Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 Ağustos 2013 Salı 5 Semt pazarları Anadolu Aleviliği'nde Doğa Kutsallığı Hacı Bektaş Veli (HBV) anma törenlerini izleyebildiniz mi? Bu törenlerde veya HBV sempozyumlarında Aleviliğin doğa konusuna yaklaşımı da ele alınıp tartışılsa keşke. 2001'de Hakka yürümüş olan Nejat Birdoğan (NB) ile Radyo Umut'ta Yeşil Kuşak adlı izlencemde bu temayı ele almıştık. Bu ay, bu söyleşiden bir özet sunarak, HBV ve NB'yi sürdürülebilir yaşam bağlamında anmış olalım. NB'ye göre, 'Alevilik bir doğa / tabiat dinidir. Kökendeki Zerdüşt, Buddha ve özellikle Şaman kültlerinin de etkisiyle ortaya çıkan panteist (vahdeti vücut) etkiyle, Alevi coğrafyasında ve inanışında doğa parçaları kutsanmaktadır. Şaman dininin etkisiyle her doğa parçasına bir ruh verip, onu kutsallaştırmak yer/su kültü oluşmasına olanak sağlar. Bu kült büyük imparatorlar döneminde gelişerek vatan kültü aşamasına yükselir. Göktürklerde (Orhun yazıtları) kullanılan ıduk yer/sub (kutsal yer /su) kavramı kanıttır. Yer /su kültü ile ilgili önemli bir olgu dağ kültüdür, gök/ tanrı kültü ile ilgili bir durum almıştır. Alevilikte de bu dağ kutsallığının hala yaşanması (birtakım söylenceler eşliğinde) söz konusudur, örnekse Dersim bölgesinde Munzur Baba dağı, Türkiye'nin birçok yöresindeki Hıdırlık tepeleri, Hanak /Saskara bölgesindeki Yelatan dağı, Sarıkamış bölgesindeki Allahüekber dağı...vd. Doç. Dr. Seçim müşterinin! PAZARCILAR Tekstil satışı yapan Yasin A. (29) “Pazarcılık yorucu bir iş aslında. Ama başımızda emir veren yok. Halk genel olarak semt pazarlarından memnun. Çünkü fiyatlar cazip. Ancak son üç yılda açılan yoğun AVM açılışından sonra satışlarımız yüzde 50 düştü. Çünkü ucuz kiyafet satıyorlar. ” MELİH BAŞ Mayo satıcısı Ayhan Y. (299 Edremit'te Kazdağları'nda yapılan Sarıkız şenliklerinde çıkılan dağın doruğuna yakın bir yerde Baba ve Sarıkız yatırlarının olduğu kabul edilmektedir. Bu kutsamaya dayalı etkinlik bir tür hactır. HBV Velayetnamesinde Hırka Dağı, Arafat Dağı söylenceleri Asya dininin Anadolu'ya gelmiş kalıntıları olarak nitelenebilir. Kimi başka örnekler: Hanak Alevi Türkmenleri dağların doğuya bakan yüzündeki ağaçları kurumadan kesmezler, bu bölgelerdeki hayvan leşlerini toplar, oraları temiz tutarlar; Bingöl yöresindeki Kızılbaş köylüler buradaki Kaşkar tepesini kutsarlar. Binboğa (Toros) dağlarını Türkmenler kutsal saymışlar, her sivrisine bir dede adı takmışlardır. Bozoğlan ve Karaoğlan dedeleri çocuğu olmayan kadınların umut yeridir. Kayalar da kutsallaştırılmış, örnekse Pir Sultan Abdal'ın Banaz köyünde O'nun Horasan'dan getirdiğine inanılan ve değirmen taşına benzeyen, köylülerin Hasan Dede adını taktıkları kaya vd. Anadolu Alevileri'nin eski dinleri olan Ari ve Asyatik dinlerden alıp getirdikleri kutsallıklardan biri de ağaç ve orman kültüdür. HBV Velayetnamesinde Hazreti Pir, kendisini düşmanlarından kurtarmak için Hırka dağındaki ardıç ağacına sığınır, o ağaç o gün bugündür, kutsanmaktadır. Anadolu'da Tahtacıların tarihteki adları 'ağaç eri'dir. Bugün bile yaş ağaç kesmek