Sadece 100 metreyi 10 saniyenin altında koşahileeekler mi nerede? Nerede bizim Nobel alabilecck romancılanmız, tablolan Sotheby's'de Japonlarca kapışılan ressamlarımız, operasr Metropolitan'da sahnelenen bestecilerimiz? Türkiye gibi yüzyıllardır sanatta evrcnscl düzeye çeşitli nedenlerle ulaşamaniış, hcnüz bu konuda gelecek için yeni yeni ümit ışıklan vermeye başlamış olan bir ülkede edebiyatın, sanatın önciilcri nasıl yetişir? Bir görüşe göre bu boyutta pınltısı olan kişi cn olumsuz ortamda bile ne yapar yapar kendini belli eder. tşte Avni Lifij: Eve giren kibrit kutularının üstündeki resimlcrc "günahtır" diye çizen ve babasından yediği köteklere rağmen ressam olabilen ve bıraktıklan ile çağdaşı Avrupa ressamlarından kalanlarla boy ölçüşcbilen bir rcssamımızdır. Bu görüşe göre, tıpkı iyi piyano çalan bir annenin kızı olan viyolonselcimiz Selma Gökçen, Bülent Tarcan gibi bir bestecimizin kızı olan Hülya Tarcan gibi sanatı, müziği, çevreden ve gelenekten olmasa bile, aileden görerek sevenler arasından yetişebilir böyle insanlar. Sanatçı yetiştiren koşullann yeni yeni oluştuğu, bu konudaki geleneğimizin yetersiz kaldığı ülkemizde devlet ve topİıım nadiren böyle pırıltılı kimselerin elinden tutarak dünya çapında sanatçılarımızın oluşmasına katkıda bulunmuştur. Bugün, bu gidişe en anlamlı katkıda bulunmanın yollarından biri, Türk olduğu haldc dünya çapında başanlı olabilmiş sanatçılarımızın biyografilerini kalcme almaktır. Bu ncdenlc, Zeynep Oral'a dünya çapında başarılı olmuş bir sanatçımızın, Lcyla Gencer'in yaşam öyküsünü (Tutkunun Romanı, Zeynep Oral, Milliyet Yayınlan, Istanbul, 1992) yazıp, ondan esinlenme potansi P yeline sahip olanlan bu konuda yüreklendirebilecek bir örnek sağladığı için teşekkür borçluyuz. Bıyografi yazmak çok güç bir iştir. Zeynep Oral'ın önsözündc teşckkür ettiklerinin listesine bakarsak bu işin öylc bir oturuşta bitirilmediğini, Scala Operası'nın yer göstericilerinden, aynı operanın peruk atelyelerinde çalışanlara kadar uzanan bir araştırmayı gerektirdiğini kavrarız. Biyografı, aynı zamanda, yann müzik tarihimizi yazacaklar için önemli bir kaynak eser olma niteliğinc de sahiptir: Leyla Gencer'in opera repertuarı vc kronolojisini de içeren bu cser, sanatçının La Scala'ya uzanan, Maria Callas ile rol paylaşmasına varan yükselişinin eksiksız öyküsüdür: Leyla Gencer'in annesinin piyano çal Layta O*nc*r, ünlü La Scala Operası'nın kadrosunda yar alan lok aanatçı. ZaynepOral. ması, gitar eşliğinde şarkı söylemesi kuşkusuz onun doğal yetencğinin gelişmesi için gcrckli ilk itici giicü oluşturmuşiur. Evinde dinlenen opera plaklannın, Katolik olan anncsiyle beraber gittiği kiliscdc duyduğu şarkılann belli bir birikim oluşturduğu anlaşılıyor. Ankara Operası'nda şan dersleri vermek için Türkiye'ye gelmiş olan ünlü soprano Arangi Lombardini'nin dikkatini çekmiij olan Leyla Gencer'in Ankara Konservatuvan'na geçmesi, orada Muhsin Ertuğrul tarafından desteklcnmesi ve sonra Napoli'de San Carlo Operası'nda sahneyc çıkması uluslararası üne varan adımlann başlangıcıni' oluşturmuştur. Sonra da Scala: Anna Bolena'da <ncşhur Callas'ın yedeği olarak hazırlanması, 1958 yazında Ttalyan Radyosu'nun Maestro Gavazzeni'nin ricası üzerine Anna Bolena'yı Callas değil Leyla Gencer'in özgün yorumuyla naklctmesi dikkatleri bu başa gürcşen sanatçıda toplamıştır. Bu yarışın henüz baijindayken bile italyanca bir ad edinmesinin yükselişini kolaylaştıracağını ileri sürenlere "hayır" dediğini, "müzikle oyunculuk arasında çok güçlü bir denge oluşturabilmesi" sadece kcndi provalarında dcğil, diğer şancılann çalışmalarında orkestra provalarında, ışık provalarında hep hazır bulunduğunu, de Lullo'dan sahnc tekniklerini öğrendiğini, gerçck anlamda reklamcı, ajans ve emprezaryo kullanmadığını, show business dünyasını, plak endüstrisini yok saydığını ve buna rağmen başanlı olabildiğini hep Tutkunun Romanfndan öğrendik. Bu tür biyografiler genellikle bilimsel gerçeği, objektifliği ağır basan, biraz da kuru ve yekncsak, geriye dönük çi/.imlerdir. Zeynep Oral'ın bu eseri, bütün bunların üstünde estircbildiği havası, bir yaşamöyküsü değil de sanki bir kurgu anlatır gibi bir üslup ile kaleme alması yapıtı zcnginleştirmiştir. Bu nasıl gerçekleşmiştir? Cevabını yine Tutkunun Romanfnda buluyoruz: Zeynep, çocukluğundan beri babaannesi Seza Bilsel'den dinlediği onsekiz yaşında Paris Operası'nın gişesinde kuyrukla beklerken adı geçtiğinde nasıl gözlerde büyüdüğünü izlediği bir insanı (heyecanla, coşkuyla) anlatmışlır da ondan... Tutkunun Romanı, biraz da bunca güçlüğe, özellikle uluslararası rekabetin binbir engeline rağmen başanlı olmuş bir sanatçımıza, bize onur veren, yaşamımıza. zenginlik katan bu sanatçıya en kalıcı bir teşekkürü oluşturuyor. Bize tercüman olduğun için hem de çok iyi tercüman olduğun için sana teşekkür ederiz Zeynep! M 21 CUMHURİYETDER0İ21HAZİRAN1992SAYI326
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle