Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 28 Ağustos 2012 Salı SEVGİ GÜVEN DEĞİŞİM Sürdürülebilir yaşam için emek harcamış üç kadın: Donella Meadows, Elinor Ostrom, Joanna Macy. Akademisyen olan Donella Meadows ve Elinor Ostrom, doğru kabul edilen paradigmaları yıktılar, öncü çalışmaları ile sürdürülebilirlik kavramına yeni boyutlar kazandırdılar, akademik çalışmaları ve hükümet politikalarını etkilediler. Joanna Macy, “Büyük Dönüşüm” adını verdiği, insanlığın endüstriyel ve ekonomik anlamda büyüyen toplumdan yaşamı sürdüren uygarlığa geçişini kolaylaştıran eğitim programları geliştirdi ve bu programları uzun yıllardır uyguluyor. Onlar sadece teknik bir kavram olduğu kabul edilen sürdürülebilirliğin, göz ardı edilmiş olan fakat kritik öneme sahip sosyal boyutunu ortaya koydu. DONELLA MEADOWS ırk yıl önce, 1972 yılında Donella Meadows’ın iki meslekdaşı ile birlikte yazdığı “Büyümenin Sınırları” kitabı yayımlandığında ortalık karıştı. Kitap, Dünyanın sınırları olduğunu ve bu sınırların ekonomik büyümeyi sonsuza kadar destekleyemeyeceğini anlatıyordu. Dünya nüfusu, endüstrileşme, kirlilik, gıda üretimi ve kaynak tüketimi değişkenlerini kullanarak hazırladıkları modeli analiz ederek, gelecekte ekonomik büyümenin yaratacağı senaryoları test ettiler. Sonuçlar iç açıcı çıkmadı ve kontrolsüz sürekli ekonomik büyüme eğiliminin 21. yüzyılda uygarlığın çöküşüne neden olacağını gösteriyordu. Kitap, Dünyanın ekolojik limitlerinin varlığı üzerinde yeni bir tartışma başlattı. O kadar çok ses getirdi ki yirmisekiz dile çevrildi, 9 milyon adet satıldı. Aynı grup 1992’de çalışmalarını güncelleyip, yeni bir kitap çıkardı ve Dünyanın kapasitesini çoktan aşıldığını söyledi. 2002 yılında 30 yıllık verileri kullanarak, çalışmalarını tekrar güncelleyip, yeni bir kitap yazdılar. En son yaptıkları çalışmada ilk ikisinden farklı olarak sürdürülebilir yaşama nasıl geçileceğini, geçerken hangi araçlara gerek duyulacağını anlattılar. Bunları, vizyon oluşturmak, bağlantılar kurmak, gerçeği söylemek, öğrenmek ve sevmek olarak listelediler. Sevginin sürdürülebilir yaşamla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Donella Meadows bireycilik ve dar kafalılığın günümüz sosyal sisteminde en büyük iki sorun ve sürdürülebilir yaşamı imkansız kılan neden olduğuna inanıyordu. Sürdürülebilir yaşama geçişin, ancak birlikte, ortaklaşa bir dönüşümle mümkün olacağını, bunun da sevgisiz olamayacağını savunuyordu. Küresel dayanışma ile ortaklaşa yapılacak çalışmalar sayesinde insanoğlu ekolojik ayakizini sürdürülebilir bir düzeye çekebilirdi. Doğayı, insanlığı, gelecek kuşakları sevmenin küresel düzeyde adımlar atılmasında katalizatör rol oynayacağına inanıyordu. Üniversitede kimya okumuş, doktorasını biyofizik alanında yapmış, MIT’de sistem dinamik modellemeleri kurmuş, çok uzun yıllar üniversitede araştırmacı ve hoca olarak çalışmış bir biliminsanının, yıllar sonra sürdürülebilirliğin sadece teknik değil aynı zamanda sosyal boyutlu bir kavram olduğunu kavraması, ne kadar köklü bir kişisel dönüşüm geçirdiği konusunda bize ipucu verir. K ELINOR OSTROM JOANNA MACY E linor Ostrom’un çalışmalarından geçen ayki yazımda bahsetmiştim. Elinor Ostrom, 2009 yılında Nobel Ekonomi ödülünü aldı ve bu ödülü alan ilk kadın oldu. Araştırmaları sonunda ortak doğal kaynakların yerel toplumlar tarafından sürdürülebilir şekilde yönetilebileceğini, üstelik devletten ve pazar mekanizmalarından daha da başarılı olabileceklerini gösterdi. Yerel toplumların kendi sürdürülebilir ortak doğal kaynak yönetim sistemlerini kurmaları için güvenin çok önemli olduğunu vurguladı. Birbirini tanıyan, aynı topluma ait insanların, aralarındaki ilişkiler güven, karşılıklılık ve itibara dayandığında, birbirini tanımayan insanlara göre daha başarılı olacaklarını söyledi. Kaynak yönetimi gibi teknik olduğu kabul edilen bir alana, “güven”, “karşılıklılık”, “itibar” gibi sosyal tabanlı ilişkilerin kritik etkisini göstererek, kabul görmüş inanç ve kuramları derinden sarstı. Doğal kaynakların mülkiyet ve kontrolünü devlet veya şirketlere devretmenin, bu kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamadığını söyleyen Elinor Ostrom, yerel toplumların yüzlerce yıl boyunca geliştirdiği kadim doğal kaynak yönetim sistemlerini savundu. G eçmiştekinden çok daha fazla bilgiye ve teknik imkânlara sahip olmamıza rağmen neden yaşamı hiçe sayan, yok eden adımlar atıyoruz? Örneğin; bilim insanlarının plastiğin doğaya verdiği zararları anlatmasına rağmen, neden hala insanoğlunun elinin değmediği tertemiz plajları, ormanlık alanları kirleten plastik eşyaları üretmeye, üretileneri kullanıp çöpe atmaya devam ediyoruz? Nükleer santralların yarattığı sorunlar bilinmesine, kazaların sonuçları görülmesine rağmen, neden hala kurulsun diye çalışıyoruz. Joanna Macy bu soruları kendine soran ve cevapları üzerinde çalışan bir ekofilozof ve aktivist. İnsanoğlunun gelecekte var olmasının, sürdürülebilir topluma dönüşmesine bağlı olduğuna inandı. Doktorası olmasına rağmen akademik kariyeri seçmeyip, sürdürülebilir yaşama dönüşü hızlandıran, kolaylaştıran pratik gurup çalışmaları yapıyor. James Lovelock’ın geliştirdiği Gaia teorisini, dinsel öğretilerin ışığında sistem düşüncesiyle harmanladı ve dönüşümü hızlandırıp, kolaylaştırmak için “Büyük Dönüşüm” diye adlandırdığı eğitim programları hazırladı. Bu programlar, Joanna Macy’ye göre dönüşümün başlayacağı üç alanla ilgili; 1. Dünyaya ve canlıcansız varlıklara verilen zararların azaltılması, 2. Yapısal nedenlerin analizi ve alternatif yapıların yaratılması, 3. Dünya görüşü ve değerlerde büyük değişim. Uyguladığı programlarda, bireylerin korkularının, bilgisizliklerinin, önyargılarının, ihmallerinin üzerine giderek, kendi kendileriyle yüzleşmelerine ve Derin Ekoloji felsefesini kullarak doğa ile olan bağlarını güçlendirip, değişim için harekete geçirerek, sürdürülebilir bir uygarlık yaratmada rol almalarına çalışıyor. Sıra dışı işler yapan bu üç kadının ortak noktası sürdürülebilirlik için sevgi, güven ve kişisel değişimin önemini ortaya koymaları ve sürdürülebilirliğin sosyal boyutunu görünür kılmalarıdır.