Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Modada saltanat ayak Zehra Çakır ir grup öğrenci, önlerindeki cam fanuslar içinde bir mücevher özeniyle Mralanmış ayakkabılan ilgi ve saşkınlıkla birbirlcrine gösterirlerken gülüşüyorlardı. Türünün dünyadaki ilk örneği olan tsviçre'deki Bally Ayakkabı MUzesi koleksiyonundan seçilen 207 parea esere, Tiirk ve İslam Eserleri Müzesi ve Istanbul Arkeoloji Muzesi koleksiyonlarından bazı örnekler de katılarak oluşturulan yaklaşık 250 parçalık "3000 Yüda Ayakkabı ve lnsan" sergisiydı izlenilen. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki günümuze kalmış örneklerden seçilmiş bu ayakkabılar, tarih içinde, değişik biçim ve zevklerin karşımıza nasıl döne döne yeniden çıktığını göstermek açısından da hayli ilginçti. Izleyiciler de bunun tadını çıkartabiliyorlardı. Ancak bu yoğun ilgiye, biraz şaşkınlık, biraz garipseme de karışıyordu. öğrencılerin, önünde tatlı tatlı gülüştükleri ayakkabılardan biri, 1730'lardan Fransız saray kadınlarının gıydiği yüksek ökçeli ayakkabıydı. Döneminde bir tür statü sembolü olan bu ayakkabıyı giyen şık hanım, iki buçuk asır sonra "gülünç" bulunacağını düşünemezdi elbet! tlk topuklu ayakkabı, 1600'lerde ortaya çıkmıştı. 12. ve 13. yüzyıllarda bınicilik çizmelerine ayağın üzengiden çıkmasını engellemek için takılan kancalardan esinlenerek yaratılan topuk, 17. yüzyıl Barok döneminin en belirgin modası olmuştu. XIV. Louis zamanında bu moda o kadar abartılmış, topuklar o kadar yukselmiş ki, hanımlar yüriiyebilmek içina baston kullanmaya başlamışlardı. Ayakkabının tarihi, insanlıkla yaşıt. Hangi biçime bürünürse bürünsün, eğer 'düşman' ayağa bakıyorsa, kadınlar da ayaklarıns önem vereceklerdir... kalya Ayakkabıcılar Dcmeftl Başkanı Masslmo Scolaro, bir kfivetta "arzı endam etMJI" TV programınto, MvgHtsl Roberta'ya k«HR Imalı bıyı gttmtş tapside ttınarken ayakkabı saltanatının kadınlar Ozerindakl stkltini wrglHyordu. tı" Aristokrasinin simgesi olarak görülen topuk ve toka, cumhuriyetçilerle birlikte yerini düz ve sade ayakkabılara bırakıyordu. "Gülünç" ayakkabılardan biri de ortaçağın uzun burunlu "poulaine'Meriydi. önceleri bir statü sembolüydü ve bazı yasalara göre bu uzunluklar sosyal sınıfları belirliyordu. Yüksek tabakadakiler, zamanla hem ayakkabılarını çamurdan korumak hem de boylarını uzun göstermek için "poulaıne"lerının altına bir tür takunya da giymeye ve ayakkabılarının burunları uzadıkça yÜrUmek güçleştiğinden bir bağcıkla burun kısımlarını yukarı kıvınp bileğe bağlamaya başlıyorlardı. Günümüzde de gülünç bulunan bu ayakkabıların abartısı o zaman da fark edilivor ve bir buyrukla yasaklanıyordu. 1371'de Zürih'te bir buyrukta şöyle deniyordu: y "Gençyaşlı ya da erkek. hJç klmse, ayak burunlanndan daha uzun ayakkabı giymeyecek!" Evet, ayakkabı bir "ihtiyaç" olarak başlamış serüvenine; ama model model, renk renk çeşitlenmiş, kıyafeti tamamlayan bir aksesuar niteliği kazanıvermiş. "cüretkâr" modacıların fantezileriyle bezenince, bugünkünden çok farklı toplumlarda, "yasaklı" da olabilmiş! "Tiirkiye'nin bütiin miizelerinde bt lerim teşhir ediliyor," diyordu Şanl giyi "miikemmel" bulmuştu. ö ğ ı döneminde Anadolu'yu karış karı ğını ve "Tıirkiye harilasını taman söyleyen Şanver Şanlıoğlu, sergiyi de, "Eserierimi elden vıkaıtlıgıma p ama iş işten geçti artık," dıye hay "Maasımı son kuruşuna kadar csk baglardım" şeklinde konuşuyordu Ittanbtıl'dan Mr "YASAKLI" AYAKKABI Ancak yüksek topuklu ayakkabının "pabucu", Fransız Devrin.i ile "dama atılacak ŞANVER HANIMIN ÇARIĞI Ayakkabı kiminin ayağında degerini bulurken, kiminin de sandığında, evinin en güzel köşesinde yaşam bulmuş. Şanver Şanlıoglu, ayakkabıyı sandığında, "gözünün içi gibi" koruyanlardan. Yalnız ayakkabı değil, tüm eski eserlere meraklı Şanver Hanım. Ulkemizdeki eski eser koleksiyoncularından biri olan bu emekli öğretmen hanım da "3000 Yılda Ayakkabı ve lnsan" sergisine bir elinde torunu Hicret, bir elinde eski bir çarıkla geliyordu. Amacı bu ilginç sergiyi gezerken, torununa da bu zevki aşılamaktı. Bir de en az yüzyıllık olduğunu söylediğı çarığı sergi yetkililerine göstermek, değerını öğrenmek, mümkünse de satmaktı. Şanver Şanlıoğlu, Dıyarbakır'da bulunan evindekı 30 bin parçalık koleksıyonunu korumHsı giderek zorlaştığı için birer birer elden çıkarmıştı zaten..