23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 28 Ağustos 2012 Salı koLogos” evbilimi, “OkurYazar” öğreneneyleme geçiren anlamına gelir. Yeryüzünde hayatı mümkün kılan, doğal süreçleri anlamaya ekolojik okuryazarlık; doğanın ilkelerini ve sınırlarını bilen, doğayla uyumlu yaşamayı ilke edinmiş kişiye de ekolojik okuryazar denir. Eğer ekolojik okuryazar biriyim diyorsanız aşağıdaki soruların cevaplarını verebiliyorsunuz demektir. Yeryüzü neresidir? Yeryüzünü ne kadar tanıyoruz? Ağacın dili var mıdır? Varsa bize neler anlatır? Doğada her şey sınırsız mıdır? Doğa yaşamın devamını, sürekliliğini nasıl sağlar? Ürettiğimiz ve tükettiğimiz ürün ve hizmetlerin doğaya ve insana etkilerini biliyor muyuz? Bilmek istiyor muyuz? Doğa bilinci ne kadar gelişirse o kadar iyi. Önümüzdeki yıllar da insan ve insan olmayan canlıların yaşamı ekolojik okur yazar ve doğayla uyum içinde yaşayan bir toplum yaratmamıza bağlı. Bunun farkında olan Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, 6 17 Ağustos tarihlerinde Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü işbirliği ile, dünyada az yapılan bir etkinliğin ikincisini Gelecek için ekolojik okuryazarlık “E gerçekleştirdi. Geçen sene ilk kez Yalova’da gerçekleştirilen Ekolojik Okuryazarlık Öğretmen Eğitimi’nin ikincisi yine Yalova Karaca Arboretum’da yapılan törenle başladı. Açılış töreninde Konuşan TEMA Vakfı Genel Müdürü M. Serdar Sarıgül programı şu sözlerle anlattı: “Eğiticileri eğitiyoruz çünkü geleceğin karar vericilerini yetiştiriyorlar. Geleceğimiz olan çocukların doğa bilinci ne kadar gelişmiş olursa Dünyamız ve bizim için o kadar iyi olur. Bugün dünyanın geldiği duruma bakarak buna kadar ihtiyacımız olduğunu anlayabiliriz.” kurucusu Hayrettin Karaca ise bugün dünyanın geldiği hali durdurmanın çözümünün kültürden geçtiğini, komşusu açken tok yatmamayı öğreten Anadolu kültürünün bunun çözümü olduğunu belirtti. Küresel ekonominin ekosistemi bitirene kadar durmayacağını da sözlerine ekleyen Karaca “Dünya ulusları 2006 yılında reklama 460 milyar dolar ödedi, bu rakam 2011’de 1 trilyon 100 milyar dolara yükseldi. Silaha geçtiğimiz yıl 2 trilyon 800 milyar dolar harcadılar. Peki bu nasıl oluyor düşünün? Biz tüketmezsek bu sistem yaşayamaz. Ben kendi kendimin katili olamam” diye konuştu. Türkiye’de ikinci kez gerçekleştirilen programla çocukların doğayla yeniden ilişki kurmalarını sağlayabilecek yolları öğretmenleriyle birlikte keşfetmesi hedefleniyor. Bunun için, eğitim süresince öğretmenler, öğrencilerinin ekolojik olarak sürdürülebilir topluluklar inşa etmek ve bu toplulukların devamlılığını sağlamak için hayati önem taşıyan değerleri, bilgi ve becerileri kazanmalarına yardım edebilmeleri için güçlendiriliyor. Eğitime katılan öğretmenler, yarının yöneticilerini, karar vericilerini, meslek sahibi bireylerini yetiştiriyor olacaklar. Öğretmenlerin, öğrencilerinin ekolojik okuryazar olmalarını desteklemeleri, gelecekte alınan kararların ve atılan adımların insandoğa çatışmasını artıran bir yönde değil doğayla uyumlu bir yaşam yönünde atılmasını sağlayacaktır. Küresel ekonomi ekosistemi bitirene kadar durmayacak! Tören’de konuşan TEMA Vakfı Kurucu Onursal Başkanı ve Karaca Arboretum Vakfı Hibrit tohum mu, doğal tohum mu? F ransa’da son zamanlar da bir konu üzerinde fazlasıyla tartışılıyor. Hatta bu tartışmalar, şu anda tarım üzerine konuşulanların temelini oluşturuyor denilebilir. Bu sorun özellikle Fransa’da ki çiftçilerin ortak derdi haline gelmiş durumda. Fransız çiftçiler “hibrit tohumların” gereğinden