Tahtacılarda yasaktır. Hoca Ahmet Yesevi, asasını Anadolu'ya atarak HBV'yi buralara göndermiş. Anadolu Alevileri suyu da kutsal sayarlar. Tahtacı Türkmenleri her yıl 5 Mayıs gecesi gün ağarmadan köy yakınındaki sulardan yıkanarak, bir yılın yorgunluğunu atarlar. Dersimliler aynı etkinliği Munzur Suyunda Sersale dedikleri Şubat sonundaki yıldönümünde yaparlar. Alevi ozanlar, suların akışını Ali'ye ulaşma arzusuna bağlarlar. Toprak da yağız yer olarak kutsanır. Törende içilen içkinin son damlası yağız yerin hakkı olarak yere dökülür. Günahlı ölülerin başının altına taş konur ki, yağız yeri kirletmesin. Ben Tanrıyım dediği için öldürülen Nesimi, şiirinde 'Ben Mevlamı yerde buldum, ne isterem gökyüzünden' der. Elbette doğanın süsleri de (çiçekler vb.) kutsallıktan payını alırlar. Bakın ozan Şah İsmail Hatai ne diyor: 'Bugün pirime vardım, pirin makamı güldür gül...' NB bu yakınlığı eski Asya dinlerindeki insan oluşması söylencelerine dayandırıyor. Şamanizmde Tanrı Ülken, elindeki çamura topladığı çiçekleri katarak yoğurup insanın dış tenini oluşturur. Budizmde insan mutluluğa ulaşmak için doğayla dost olarak Nirvana'ya yükselmelidir. Zerdüştlüğün, MS 3.yy.daki Nasturi Hıristiyanlığı ile karışımını yapan İranlı Peygamber Mani de hiçbir hayvanın öldürülmemesini, hiçbir bitkinin yaşken toplanılmamasını öğütlüyor. Hünkar da (HBV) demiyor mu ki: 'İncinsen de incitme'. “Haftanın altı günü pazara çıkıyorum. 2000 yılına kadar olan dönemde maddi olarak iyi kazanıyorduk. Ama 2000’den sonraki dönemde hükümetin her yere AVM açma politikası yüzünden artık zor kazanıyoruz.” “Benim yıllardır kemikleşmiş müşterilerim vardır. Domatesi özellikle gelir benden alır. Bir yandan gelir iki kilo domates alır bir yandan da halimi hatırımı sorar. Kimin ne sıkıntısı vardır, kimin çocuğu ne yapıyordur hep biliriz... Ayrıca en ucuz sebze ve meyve pazardan alınır. Hem de tek çeşit değil. Herhangi bir pazarda 10 tane tezgah görürsünüz domates satan. Seçimi müşteri yapar.” Zerzevatçı Ayşe S. (48) Tekstil satışı yapan Metin Ö. (38) “Pazarcılar olarak düzensiz saatlerde çalışıyoruz. Pazarlardaki çadırlar ne yazın güneşten koruyor ne de kışın yağmurdan, kardan. Bu pazarlar 50 yıl önceki yaşam standartlarındaki pazarlar. Belediyeler pazar alanlarını; koruyucu özelliği olan çadırlar, kapalı alan, otopark, tuvalet, mescit, kafelerin olduğu şekilde düzenlemeli. Biz belediyelere vergimizi ödüyoruz. Ama belediyeler, burada çalışanların sigortası var mı yok mu diye kontrol bile etmiyor. Bizi çalışma sisteminin dışında tutuyor. Pazarlar; alışverişin can pazarı ama denetlenmeyen bir sektör. Pazarcıların denetlenmesi lazım. Baskıcı bir şekilde değil, bizi insan yerine koyarak...” MÜŞTERİLER Ev hanımı Meral O. (38) “Çocukluğumdan beri pazara gelirim. Küçükken az kaybolmamışımdır kalabalık arasında. Bu yüzden çocukken pazarları hiç sevmezdim. Tabi şimdi durum öyle değil. Arada bir marketten alışveriş yapsam da bizim evin haftalık zerzevatı pazardan alınır. Aslında pazara çıkmak yorucudur. Ama bir kaç saatte bütün ihtiyaçlarını alırsın. Hem de çok ucuza.”