Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Dostlarım Yeşiller'e katılmış' Yaz kış, Kumkapı'ya demirlediği teknesinde yatıp kalkan İstanbullu balıkçı Özer, Almanya'da iki yıl "komün hayatı" yaşamış. Cezml Eröz nu ilk kez dostum ömer Arakon'un evinde gördüm. üzerinde bir gemiei fanilası, başında beyaz keten şapkası vardı. Güneşten kavrulmuş yüzündeki koyu siyah gözlerı ve şapkasından taşan gür beyaz saçlarıyla oldukça yakışıklı sayılırdı. Peter Handke'nın "Mutsuzluga Doyum" adlı kitabmı okuyordu. Beni görünce kitabmı bıraktı, gülümseyerek elimi sıktı. Tanıştık. Olta balıkçılığıyla geçimini sağlayordu. Yaz kış, Kumkapı'ya demirlediği teknesinde yatıp kalkıyordu. Balıkhane müdurü suları kesince, "fıücrem" dediği teknesinden aylardır ilk defa, o da çanıaşırlarını yıkamak için ayrılmıştı. Bana hayatını anlattı: "...Ben İstanbullu balıkçı özer, 1933 yılında Kuzguncuk'ta doğdum. Avrupa görmüş bir balıkçı ile yaşam ve sanat üzerine O Fikret Otyam'ın "Pavll Kardeş"inde vardım... Erzincan depremi olmuştu; annem beni bakkala gönderdi, o zaman Cumhuriyet kaç kuruştu pek hatırlayamıyorum, bir "Cumhuriyet" aldım. Alış o alış, ondan sonra elime ne geçerse okudum. Kafka okudum. Dostoyevski, Tolstoy, Çehov okudum. Bugünlerde Thomas Mann'a bağlandım. 'Venedik'te Ölum' romanı beni büyuledi. Ne müthiş romancı değil mi? Unutmadan söylemek istiyorum: Melih Cevdet Anday'la tanışmam mümkun mü?.." 1954'te Kore'ye askerlik yapmaya gönderildim... Gittiğimde hâlâ savaşın dumanları çıkıyordu. Kore'de yaşadıklarırru, dünya güzeli insan, cansevenim, ağabeyim Fikret Otyam, 'Pavli Kardeş" isimli kitabında yazdı. Şunu söylemek istiyorum, Kore'de Amerıkalı erler yüz yirmı dolar para alıyorlardı; ama Koreli bir bakire kızın bir senelik fiyatı otuz dolardı. Amerikalı erler, Kore'nin ırzını tespih gibi dizdiler insanlık ideali için. Bana kendine ikinci bir vatan seç deseler, Kore'yı seçerdim. lnsanları saygılı ve temizdir. Hele sabahları o kadar sakindir ki, ben Kore'ye, 'sakin sabahlar diyârı' derim. Kore'den döndükten sonra, bir süre daha bahkçılık yaptım. Ama olmadı, yürümedi. Almanya'ya gıttim. Her işe girip çıktım. O koca Frankfurttar Caddesi'nin her karışında alın terim vardır. Ama bireyşel ye ulusal, onuruma çok bağlı olduğum için birçok işten kovuldum. Almanya'da bütün çabam, bir deniz motoru alabilmekti. Sonunda aldım deniz motorunu..." "...Almanya'da çalışırken, çok sıkıldığımda, özlem gelip, gırtlağıma dayandığında, bir Yunan lokantasına giderdim. lnanın yedi düvelle çahştım; ama Yunanhlarla hiçbir sorunum olmadı dokuz yıl. Çalışkan, sıcak insanlardı. Oiderdim lokantalanna. O lokantalarda anlardım yalnız olmadığını çekinirdim başka lokantalara gitmekten..." "Türkiye'ye dönmeden önce iki sene barış, seVgi ve çiçek çocuklarıyla birlikte bir komünde kaldım. 12 kişiydik. Her karar oy birliğiyle alınıyordu. Çok güzel insanlardı. Ben birçok şeyi anlardan öğrendım. Onlarla nükleer silahlara karşı yapılan gösteri yurüyüşlerine katıldım. Bu barış çocuklanndan bazıları bugünlerde hayli etkin olan "YeşlUer" Partisi'ne katılmışlar. Tabıi buraya gelince onlarla bağırru koparmadım, sık sık beni zıyaret ederler, kayığımda yatarlar, onlarla ba "Deniz, annelerin en iyisidir" diyen istanbullu balıkçı uzer, "Hücrem" diye sözunü ettifii teknesinden ayda yılda bir karaya çıkıyor. lığa çıkarız içki içer, şarkı söyleriz. Ben insana, hayvana, doğaya sevgiyi gerçek anlamda onlardan öğrendim..." pck zordur. Bugün kazanır, bugün yeriz biz. Biz denızcılerın öğünlerı yoktur. Ne zaman ekmek görseler, o zaman acıkırlar. Mesela beni al ele. 5060 saat aç kalabilirim. Hiç mi balık tutamadım; sokarım kolumu denize 56 midye çıkartır, yerim; o da yoksa, mis gibi yosunlar var; pembesi, kahverengisi, grisi biraz suda bekletir öyle yerim. Biz balıkçılar yosuna "kadayıf" deriz. Açlığı çok iyi bildiğim için tuttuğum balıkların bir kısmını garibanlara ayırırım. Yemezlerse döverim alimallah. "* Geçenlerde 12 gUn 12 gece kar yağdığında, çevredeki Uç beş evsizi, çulsuzu aldım teknemin altına. Artık sanayi yağlarını yaktığım bir sobam var, yaktık onu, ısındı garibanlar. Kar yağmadan bir gün önce ağa çıkmıştık, günlerce o balıkları yedik. Yoksa birikmiş para bende ne arar! Dedim ya, her sabah dünyaya sıfırdan başlarım. "...Hayatım boyunca bir kadın sevgisinden, yumuşaklığından uzak yaşadım. Emir altında yaşamak, insanlık anlayışıma uygun duşmediği için teknemde, herkesten uzak yaşıyorum; mutluyum, mutlu olmasına ama, beni en çok bir kadının şefkatinden yoksun olmak üzüyor. Bir kadınım olsun, sırtıma yüklesin taşları, o taşları biriktirelim, birlikte bir ev yapalım kendimize, o balıkçılığı öğrensin, kimseye muhtaç olmayalım, yann ne yapacağız diye planlar yapalım,kararlanmızı ortak alalım, o çocuklarımıza balıkçılığı öğretsin. Aile özlemi bende o kadar yoğun ki, çocuk seslerini duymak için, parklara gidiyorum, o seslerle avunuyorum." Balıkçı özer bir gökyüzüne baktı.hava kararmak üzereydi. "Artık dönmeliyim, yoksa annem kızar" dedi. Şaşırdım: "Anneniz mi, anlayamadım" dedim... "Bcnim annem, denizdir" dedi. "Çünkü o beni envirdi, o beni muhtaç etmedi, o beni doyurdu, o beni gUnlerce salladı, arada bir kızar, söylenır, ama bakmayın ona, deniz, annelerin en iyisidir." Kalktı, eşyalannı topladı, vedalaştık giderken sıkı sıkı tembih etti: "Unutmayır Melih Cevdet Anday'a, kendisiyle göruşmek istediğimi söyleyin, bir gün kayığıma gelip misafirim olsun, söylemeyi unutmayın oluı mu?" D Tentürdiyotlu martı "Şu balıklann sesi olsa, ağlasalar mesela, imkânı yok, tutamazdım onları. Bazen balık tutarken, oltanun ucundaki yemi kapmak için martı gelir ve iğneme takılır; yavaşça tutarım onu, o beni gagalar, ben onu kurtarırım iğneden, eğer gagası kanamışsa, tendürdiyotla ilk tedavisini yaparım ve bırakırım onu öylece gökyüzüne, sonra tanırim ben onu. Bembeyaz martının gagasında tentürdiyot lekesı hemen göze çarpar; o zaman ona gUlümser ve birkaç tane balık atarım. Bakma yüreğim yufkadır, ama hayatım 1