Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
o I yanın güzelliklerini ileten onlar değil miydi? Onların dostlarımız olduğunu unutmayalım. Belki de onlara hor davranan, onları "yoruldu mu?" demeden, yoran, yıpralan bi?iz. Hayır, kendimize ve hayata kızmayalım. Kendimize ve hayata küsmeyelim. Acılarıyla, tatlılanyla, mutluluklarıyla, nıutsu/luklarıyla, sağlığıyla, hastahğıyla hayat bizimdir ve biz hayatın kendisiyiz. Yaşlanmak, hayatın bir sürecidir. Yaşlanmak, doğanın bir parçasıdır. Yaşlanmayı hayatın bir süreci olarak, doğanın bir parçası olarak yaşamak elimizdedir. Hayat sürer, doğa üretir. Biz de hayatı sürdürmeyi ve üretmeyi bilmeliyiz. "Yaşlı olmama"nın gizi budur. HAYATI SÜRDÜRMEK ve ÜRETMEK.. "Hayatı sürdürmek", çevreyle ilişkileri sürdürmek, dostlukları sürdürmek, yeni dostluklar kazanmak, düşunceleri genişletmek, düşunceleri yenilemek, duygulan canb tutmak, yeni duygulara açık olmak demek. "Üretmek", çalışmak, Urün vermek, katkısı olmak, yaratmak, işe yaramak demek. Hayatı sürdürmemek ve üretmemek, yaşlanmak değil, ölmektir. ölmek, bizim işimiz değildir, ölmek ölümün işidir. Bizim işimiz yaşamaktır D Yctşlanahm... yaşh ohnayuhm aşlanmak doğaldır. Genel olarak "çok uzun ömür" sayılan yüz yılın aşılabileceği de anlaşılmıştır. "Yaşlanma" konusundaki sayısız araştırma, inceleme, bilimscl çalışma sürüyor. Genetik nedenler, çevresel etkenler ayrı ayrı ve birlikte inceleniyorlar. Çalışmalar "yaşlanan insan"ı, "yaşlı insan" yapmamaya yönelik. Bu anlamda "yaşlanma sanatT'ndan söz edebiliıiz. YAŞLANMA SANATI'nın bazı özellikleri şöyle: Y İlişkileri sürdürniek Dostları aramak, dostlarla ilişkileri sürdürmek son derece önemli. Yeni dostluklar edinmek için zaman hiç de geç değil. Arannıaktan, konuşmaktan, dinlemekten hoşnut kahndığını belirtmek ilişkileri sürdürmenin doğru bir yolu. Çevreyle ilişkileri sürdürmek hayatla bağları pekiştiriyor. tlgiyi meraklı canlı tutmak Yaşamanın hay huyu içinde nice ilgi alanı, nice merak gerilcre itildi. Zaman bulunamadı, koşullar uygun düşmedi. tşte şimdi zaman var. "Canım Önümüzde ne kaldı?" demek yok. önümüzde ne kaldığını bilemeyiz. Kimin önünde ne kaldığını da bilemeyiz. Böyle "yaşlı lafları"na kulak asmadan ilgiyi, merakı canlı tutmak, hayatın dinamik bir bağını oluşturuyor. Arayın, bakın, deneyin. Hayatın her alanı sizi bekliyor. Sarp vadUerin •i yiizydkk insanları yaşayahm Yaşlanmak, hayatın bir sürecidir. Yaşlanmak, doğanın bir parçasıdır. Yaşlanmayı hayatın bir süreci olarak, doğanın bir parçası olarak yaşamak elimizdedir. Hayat sürer, doğa üretir. Biz de hayatı sürdürmeyi ve üretmeyi bilmeliyiz. "Yaşlı olmama"nın gizi budur; hayatı sürdürmek ve üretmek. T anıdığım yaşlı bir hanım var. Kaç yaşında olduğunu hiç merak etmedim. Doğrusu, onunla karşılaştığımda "Acaba kaç yaşındadır?" sorusu akIıma bile gelmiyor. Onunla karşılaşmak, hayatla doğrudan karşılaşmak oluyor da ondan. Heyecanları, her şeye ilgisi, sevgisinin diriliği, merakinın canlıiığı insanı sanyor, sevindiriyor, güzelleştiriyor. Kendisi bile bilmez, ama en güç zamanlarımda onun hayata bağlılığı bana nasıl güçlü bir destek olmuştur, ben bilirim. Yaşlılık, öyle mi? Yaşlanmak, öyle ıni? Elbette eklemlerimiz yaşlanıyor. Elbette kaslarımız eskisi kadar güçlü değıl, çevik dcğil. Gözlerimiz eskisi kadar iyi görmüyor, kulaklarımız iyi duymuyor. Damarlarımızın yıprandığına, sertleştiğine de kuşku yok. Ama ben gene de "Yaşlanmak, hayatın neresinde durduğunuza, hayata nasıl baktıgınıza baglı" diyoıum. "Ah o eski güzel zamanlar" mı diyorsunu7? "Bizim gençligimizde" mi diyorsunuz? "Eskiden biz o işi ele aldığımı/da" diye mi başlıyor konuşmalarınız? Dikkat edin, yaşlanıyorsunu/. Gençlerin hoşlandığı müzik sizin için sadece "gurultıı" mu? Gençlerin aralarında geçen konuşmalar, sizin için "anlamsız gcvezelikler" mi? Gençlerin dııydukları "sıkıntılar", sizin için "şımarıklık" mı? Gençler si/in için "çok sorumsuzlar" mı? Çevreniv\ anlamaktan çok kendinizi anlatmaya mı çabalıyorsunuz? Dikkat, yaşlanıyorsunuz. Geçmiş yıllarımıza neden yanalım ki? Hayatın bunca deneyimi, bunca güzelliği, bunca acıyı, bunca insanı o geçmiş yıllar göstermedi mi bize? Neden "geçmişte neleri yanlış yaptık" diye tıkanıp kalalım? Yanlışlar da yaptık, doğrular da yaptık. Acıyı da tattık, sevinci de. Sevdik, sevildik, sevnıedik, sevilmedik. öfkelendik, sıkıldık, mutlu olduk, rahat ettik. Hayatın binbir rengini yaşadık, binbir çizgisinden geçtik. Hepsi bizim içindir. Biz ınsanız. Şimdi, neden yaşadığımız her şeyi "geçmiş"e gömelim de, hayatımızı bir ağıt gibi sürdürelim? Hayat, gene binbir rengiyle, binbir çizgisiyle sürüyor. Hayat ne bizimle başladı, ne bizimle bitiyor. Hayat içimizde dışımızda, bizimle, bizsiz sürüp gidiyor. Biz, hayatın parçasıyız, hayatın çocuklarıyız. Neden "bizim zamanımızda" diyelim? Bütün zamanlar bizim zamammızdır. Neden "bizim gençliğimizde" diyelim? Hayatın sürekliliği bizim gençliğimizdir. Dünun gençleri de, bugünun gençleri de, bizim gençliğimizdir. Hayat bizim katkılarımızla oluşmuştur, biz de hayatın katkılarıyla oluşnıuşu/dur. Ne hayat bizim dışımızda vardır, ne de biz hayatın dışında varız. Neden, "eskisi gibi koşturmuyorlar bızi" diye eklemlerimize kızalım? Bizi istediğımız her yere götüren, koşturan onlar değil mıydi? "Gözlerimiz, kulaklanmız eskisi gıbı iyi gürmüyor, iyi işitmiyor" diye neden kızalım? Yıllar bovu bizeİuzmet eden, bize dun ilkabamba, Ekvator'da bir yöre. I500 metre yükseklikteki bir vadi olan bölgede 100 yıllık ömür olağan sayılıyor.. Bir süre önce yapılan bir sayım, burada yaşayan 800 kişiden en az dokuzunun yüz yaşını aştığını göstermiştir. (Sanayileşmiş Ulkelerde her 100.000 kişiden yüz yaşını aşmış Uç ya da dört kişi vardır). Birkaç yıl önce Vilkabamba'ya giden İngiliz gerontoloji uzmanı David Davies şöyle diyor: "Fetihten bu yana, bölge, siyasal yönden olduğu gibi, cografi bakımdan da pek a/ çalkantı yaşamışlır, çunku deprem kuşağının dışındadır. Tiim vadi son derece dingindir. Ilık gııneşi ve hep aynı yönden esen dinmeyen meltemiyle iklim yumuşaktır. Gerçekten, vadiye gitmiş ve bura halkını incelemiş Ekvatorlu ve yabancı doktorlar, bu insanların bu yaşlara varmalarının nedeni olarak bu dinginliği göstermektedirler. Hipertansiyon, kalp hastalıgı ve kanser yok denecek kadar azdır. Öliim, çokluk bir kazadan ya da buralara gelen yabancılardan geçen gripten olınnktadır." Vilkabambalıların bir özelliği, kimilerinin günde 24 kadeh rom ve her gün 4060 sigara içmeleridir. Sigarayı kendi bahçelerinde yetiştirdikleri tütünden sararlar. Düşük kaiorili besin alırlar. Bir yetişkinin günlük ortalama beslenmesi, sebze ve meyvelerden alınan 1700 kaloıı verir. Hunza bölgesi, Pakistan'dadır. Hunza 1 da yaşayan en yaşlı kişinin 140 yaşında olduğu öne sürülmüştür. Sovyetler Birliği gerontoloji laboratuvarlarının yaptığı incelemede Kafkaslar'da yaşayan 40.000 kişi afaştırılmış ve en yaşlıların, az iş değiştirdiklerini, boşanmadıklarını, sadece sebzeyle beslendiklerini saptamıştır. Macaristan'da 1965 tarihli bir araştırma da, yüz yaşını aşmış 23 kişinin, yaşamlarının buyuk bir bölümünde geniş ölçude sebzeyle beslendiklerini, Vilkabambalıların tersine pek az içki ve binde bir sigara içtiklerinı ortaya koymuştur. Vılkabamba, Hunza, Kafkasya gibi bölpelerin ortak özellikleri yalçın ve sarp yüksek bölgeler olmasıdıı. Fransız araştırmacıları da, Fransa'da bile insanların dağlık bölgelerde, kırsal yöredekilerden daha uzun ömürlü olduklarını saptamıştır. D V 'Hiçbir işe yaramıyorum' duygusunu atmak Herkes bir işe yarar. Yaşlanan insanlar çok işe yarar. Kimse ilgilenmiyorsa, yararlı bir işi siz yaratın. Yıllar boyu kazandığınız becerileri kullanın. Yeni beceriler edinin. Zamanı kullanın. Eğer, siz kullanamazsanız, zaman sizi kullanır. Emeklilik çöküntüsüne düşmemek Yıllar boyu alışılan işten aynlmak, bu işi kişiliğinin temeli yapmış insanlarda az ya da çok bir çöküntü yaratır. Ne çare ki, sevilen ışler de kişiliğin bir parçası olur. Erken yıllarda çok yönlü bir kişilik kazanabilenler, bu çöküntüyü yaşamazlar ya da hafif yaşarlar. Emeklilik çöküntüsü, "yaşlı insan"ın nedenlerinden önemli biridir. Bu çöküntüyü aşmanın yolu, işe yaramaktır. Yaşlılıkta beslenmeyi bilmek Yaşlanan insanda kalori gereksinmesi azalır, şişmanlanıa eğilimi artar. Bu nedenle alınan kalori azaltılmalıdır. Kalori azaltılması, yağların ve karbonhidratlarm azalttlmasıyla sağlanmalıdır. Proteinler, vitaminler, mineraller azaltılmadan alınmalıdır. Böylece, yağlı yiyecekler, kızartmalar, unlular, şekerliler azaltılmalı, sebzeler, meyveler arttırılmalıdır. Alınan tuz miktarı azaltılmalıdır. Süt yararlıdır. İçındeki kalsiyum yaşlıların kemikleri için yararlıdır. Yağsız et, balık, tavuk yararlıdır. Vitamin ve mineraller besinlerle yeterli miktarda ahnamıyorsa, bunları vcren bir preparat kullanılır. Yaşlıhktaki hantalıklarla yaşamayı öğrenmek Damarlar yaşlanır, eklemler yaşlanır, göz yaşlanır, kulak yaşlanır. Bütün bunların derecesini, yapacağı hastalıkları bilmek, bu hastalıklarla yaşamayı öğrenmek gerckır. Bir hckımin denetimine girmek doğrudur. Yaşlanmayla uzlaşmayı öğrenmek bir başka doğrudur. • 27