03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kirazın kısa saltanatı Cemal Gülas azın tam içindeyiz, meyva ve sebze bolluğu içinde... Bu mevsimin en hoş manzarası ne gruplarda, ne tulularda ne kırlarda ve ne denizlerdedir. Manav ve sebzevatçı dükkânları tabiatın en hayrete şayan güzelliklerini içine toplamış birer güzellik sergisidir." Refik Halid Karay, "Meyvalara Dair" adlı makalesinde, "bir manzara seyreder gibi" keyifle "temaşaa" ettiği yaz meyvelerini, işte böyle bir girişle anlatmaya başlıyor. Ustat bu makaleyi kaleme alalı tam 66 yıl geçmiş. Herhalde, o günden bu yana, meyvelerin yalnızca fiyatları değil, tatları da epey değişmiştir. Ama şukür ki, ülkenıizde yaz geldi mi, meyve bolluğunu görebilmek, hiç olmazsa şimdilik hâlâ mümkun. Hatta kimi meyveler için " b a y r a m " bile düzenlenir, bilirsiniz. Örneğin haziran ayında, Tekirdağ ve Yarımca'nın "Kiraz Bayramı" vardır. * "Kirazın ağaçtaki manzarası hakikaten seçmedir. Onun güzelliğini nazik, narin ve uzun bir sapa takılı olması teşkil eder" diye yazan Refik Halid, Köprüaltı'ndaki meyhaneci Salih Baba'nın "çardak kirazlan"nı görseydi ne derdi acaba?.. Y Bir de kokusu olsa! Evet, şimdi yine Refik Halid'in makalesıne dönelim ve kirazın ne olup ne olmadığım bu ehli keyif gazeteciyazanmızdan dinleyelim: "Kirazın ağaçtaki manzarası hakikaten seçmedir. Onun güzelliğini nazik, narin ve uzun bir sapa takılı olması teşkil eder. Mesela kirazı çilek gibi yerden yapma fidana ve bir sapsız yaprağa taksak muhakkak ki bu derece hoş durmazdı. İyi ki kirazın çilek ve şeftali gibi ayrıca bir de rayihası yoktur; zira o lczzeti, o manzarası, o duruşu ve o mebzuliyeti ile bir de rayihası olsaydı kiraz yemekten insanlar harap, perişan olurdu!" Kirazın kokusu yoktur; ama Üstadımızın buyurduğu gibi, iyi bir kirazın lezzetine de doyum olmaz! Yazı müjdeleyen günlerin meyvesi kiraz, nasıl karpuz, kabuğu ile deniz mevsıminin simgesi ise, kır gazinolarında, bahçelerde ilkyaz demlenmelerinin meyvesi, buzlu rakı bardaklarının, iyi soğutulmuş beyaz şarabın yakın dostudur. Ama kiraz, hükmü çabuk geçen, mevsimi kısa bir meyvedir. Kiraz ağaçlarının çiçeklenmesiyle kirazın ortadan kalkışı arasındaki süre, bir buçuk iki ayı geçmez. Kimi bölgemizde mayıs sonunda, kimi yerlerde haziran içinde başlayan kiraz saltanatı, şimdilerde "ihracata yönelik meyve" sıfatıyla, özel ihtimamla ağustos ayına kadar uzatılabilir hale getirtlmekte. •Meyveler üzerıne sayfalar boyu makaleler yazmış gazetecıyazar Refik Halid Karay (18881965), "Kiraz", dıyor, "Yemışlerın ördegıdir. Yani... ördek gıbı sudanhazzeder ve damlalar vücudundan, ördek tüylerinde olduğu gibi pırıl pırıl yuvarlanarak akar, gider.' Bir başka yerde de üstat kirazı şuyle tanımlıyor "Kiraz suyu çekilmemiş, seıDeşememiş bir yakuttur." adıru vermiş. General, bu isim babalığıyla da yetinmemiş, Cesar'ının gözüne girebilmek için, ilk kiraz ağacım Roma'ya göndermiş. Tarih, M . ö . 1. yüzyı!. Yalnızca "aklın yolu" değil, anlasılan "damağın yolu" da bir ki, biz bugun kirazlarımızı Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz. Şimdi gelin isterseniz, Tekirdağ'daki kiraz ureticilerine kulak verelim biraz da: "Kurdu, derdi, yagmunı olmasa" diyor Tekirdağlı Ureticiler, "biz kirazımızı hiç salmazdık. Dalında kırmızı kırmızı parlayıp bahçemizin giılü olurdu." Dalbastı, Yarma, Napolyon ve Kaldı diye adlandırılan son mahsul kiraz çeşitlerinin yatıı sıra, Doğu Karadeniz bölgesinin Artvin iline bağlı Yusufeli, Barhal ve Yayla köyü çivarında, hiçbir "uretici" eli değmeden, kendiliğinden oluşmuş kirazlıklara rastlamak mümkündür. Doğu Karadeniz bölgesindeki bu yabanıl kirazlar, evcil hemcinsleı inin aksine, baharda ve yazın değil, ağustos ayının son günlerinde yenebilecek olgunluğa ulaşırlar. Kiraz ne kadar olgunlasırsa olgunlaşsın, birçok meyve gibi dalından düşmez. Biz de bu yüzden, "dalları bastı kiraz" deriz işte. Bu yüzden de kiraz, tek tek koparılarak sepete doldurulur. Sıcaktan etkilenmemesi için, genellikle akşamustleri toplanan kirazlar bahçede sepetlendikten sonra, nem kaybetmemesi için serin bir yerde korumaya alınıp naylonla örtülür. Sonra da sıra kasalamaya gelir. Kirazın bir başka özelliği de, ağacında açan çiçeğin yüzde yetmiş beşinin meyveye dönüşmesidir. Başka hiçbir meyvede bu vcrimlilik yoktur. Kiraz ağacı, hamarat olmasına hamarattır; ancak kiraz meyve olarak hiç de dayanıklı değildir. Bu yüzden, kirazın keyfini uzatmak isteyen insanoğlu, kiraz şarabı yapmaya merak sarmıştır. Keyif işi bir yana, kiraz ağacının ciçekleri, kurutulmuş kiraz kabuğu ile "karılıp" toz haline getirilirse, en alâ öksürük şurubundan daha iyi sonuç veren bir "kocakarı ilacı" elde edilebilir. Sağlıktan açılmışken, kirazın, eskilerin deyişiyle, "midevi" bir meyve olduğunu, peklik çekenlere iyi geldiğini söyleyelim. Kirazın meyvesi kadar, saplarının da suda kaynatılarak böbrek taşı duşürmekte kullanılması, kirazın ayrı bir özelliğidir. Kirazın bunca faydasını saydık ama, yazımızı noktalamadan şu uyarıyı yapmak da boynumuzun borcu: Kiraz, kanı sulandıran bir meyva olduğundan, ishal ve alerjiye yol açabilir... "Çardak kirazı"nın öyküsü Sağlık ve hastalık sorunlarına biraz fazla daldık galiba. Gelin şimdi de size "çardak kirazı"nı anlatalım... Şimdilerde yenisinın kazıkları çakılan lstanbul'un Galata Köprusu altında, birçoğu halen de hizmet veren küçük balıkçı lokantalarından birinin eski sahibi "Baba Salih", hem kirazı çok severmiş hem de çardağı. Küçük lokantasının köprü parmaklıklarına uzanan " a ç ı k " bölümüne bir fıçı içinde yerleştirdiği asma, yıl ve yıl büyümüş, çardak olmuş. Salih Baba da yaz geldi mi, kilo kilo kirazlar alıp bunları tek tek, saplarından asma yapraklarının arasına yerleştirmeye başlamış. Bir yaz akşamı köprualtındaki bu küçük Iokantaya gelen bir turist grubu, yemeyi içmeyi bırakmış, "çardak kirazlarını" seyre dalmış. Hayret nidaları, fotoğraf makinelerinin deklanşör ve flaş şakırtıları arasında o akşam, Salih Baba, "çardak kirazları' *na hayran turist kızların dizi dibinde, bu güzel ve hoş tutkusunun meyvalarını toplamış... • Kirazın anavatanı Kiraz deyince, biz kentlilerin aklına ilk gelen, "Tekirdağ" ve "Yanmca" kirazları ise de, kirazın "anavatanı"nın Doğu Karadeniz bölgemizdeki Giresun ilimiz olduğunu söyleyebiliriz. Kiraz sözcuğünün kökeni de, geçen aylarda Cumhuriyet DERGİ'deki "Meraklının Köşesi"nde (Sayı 56, 15 Mart 1987), anlatıldığı gibi, Roma lmparatorluğu döneminde Trabzon'un doğusunda yer alan ve "Cerasonte" (bugünkü Giresun işte) diye anılan kente dayanıyor. öyküye göre, ilk kiraz ihracatını yapma şerefi de Romalı General Lucius Lucinus'a aitmiş. General, "Çok lezzetli meyveleri olan bir ağaca rastlamış" ve kentin adına izafeten, anlaşüan o güne kadar 'yerli barbarlar' tarafından pek önemsenmeyen bu ağaca ve meyvelerine "Cerasonte" 31
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle