28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bir yanında sokakta ne yenip içilebilirse, Amsterdam sokaklannda da bulunacak. Satış akşamdan başlamış bile: Tezgâhın üzerinde Meksika tekilası ve limon dilımlcri, Rus votkası, Jamaika romu ve tskoç viskisi... Ve tabii Hollanda'nın unlu Heineken birası. 1415 yaşlarında iki gençle babaları servis yapıyor geçenlere. Bu işlek yeri kapatmak için öğlenden gelmışler. Adanı anlatıyor: "Ben havayollarında çalışıyorum. Çocuklar oğrenci. Üç yıldır her Kraliçe (iünıi, barmen olup eğleniyorur. Bu aradapara da ka/anıyortı/. Hcın dc vergisi/. Zaten kim sadece gırgır olsun diye satış yapıyorum derse, yalan söylemiş olur..." Atnatör barmenlerın az ötcsırıde gezgin bir sosisçi. O profesyonel olmalı. Ama onun yanında da, kitap dolu kutuların başında orta yaşh bir çift oturuyor. Ellerinde içkileri, yanİarında ne satacakları belli olmayan başka bir çıftle sohbctc dalmışlar. Avukat da blabilirler, bankacı ya da devlet mcmuru da... Saatler ilerlerken sohbetler koyulaşıyor, tezgâhlar düzenleniyor. Bu arada, gece kayıntısı zamanıyla bırlıkte mangallardan dumanlar yukselmeye başlıyor. Tanıdık bir kokunun geldiği yere yoneliyoruz. Tezgâhın duzenindcn sahibinin profesyonel olduğu belli. Köftelerı çevirirken anlalıyor: "Ben Adapazarlıyım abi. Hilversum'da kasap dükkânım var. Senede bir bııraya gelip kofte ckınck salıyoruz. Allah ne verirse, biraz da para kaıanıyoru/ işte." Kazandığı az bu/ değil, ücdört bin gulden. Yani 700 liradan desek, ıkı, ıkı buçuk milyon lira eder. Pide içınde ikı köt'te, soğan ve domates 5 guldene gidiyor Amsterdam'da. Köftecinin az ilerisinde bir genç bardağı iki guldene şamfıstık, fındık, badem ve lokum satıyor. Izmir'den otelcilik okulunu bitırip gelmiş altı ay önce. Hollandaca bilmediğinı soyluyor; ama yalaııı henıen ortaya çıkıyor. Hollandalı muşteri gelince, beni unutup akıcı bir dılle, "Turk lokumu beyim, seks gııcııniizü arttırır. Bir buçuk guldene" dıye satışa başlıyor. Hollandalı lokumu yerken, lzmirli, "Abi eglence olsun diye yapıyoruz" diyor ve biraz mahçup ekliyor, "Biraz da yolunumuzu bııluyoruz." Osmanlı kulturu ile kolonyalist kültür varislerinin ticarete bakış açıları arasındaki fark, az sonra daha da belirginleşiyor. l«idseplein'den aynlıp eve doğru yururken, sarışın bir genç kız butun sevinıliliğiyle, "Bayım" diyor, "Bu çakmak tabancalardan ister misiniz? Bakın, bcnzinli. Ruzgârda bile yanıyor. Üslelik sus olarak masanıza da kuyabilin>iniz." "Bizim oğlan rahat bırakmaz, tehlikeli", demeye kalmadan, bu kez mavi maskot ayıcıklardan uzatıyor. Tezgâhın ucundaki kız arkadaşları guluşcrek sevinıli kızın satıcılık yeteneği üzerinde tahmin yurütuyorlar. Hepsi universitede oğrenci. Kızlar "'larlışma Kulubu"ne gelir sağlamak içın, ata mesleklerini oyun oynar gibı ıcra edtyorlar. Sonunda, ertesi gün