fazla yaygınlaşmasından dert yanıyorlar. Peki, nedir bu hibrit tohum? Hibrit tohum, bitkilerden; meyve ve sebzelerin geni değiştirilmiş melez, hibrit, ebret, geri dönüşümsüz, tek kullanımlık tohumlara verilen ad. İşte tartışma da burada alevleniyor. Çiftçilerin bir kısmı doğal tohumu desteklerken bir kısmı da hibrit tohumdan yana. Hibrit tohumun elbette ki avantajları var; daha ucuz ve dayanıklı olması ile daha seri üretilmesi gibi ancak sağlık açısından bakıldığında doğal tohum en iyisi. Tohumları Temizleme Birliği’nin (STAFF) yaptığı bir araştırmaya göre, doğal tohumların tarlalardaki oranı yüzde 42’ye kadar gerilemiş. Çiftçiler, eskiden doğal tohumların da dayanıklı olduğunu ancak kullanılan ilaçların bu dayanıklılığa zarar verdiğini belirtiyorlar. Çiftçi sendikaları da, hem hükümetin hem de hibrit tohum üreten fabrikaların tekliflerine sıcak bakmıyorlar. Çünkü hibrit tohumu yaygınlaşır ve halk tarafından da tercih edilir hale gelirse, çiftçilik mesleği yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Ayrıca genetiği değiştirilmiş tohumların toprağın yapısına verebileceği zarar ve çıkan ürünün kaliteli olmaması, hibrit tohum karşıtlarının tezlerinin temelini oluşturuyor. Öte yandan hibrit tohumun bu yükselişi kimya endüstrisinde dünyaca ün yapmış markalara büyük fayda sağlıyor. Çünkü hibrit tohumun üretim sürecinde bu markaların ürettiği kimyasallar çokça kullanılıyor, bunun sonucunda da şirketler inanılmaz para kazanıyor. Durum böyle olunca bu markaların hibrit tohuma desteklerini açıklamaları da şaşırtıcı olmuyor. erkesin bildiği gibi son yıllarda insanlığın en büyük problemlerinden biri kuraklık ve bunun yol açtığı açlık. Fakat bu yaz normalden çok daha ciddi bir durum söz konusu. Avrupa ve özellikle Amerika’da son yılların en sıcak yazı yaşanıyor. Afrika içinse bu durum zaten kanıksanmış halde. Amerika’nın yüzde 60’ı kuraklık yüzünden çok zor günler yaşıyor. Tarım piyasasında çok önemli bir yeri olan; dünyanın en büyük soya ve mısır tarlalarının sahibi ayrıca en büyük buğday ithalatçısı Amerika Birleşik Devletleri’nin yaşadığı bu durum, pek tabii diğer ülkeleri de etkiliyor. Nasıl mı? 20122013 tarım takviminde, tahmini mısır miktarı bir önceki yılın 46.7 milyon ton altında. Buğday içinse bu miktar 6.7 milyon ton. Ayrıca mısır ve buğday fiyatları da zamlanıyor. Ayrıca gelecek yıl vergilerin de yüzde 3 ile 4 oranında artıracağı açıklandı. Öte yandan bu durum borsaya da yansıdı. Avrupa pazarı Euronext’te de durum farklı değil. Buğday fiyatları geçen aya oranla yüzde 32.4 artarak son 10 yılın en yüksek ücretine ulaştı. Avrupa’daki bu fiyatların sebebiyse dünyanın 3. büyük tahıl ihracatçısı Rusya’nın Volga (güneybatı) ve Güney Ural bölgelerinde yaşanan kuraklık. Afrika’da da vaziyet hiç iyi değil. Kıtanın 4 büyük tarım ülkesinde hasat ortalamaları son 5 yılın altında. Artan tahıl fiyatları nedeniyle aç kalan halk çareyi göç etmekte buluyor. Batı Afrika’da tam 300.000 insan göç etmekte ya da çoktan göç etmiş. Bu arada son araştırmalara göre Afrika’da 18 milyon insan açlık sınırında ve 1.6 milyon insanın gıda yardımına ihtiyacı var. G20 ülkeleri ise “Çözüm ne?” sorusunun cevabını arıyor. Aslında Haziran 2011’de açlık ve kuraklık hakkında bir toplantı yapılmış ve gerektiği zaman uygulanması adına bir acil durum paketi üzerinde anlaşılmıştı. Şimdi de zor durumda olan hükumetlere yardım etmek için bir acil durum fonu hakkında konuşuluyor. Kuralık tüm dünyayı sarıyor H 18 milyon insan açlık sınırında
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle