Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ışığıyla aydınlanryor. Buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon, telefon, gazete, ilacın her türlüsü hayatında yok. Yanında para ve saat taşımıyor. Yaşadığı yerde tek bir bakkal bile yok. Burada rekabet, hırs, nefret, kin, kıskançlık, didişme, ayakoyunlan, sevgisizlik yok. Bir badem ağacı gibi neşeli, güleryüzlü, bereketli yaşayıp gitmek var. Yumuşacık bir düş gibi. Peki "yalnızlık" diyorum. "Scn yine de bir badem ağacı dcğilsin. Kentlerin havasını yülarca soludun. Birçok dostun var, ilişkilcrin." "Asıl kıntte çok yalnızım" diyor. "Beni anlanıayan, beni, yaşantımı garip, tuhaf bulan insanlar arasında inan çok yalnı/ hissediyordum kendimi. Ben orada dağ köyümde buradaki, bu kentteki dostlarımı düşünerek daha dopdoluyum. Hem aradan çok yıllar gcçti. Ben kenti, kentleri çoktan ka dersin?" "Söylediğin duyguların zcrresi i 1 yok içimde" diyor. ' öylesine dolu dolu yaşadım ki, inan bazen artık yeter diyorum. Doydum diyorum. ö y l e bir an gelirse, yani bu duygunun sahiciliğinc tamamen inanırsam, hayatıma kendi ellerimle son vermek istiyorum. Bunu bir kez çok yoğun duydum. Bir keresinde 'Heraklia' diye bir yere gitmiştik. Geceydi. Yazdı. Bir kalcye çıktık. A^ağıda deniz muazzam görüniiyordu. Gökyüzünde bir : ıldız yağmunı vardı. l)oğa sarhoş gibiydi sanki. Bir an kendimi övlesine mutlu hissttlim ki i$te o an hayatıma son vermeyi düşündüm. Kendimi denizin yumuşacık kollarına bırakmayı..." ö y l e güzel anlatıyordu ki intihar düşünü; sanki ben de o gece, onunla birlikte yumuşacık denizin kollarına atılmış gibi hissettim kendimi. Sonra ona usulcacık bir sır verir gibi, mahçup: ...Pırıl JJ.: ıl Ltn Uutf joz açmak hlç d* •amkhftı kadar Imkânsu dafll. dertleşiyor. "Boziş gel buraya, ne o kınkboynuz neyin var?" Gülbcn iştc bu sesleri duyunca bütün işini, gücünü bırakıp dinlemeye başlıyor. Günün sahici işlerindcn biri de bu. Günbatımını seyretmek de apayn bir iş onun için. Sonra cin fikirli köy çocuklarını evine çağınp, beyaz kâğıtlara renkli kalemlerle şekiller çizdiriyor. O şekillcri alıp bembeyaz perdelerine desenler yapıyor. Işte size bir ış daha!.. Sonra gün tamamen batıyor. Güneşle vedalaşıyor. Uyku vakti gelmiştir. Hayvanlarla, ağaçlarla, börtü böcekle birlikte. Doğanın, uykusunun koynuna girip melekler gibi uyumaya başlar. Güneş hiç üzerine doğmayacaktır. Peki Gülben neleri bırakmıştır yaşadığı bu hafıflik, özgürlük ve sağlık duygusu için? Elektrik kullanmıyor. Güneş 319 . ÇıMırtan kalabahktan uzakta gVnHlnun gttra Mr *w. SU» <!«• pattım. Tanıdığım insanlar da orada kaldılar." Gülben o uzak, o ıssı/ dağ köyünde kentteki gibi kaçınılmaz, zorunlu 'dostluklar' yaşamıyor üstelik. Dünya küçük. Onun dağ köyündeki pastoral yaşantısı duyan birçok insan gelip onu buluyor burada. Avusturya'dan Ingiltere'den, Latin Amerika'dan, Istanbul'dan, Ankara'nın birçok yerinden bu kazanılmış hayatı arzuyla merak edenlcri küçücük barakasında, köylü dostlannın yardımıyla konuk ediyor. Ormanını ge/diriyor, hayvanlanyla, ağaçlanyla tamştınyor. "Peki" diyorum "tümüyle hayatına baktığında, bir cksiklik duygusu, keşke şunu da yapsaydım ar/usu içinde uyanmaz mı senin. Kentte, kentlerde çok sık yakalar da bu duygular insanları. Sen ne "Bu yaz sana gelseın, bir gece olsun beni konuk eder misin, bir gün olsun senin gibi yaşamamı sağlar nıısın?" diyc soruyorunı. Iri mavı gö/leri şefkatle açılıyor, heyecanla: "Hemen gel, bu yaz, yoksa çok geç kalabilirsin, bir dahaki yazlarda benim ormanım, barakam yerinde olmayabilir, teknoloji o kadar hı/lı geliyor ki. Çevreciler 4çok geç olmadan' falan diyorlar ya, aslında yanılıyorlar. Aslında çok geç oldu. Benim cennet köşem teknolojiye teslim olmadan, bu yaz gel gecikme..." Gülben Anastasıas, tstanbufa seramiklerini, emaylarını satmaya ve dostlannı görmeye gelmiş. Arkadaşımın arkadaşı. Kentte çok kalamadı, duygulanna kapılıp yine Fethiye'deki dağ köyüne, tahta barakasına döndü. Daha sahici olan yüreğine. Sevgilerine... M ler. Buğdaydan yapılan onlarcu yemek. Buğday tatlısı. Şekersı/ aşurclcr. Bulabilirse Koko adı verilen tahıl sütü. Doğa o kadar cömerttır ki... Peki, ona kentli bir soru soralım: Koca gün nasıl biter o dağ başında? Bağışlar bu soruyu, tebessümle karşılar. ış o kadar çoktur ki o dağ başında. Seramik fınnı yakılır. Scramikler, cmaylar yapılır. Buğday öğütülür. Ekmek açılır. En u/ak çeşmeden su getirilir. Çiçeklerin saksısı değiştirilir. Köylü kızlara çeyiz yapılır. Onlara lngilizce öğretilir. El işi yapılır. Otlar toplanır. Değışik çaylar yapılır. Doğal yaşam vc bcslcnme üzerinc kitaplar yazılır. Işte büyüleyici bir sessizlik! Çoban kız yayladan dönüyor keçileriyle. Sesleri derinden dcrine yankılanıyor. Işte çoban kız keçileriyle konuşuyor, onlarla C U M H U R İ Y E T D E R 8 İ 2 6N İ S A N 1992 SAYI 17