fıyatları üçte bire kadar düşecek çakmak ve ayıcığı 'Osmanlı torununa' satarak ilk siftahlarını yapmayı başarıyorlar. "Kraliçe Gunü"nde bir Türk: "Ben Adapazarlıyım abi, Hilversum'da kasap dükkânım var" dıyen bu müteşebbıslmız, bayram boyu köfte ekmekten 2 5 milyon TL kazanıyor. R A S 6 E L E Raif Ertem Parageta eçcn haftakı yazımı/da, Ethem Auabeyin küskünlüğü anlatılırken, "Ancak sigara isteyecek kadar bakkalla barışık kaldı. Çay iste>ecek kadar kahvıciyle..." sö/cukleıi duşmuv. Zaten kuçucük kalan bu barışık dunya!.ının duşınesi bcnı duygulandııdı. Haksızlık olmuş gıbı geldi. Nasıl duştu, bılcmiyorum... Düzel tiyorum. Oğlu Mustafa'nın olümunden önce \cdi düvelle barışıktı Licm Ağabcy. Balıktan döner ava giderdi, avdan döner balığa. Tc/ canhydı. Çabıık kızardı. Ama küsmezdı Işte o gunleıden birinde . Sabahleyin erkenden demir aldı Etenı Ağabey. Konuşmuyor. Bakmıyor. Kimsevc görunmek istemiyor. Sanki kendUindcn kaçıyordu. Dudak ucuyla, "Gelir misin?" dedi. "İ^im var," ded'ım. Gitti. lskelede bir huzursu/Iuk var. Balıkçılar aralannda konuşuyorlar, fısıldaşıyorlar. Bir anlam veremedim. Etem Ağabey Bo/bıırun'u dönüp gözden kaybolunca, uç dort sandal daha yol verdi. İşkillendim, soıdunı. " N e oluyor arkadaşlnr? Havada bir gariplik var?" "BilmUor musun?" der gıbı baktılar Belkı de ağzımı aradılar. Bılmedığımı anlayınca konuştular. Etem Ağabey, dtın tki/celer'in açıklarına ince parageta atmış. Trança almış. irılerini çekememiş. Kopartmış. Balıkçı olmayan birisiyle konuşurken duynuışlar. Bu gun de kalın paragetayla gitmiş. Yatağm nerede olduğunu merak ediyoılarmaş. \ıleyeceklermiş... Gıtmedığıme üzüldum. Akşamı beklcdim. lskelede karşıladım. 56 trança vardı. Her bıri beş kılodan aşağı dcğıldi. lzlemeye gidenler de geldıler. Otılar da tuımuşlar. Etem Ağabey bulut gibı kararıyordu. "Yatagı bulmalumıa vanmıyorıım. V ııvayı bozacaklar. Ondan korku>urıım. Adam gibi tutsalar, hepimize yeter." Gerçekten dediği oldu. Duyan koştu Yuvanın cevresini ağla sardılaı. leını kut caladılar. Kaçmak ısteyen balıklar ağlaıa takıldı kaldı. Bununla da yetinmedılcr. \ «ça'dan büyılk tekneleri çağırdılar. Sanırım aralannda ortaklık kurdıılar ÇepeçeMt. sardılar. Ortasına dinauut attılar. Işte o uu nü görccektiniz! Dınamıt, " G u l u k " dedi. Su kaynadı. Bıraz bekledılcr. Önce kuçük balıklar vurdu suyun yüzune. Uşuştulcr. Kepçelcrle. zıpkınlarla... Birbırerine saldırıyorlar sanırsın. Daha bııyılklerı gö^ukmeyc başladı. Kancalarla çekiyorlar. Zıpkın fırlatıyorlaı Yaralananlar da oldu. Denizin ııstu sergi gibi. îşeyaramaz balıklar. Paıa etmez. Parmak kadar. Koıkunç bir manzaraydı. tçim ezilerek i/ledinı. O gun balığa gittiğıme pişman oldunı. Kendımı suçladım. Bir iki gün bekleyebılirdım... Beklenen büyüklükteki balıklar bir tıırlu gdzukmedi. Bulıınmaması nuımkun de ğil. Neıedeleı' Ne oldular? Ertesi gunu Iznıir'li balıkçılar da geldıleı. " H a m >alak" olduğunu duymuşlaı. Olayı anlattını. U/ulduleı. Çok buyuklerı su yu/une çıknıaznnş. ^ manın içınde kalırmış Detın\ıı\d lçııulc olür kalırlarmış. Aıadan zaman gevti Bır gun aklımı/a duştu. Aynı yere gittik. tnce. parageta attık. Kalın parageta attık. El oltasışla ueraştık. Tek canlı çıknıadı. Yatak bo/ulmuş Yuva dağılmış. "Ag doşi'ineH'lcrdi. dinamil atınasalardı. Bugun hâlâ nasiplenirdik," Etem Ağabey... Rasgele!... l I G TVopik iklımlerin baygın kokulu meyveleri mangolar, papatyalar satılıyor. Bu arada alışveriş, bütün hızıyla sürüyor. Varlığını ticarete borçlu 'eski tüfek' kolonyalisti Amsterdam'ın sakinleri adeta ınilli sporlarını ıcra ediyorlar. Oyuna çocuklar da katılmış. "Ne alırsan bir gulden" diye bağırarak artık oynamadıkları oyuncaklarını, resimli romanlarını ve küçülen gıysilerini pazarlıyorlar. İşın ılgınç yanı, bu Hollanda bayramının havasına koyu renkli "mısafır ışçı"lerin de uymaları. Kimi, "Hem eğlenip hem yolunu buluyor", kimi de ııcuza elbise, ev eşyası alıyor. Yılda bir de olsa, satıcı rolune gıren "sosyctik" hanımların "velinimet" müşterisı konumunun hazzını tadarak. "Eski" meraklılarına da bayram "Eski" meraklılan için Amsterdam sokakları tam bir harikalar diyarı. Eski kartpostallar, kitaplar, uzun yıllar boyu tüm yakınlarını yıtırıp yalnız kalmış porselen çay fincanları, el ıslemeli konyak bardağı takımları, yuzyıl başından kalma tenekc çay ve kurabıye kutuları... Seyrek de olsa An Deco vazolar ve lambalar bile bulmak mümkun. Gece gorup, balıkçı arkadaşımıza düşünduğumuz, ancak nasıl olsa fiyatı düşer diye almadığımız "muşamba"nın yerinde yeller esiyor. Böylece, "Kraliçe Gunu"nde, en seçkin mallann sabahın crken saatlerinde piyasaya çıkan "işbilır" ahcılar tarafından "goturülduğu" gerçeğini öğrenmiş oluyoruz. Az ötede rastladığımız bir tanıdık, yaşlıca temİ7 gıyımlı bir hanıma tanesi bir guldenden çocuk giysilerı satıyor. Küçüklüğünden kalma torbalar dolusu eskilerinı satmış sabahtan beri. Yaşh hanım, "Torunlarıma alıyorum" diyor, ailışverişinden hoşnut: "Kullanılmış ama temiz ve sağlam giysiler, daha guzel oturuyor insana." "Kraliçe Gunü"nde mılzik yapıp para toplayan her yaşta ve ustalık duzeyinde çalgıcıyla sık sık karşılaşılıyor. Para kazanmanın başka bir yolu da gecenlere para ile oyun oynatmak. Yeter ki esprisı olsun! Örneğin üç genç, bir varılın üzerine kalın bir kalas koymuş. Orta boy inşaat çıvısinın tanesini bir guldene çaktırıyorlar. Ikı çakışta çıviyi gömen 5 gulden kazanıyor. Belki de Hollanda'ya ılk geldiğinde inşaat işçiliği yapmış olan "eski tufek" bir İtalyan, ustalığını gösteriyor. Alkışlar yüksclirken, bir daha oynamak istiyor, ama "Yagma yok, adam ba$ı bir oyun" diyor gençler güluşerek. Leidseplein Meydanı, kesif köfte dumanı altında. Kofteciler çeşit çeşit. Sadece Hollanda'nın diğer yerlerinden değil, Belçika'dan, Almanya'dan gelmiş olanlara bile rastlanıyor. Vondel Park'ın yeşilliğine dalar dalmaz, yeni bir oyun çıkıyor karşımıza. Birkaç genç, üç metre mesafedeki tahtanın ustune iliştirdikleri 10 guldenlik banknota kuçuk oklar attırıyorlar. Parka adını veren şair Vondel'in yuzüne ısabet ettırip bir şışe Fransız Cötes du Rhones şarabını "götürüyoru7." Bir satıcı, küçük küçük torbalar dizdığı tezgâhının başında, "Haydi haşiiiiş, keneviiir" diye mıışteri çağırıyor. Akşama doğru toplanan bulutlarla birlikte sokaklar yavaştan boşalıyor. Alanı memnun, satanı memnun Amsterdamhlar, yaşadıkları bir bayramı daha ılgınç anılarla noktalıyorlar. ( I Sabaha dek ticaret Sabahın dordu. Şık Beethoven Caddesi'nin kaldırımları dolu. Portatif yataklara uzanmış "tacirler" scmtin yerlilert Tezgâhlardaki kııllanılmış giysiler, hep seçkın markalar. Dığcr mallar çeşitli: Tclleri kopuk bir lspanyol gitar, eski model tbtokopi makinesi, mutfak eşyaları, pikaplar karanlıkta seçilebilenler. Bir de sarı renkli, kullanılmamış yelkenci elbisesi. (Silivrılı balıkçı Erdoğan'ın mektupta istediği "mıışamba" bu olabilır.) Ertesi gün, uykumuzu alıp öğle saatlerinde yeniden Beethoven Caddesi'ne çıkıyoruz. Hava pıııl pırıl, etraf tam biı ıenk cumbuşu içindc. Gerçek unlamda bayram ediyor ınsanlar. Taze sıkma portakat sulan, şampanya, tropik kokteyllcr içiliyor. Bıralar birbiri ardına devriliyor. Vietnam'ın sebzeli böreği "lumpia" ve Endonezya'nın yer fıstığı soslu çop kebabı "sale", ızgara köfteyle rekabette. Hollanda'nın Kraliçe Günü' nedir? Hollanda'da 30 nısan, her yıl "Kraliçe Günü" olarak kutlanıyor. 30 Nisan, 19481980 yılları arasında Hollanda Kraliyet tacını taşıyan ana kraliçe Jullana'nın doğum günu Kraliyet tacını 1980'de annesınden devraian Kraliçe Beatrıx, "Kraliçe Qünü"nü kendi doğum günü olan 31 ocak olarak değiştirmedi ve eskisi gibi 30 nısanda kalmasına karar verdi. ' "Kraliçe Günü" 1970'lerden bu yana, gıderek popüler bir bayram görünümü aldı. Prenses Juliana ve annesi Wılhelmina, halkı Saray önünde düzenlenen törenlerde kabul ederken, şimdikl Kraliçe Beatrıx, kendisi halkına gıtmeyi benımsedı Her yıl başka bir kenti ziyaret eden Kraliçe Beatrıx, bu yıl da Genemuiden şehrıne girti. Bu arada bir sürprız yaparak, "Kraliçe Günü"nün en renkli bir şekilde kutlandığı Amsterdam'a da uğradı. Halkın arasında dolaştı, el sıktı, hediyeler kabul ettı. Bir gence yanaklarını öpturmesı, tevazudan hoşlanan halkının sempatısinı topladı. Gaşbakan Lubbers, "Çeşitli siyasi akımlara sahıp ülkemızde ulusal bırlığımızin simgesisıniz" diyerek beş Hollandalı sanatçıyı tanıtan bir filmın ılk kopyasını, kendisi de yontucu olan kraliçeye hedıye etti Bu arada ülkenin çeşitli yerlenne yüzlerce "Beatrix ağaçlan" dikildi. U Î5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle