Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAFTANIN KONUĞU Hoşsohbet bir tezgâhbaşı rotası Akşamüstlerini ya da oyun sonrası saatlerini bir barda geçirmeyi alışkanlık edinmiş ve gittiği barlarda, belli bir 'yer'in adeta 'sahibi' olmuş Turgut Boralı, "Bar yaşamı, aslında bizim toplumumuzun pek yabancısı değildir" diyor... Nurl Dikeç er ne kadar sıcaklar lstanbul'u henüz terk etmediyse de, hızla geçen günIerle birliktc, kış mevsiminin de hızla yaklaştığı ortada... Böyle mevsim dönümleri, farklı kışiler için farklı göstergelerde de odaklaşır. örneğin Istanbul akşamlarını yaşayanlnr arasında, özellikle iş dönüşü, belli bir lokale uğramayı "görev aşkıyla" sürdürenler için o lokallerin değişen ve yoğunlaşan trafiğidir bu gösterge... Tiyatromuza çok uzun yıllar emek vermiş, yılların usta sanatçısı Turgul Boralı da akşamüzerlerini ya da oyun sonrası saatlerini bir " b a r " d a geçirmeyi alışkanlık, daha doğru bir deyişle, yaşam biçimi olarak seçenlerin en iyi örneklerınden birı... Hem de sürekli olarak gittiği barda, belli bir yerin, adeta sahibi gibidir Turgut Boralı... Yakınlarının ve onu sevenlerin deyişiyle, "Turgut Baba"... Son yıllarda sinema ve tiyatronun pek çok ünlü isminin yanı sıra, müdavimieri çoğunlukla yazar çizer, basın ve reklam dunyasından olan, bu nedenle de Istanbul'daki "bar"ların en popüleri sayılan "Çiçek Bar", "Arif'in Yeri", "Azmi'nin Yeri" diye anılan, ama aslında, "Sinema Sevenler Dernegi"nin amerikanbarı olan Iokalin ilk taburesi, "Turgut Baba"nındır haftanın belirli günleri. Değişmeyen içkisi, "rakı"sı, çevresini saran dostları ve hele genç, güzeliıanım ahbaplarıyla, esprisi ve kahkahası bol bir sohbetin odak noktası gibidir o... # Turgut Baba, biz de bu akşam biraz nostalji yapalım mı? Görüyorsunuz son günlerde gün geçmiyor ki, tstanbul'un eski pıJzellikleri üzerine nostaliik yazılar çıkmasm gazete ve dergilerde... Sizde de ~var mı bu nostalji özlemı? • "Nuri! Akşamın şu erken saatinde, saçmalamak nereden aklına geldi? Rakı sana artık pek yaramıyor anlaşılan..." # Şaka, şaka.. Ama yine de barlarm gözde olmaya başladığı şu günlerde, oldukça eski bir barcı olarak, eski barlardan bugüne doğru bir yolculuk yapmaya itirazımz yoktur sanırım. • "Bak, şimdi oldu. önce şunu söyleyelim ıstersen: Bar yaşamı, aslında bizim toplumumuzun pek yabancısı değildir. Henüz barlar yokken daha, bazı meyhanelerde, tek rakının içildiği, taburesiz tezgâhlar vardı. Daha çok esnafın uğrak yeriydi bu 'dirsek meyhaııeleri'. Dükkânını kapatan esnafın eve gitmeden uğradığı ve ayakta bir iki tek atarak o günün piyasa olaylarının konuşulduğu yerlerdi oralar. Eminönü ve Karaköy civarında çoğunluktaydı bu tür yerler. tstanbul'un değişik semtlerinde yaşamlarını hâlâ sürdüren dirsek meyhaneleri var sanıyorum." Barlar yolculuğu deyince, "Dünden bugüne" türü bir anlalım yerine, daha çok, "Tünel'den Taksim'e" doğru bir rota çiziyor Turgut Boralı. Zaman kavramına da bağlı Turgut Boralı ile Tünel'den Taksim'e doğru H kalmaya çalışarak, ilk durağımız "Flsher"... • "Beyoğlu'nun Tünel tarafında, 'Fisher' diye bir bar vardı. Daha doğrusu Alman birahanesiydi burası. Naziler devrinde Almanya'dan kaçan Alman bir karı koca çalıştırıyordu. Bence en büyUk özelliği, o ailenin kelimelerle anlatamayacağım güzellikteki kızlarıydı!..Benim gibi pek çok genci oraya çeken, sanıyorum o kızın güzelliğiydi. Daha çok Beyoğlu esnafının uğrak yeriydi.Galatasaray'a doğru bıraz ilerleyince, Haluk Bey'in işlettiği 'Efendi Bar' oldukça ozel bir yerdi. Daha çok gece ban olarak sürdürürdü işlevini. Tiyatro sanatçılarının oyun sonrası giderek güne başladıkları; bir ıki kadeh içerek oyunun yorgunluğunu attıkları bir yerdi 'Efendi Bar'... Gece ikiye üçe kadar sürerdi oradaki sohbetler...40'lı yılların en popüler yerlerinden biri de, şimdiki Tokatlıyan Han'ın olduğu yerdeki Tokallıyan Oteli'nin barıydı. Tokatlıyan o yıllarda Pera Palas kadar lüks olmasa da oldukça gözde bir yerdi.Tokatlıyan Oteli barının en belirgin özelliği ise, müdavimlcrının hemen hepsinin üç isimli kişilerden oluşmasıydı. Emekli olmuş bürokratlar, Osmanlı'dan o günlere kalmış eski aristokratlar filan..." Turgut Boralı sözün burasında sanki "Senin o yıllarda ve genç yaşta, onların arasında bannman nasıl oldu?" diye soracağımızı düşünmüş gibi eliyle saçsız başını hafifçe okşayarak, konuşmasını sürdürdü: • "Ben Tokatlıyan'ın barına, yirmi bir yaşlarında dadandım. Yaşım oyle bir yer için çok genç olmasına rağmen, beni aralanna kabul etmelerini saçlarımın daha o yaşta böyle seyrek olmasına bağlıyorum. Benim ismim de orada, 'Suat Turgul Boralı' olarak geçiyordu..." 0 Turgut Baba, sizin Tokathyan'a bir Prens Fazıl anınız vardır... ilişkin • "Prens Fazıl oranın en popüler simasıydı. Zaten kendisi, çok düşük bir ücret ödeyerek otclde kalırdı. Barda da, o içeri girdiğînde, içkîye başlamak âdet olmuştu neredeyse. Barmen Bedros ve yardımcısı Karadenizli Şaban bu zamanlamayı çok iyi ayarlıyorlardı. Bir gün, Bedros yok; Şaban barda yalnız, bizim üç isimli muhteremler, gecikmişlik telaşı ile Şaban'a seslenmeye başladılar, 'Şaban vakti keraat gelmedi mi daha?' Şaban, her soruşta, 'Henuz gelmedi,' diye cevaplıyor.Tam o sırada, kapıdan içeriye Prens Fazıl girdi ve 'Ne o beyler, vakti keraat gelmedi mi daha?' diyerek bara doğru ilerledi. O sırada Şaban da büyük bir sevinçle, 'tşte merak ediyordunuz. Vakti keraat geldi' diye sasiendı salona. Meğer o güne kadar, bu kelimenin prensle böylesine özdeşleşmesinden, onun ismi sanırmış bizim Şaban. Tabii ki yeni bir akşamın kahkahalar arasında başlamasına yol açtı bu espri... Güzel günler geçirmiştik orada... Bariardan söz ederken, 'Kulls'i atlamak olmaz herhalde. Sanırım 1951 idi açıldığı yıl. Hem bar olarak hem de yemekleriyle oldukça ün yapmıştı. Tiyatro ve sinema sanatçılarının ve ünlü yazar çizerlerin buluşma yeriydi. Bu nedenle de konuşulan konular genellikle sanat üzerine olurdu. Akşamüzeri, başlayan bu sohbetler, gece on iki ya da bıre kadar sürerdi. " Bcyoğlu'nda Kulis'ten çıktıktan sonra yol< culuğunu Taksım'e doğru sürdüren Borah'nın son durağı, "Park Otel..." • "Park Otel ve otelin barı 40 ve 50'li yıllarda, özellikle de savaş yıllarında, sıyasi bir merkez gibiydi. Bara yabancı biri girdi mi, ya Alman ya da lngiliz casusu gözüyle bakılırdı. Üst düzey ticaret erbabı bazı gazeteciler, yazarlar ve sanatçıların da sıkça uğradığı bir yerdi Park Otel'in barı. Park Otel denilince Dogan Nadi Bey'ı anmadan geçmek olmaz... Mücap Ofluoglu, Orhan Boran, bu barın neşe kaynaklarıydı o günlerde..." Rakılanmızı tazeleyip barlar üzerine sohbetimizi sürdurürken tekrar döndürüyoruz rotamızı ve Beyoğlu'nda "Papirüs"ün merdivenlerinden yukarıya çıkıyoruz. • "Daha çok sinema ve tiyatro çevresinin, diğer sanatçıların ve gazetecilcrin gittiği bar iyatroya 1941 yılında başlayan ve gerek Şehir Tiyatrolan'nda, gerekse özel tiyatrolarda sanat yaşammı sürdüren Turgut Boralı, beyazperdede çizdiği kompozisyonlarla slnemaseverlerin de pek yabancısı değil... Son yıllarda sinema ve tiyatroda kendine uygun projelere katılmayı sürdüren Boralı, bugünlerde TV için hazırlanan "Keşanlı Ali Destam" filminde yer ahyor. 6