Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C EP ECEV R E O K T A Y E K İ N C Dünya Zirvesi'nde 100'ün üstünde ülke Rio'da çevre için biraraya gelecek. Geçen 20 yıl içinde "sınıfı geçen" ülkeler çoğunluktaysa, gelecek için umutlanabiliriz. Ya Türkiye? Sınıfı geçti mi acaba? RİO SINAVINA HAZIR MIYIZ? c evrc, her iki yönüyle de, yani hcm doğal çevre, hem de insaıı yapısı çevre olarak, insanoğlunun esen• liği ve temel insan haklarından yararlanması için gcrcklidir. (1972 Çevre Deklarasyonumd. 1) Birleşmiş Milletler'e iiye tüm ülkclerin, "insanoğlunun esenliği" için Stockholm'de toplanıp, yukardaki görüşe katıldıklarını "ilan ettikleri" günden bu yana tam 20 yıldır, her 5 Haziran günü, bu tarihsel deklarasyonun yıldönümü, gösterişli "devlet törenhriyle" kutlanıyor. Dünyada da, bizde de... Şimdi insanlık, bu kez Rio de Janeiro'da bir araya gelerek Stockholm'de bağıtlanan ilkeleri yaşama geçirmek için "törenlcrin ve plaketlerin" dışında nelerin yapıldığını sorgulayacak. Eğer, yirmi yıl sonunda "sınıfı geçen" ülkeler çoğunluktaysa, dünyanın geleceği için bir umut var demektir. Ama hemen her yıl dağıtılan onca "çevre ödüllerinc" karşın, kültür ve doğa değerlerinin hızla yitirilmesini" ekonomik kalkınmanın bedeli" sayan ülkeler çoğunlukta isc, hemen o ülke zenginliklerinin, hem dc tüm yeryüzünün, daha yıllarca acılar içerisinde kıvranacağı açık. Çünkü, 1972 deklarasyonunda "kabul edilen" bir başka temel ilkeye göre; "Çevrenin korunması ve geliştirilmesi, dünyanın ekonomik kalkınması için en öiK'inli unsurdur." (Md. 2) Yani, çevreyi gözetmek, günümüzde artık kalkınmanın "engeli" değil, aslında "ta kendisidir". Oysa, nerede bir çevre sorunu yaratılmışsa, ncrcdc bir kültür ya da doğa değerinin kıyımı varsa, yirmi yıl sonra bilc hâlâ dile getirilen gerekçe, "ne yapalım, kalkınmak için biraz da gözden çıkartmak /.orundayız..." şeklinde ö/etlenmiyor mu? Ya da bu gerekçenin biraz daha "diplomatik" anlatımıyla, "çevreyi ve kalkınmayı birlikte koruyacağız" sloganı, son yıllardaki hemen her resmi açılış töreninin başlıca "özdeyişi" değil midir? Ve işte o "korunan" kalkınma anlayışı yüzünden, tanm alanlanndan SİT'lere, ormanlardan kıyılara dek, hemen her türlü çevre zenginliğimiz, "en kârlı yatınm alanlanna" dönüşmemiş midir?.. Türkiye, Rio Zirvesi'nc, Başbakan ve Çevre Bakanı ile birlikte en üst düzeyde sorumluluklar yüklenmiş bürokratlanyla katılıyor. Zirve'de yapılacak tartışmalara hangi sorunlann götürüldüğü, dünyanın en zengin çevre değerlcrine sahip bir ülke olarak bunlann korunmasına yönelik ne gibi evrensel "önerilerimizin" geliştirildiği, kamuoyu tarafından hâlâ bilinemiyor. Çünkü açıklanmıyor, tartışılmıyor... Ancak yine de geçen 20 yılda ülkemizde olup bitenlere şöyle bir bakıldığında ve bunlann 1972 Deklarasyonu ile "uygunluğu" irdelendiğinde, Rio'ya katılanlar arasında çevre sorunlan açısından "en deneyimli" ülkelerdenbiri sayılacağımızdan hiç kuşku yok. Üstelik bu deneyim, ne gerçek anlamda bir "sanayileşme" pahasına clde edilmiş, ne de salt "yoksulluktan" kaynaklanmış. Türkiye'de son yirmi yılda, özellikle de son yıllarda gözlenen çevreye duyarsız yatınmlann çoğu, ülke zenginliklerinin bir "kazanç kapısı" olarak görülmcsi yüzünden ortaya çıkmış. Ya da başka deyişle, çevreyi "insan hakkı" olarak değil, "mülkiyet hakkı" olarak gören anlayıştan... Oysa ki, yine 20 yıl önce ilan edilen deklarasyona dönersek: "Dünya ikerindeki her şeyin en değerlisi insandır" (Md. 5) Ve bu nedenle: "Insanın şerefli ve huzurlu bir hayata izin verecek kalitede bir çevrede, ö/|>ürlük, ı^itlik ve elverişli hayat şarlları içinde yaşaması temel hakkıdır." (1 no.lu prensip) Türkiye'de bu "hak", neden yok sayıldı? ö/fillikle son on yıldaki gelişmeler, bu sorunlann salt "bilinçsizlikle" açıklanamayacağını ortaya çıkartıyor. Dahası, yine son yıllarda gerçekleştirilen pek çok yatınmda, çevre değerlerinin "bilinçli olarak" gözden çıkartıldığı, hatta bu tutumun çoğu kez bir "hükümet politikası" olarak da savunulabildiği gözleniyor. örneğin Köyceğiz'deki Antik Pisilis kenti kalıntılannın "tam üzerinde" kurulan tatil köyünün açılış töreninde konuşan dönemin Başbakanı, Anıtlar Kurulu'nun bu tahribata soruşturma açmış olmasını şöyle değerlendirmişti; " Bu harabeler mi gflzel; yoksa bu otel mir (1989) Benzer şekilde, Aliağa'ya termik santral kurulmasına karşı çıkan yurttaşlar için, yine o dönemin Enerji Bakanı şu "öğüdü" vermişti: "Orası zaten sanayi bölgesi vc kirlenmiş, kirieneceği kadar. Yeşili scven ormana gitsin!.."(1990) OEROİ 31 M A Y I S 1992 SAYI 324 C U M H U R İ Y E T