Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 30 Nisan 2012 Pazartesi Büyükada Nükleer Karşıtı Sanat Şenliği L 8 Nisan Pazar günü Büyükada, renkli ve alışılmadık bir nükleer santral karşıtı etkinliğe sahne oldu. İnsanı, doğayı ve dünyayı seven bir grup sanatçı ve aktivist, insani yanı ağır basan bir iş için gönüllü bir araya geldi ve Nükleer Karşıtı Sanat Şenliği’ni düzenledi. N ükleer enerji santrallarının kapatılması için, Fukuşima ile Çernobil felaketlerinin olduğu 11 Mart ile 26 Nisan tarihleri arasında, tüm dünyada nükleer karşıtı etkinlikler yapılıyor. Sanatçı arkadaşlarım Gül Bolulu, Berna Erkün ve Zehra Erkün ile biz ne yapabiliriz diye oturup konuşurken, sokak şenliği fikri doğdu. Sanat ile aktivizmi birleştiren kamusal sanat tarzı bir çalışma düşüncesi hepimize sıcak geldi. Yaşamın ve hatta “an”ın içine sanatı sokabilen, karşı duran, asice beliren, rahatsız edici imgeler kullanan, öngörülemeyen biçimde ve şekilde olan, planlı fakat sürprizlere açık, durağan değil akıcı bir sergileme ve performans çalışması tasarladık. Fukuşima ve Çernobil’de “üstün” teknoloji kullanılarak “akıllı” biliminsanları tarafından tasarlanan nükleer santrallerin “insan hatası” sonucu yol açtığı yıkımı anlatmak istedik. Nükleer santral kazaları etkisi anlık olan kazalar değil. Bunlar, etki alanı çok geniş olan, uzun süre radyasyon yayan, sürekli yaydığı radyasyonun insan üzerindeki etkileri henüz bilinmediği, öldürmediğini hastalıklara mahkum edip yıllarca çektiren, DNA ları bozarak nesiller boyu doğacak çocukları sakatlık ve hastalığa mahkum eden felaketler. Fukuşima’da ve Çernobil’de halkın yaşadığı sıkıntıları, acıları yaşamayan bilebilir mi? Bilemez. Bu noktadan hareketle şenliğimize “Yaşamayan Bilmez Fukuşima’da Çernobil’de...” adını verdik. Amacımız, 2011’de Fukushima’da, 1986’da Çernobil’de yaşanan nükleer santral felaketlerinin onbinlerce insanın hayatını nasıl bir anda tamamiyle değiştirdiğini anlatmak ve nükleer teknoloji ile enerji üretmek yerine enerji tasarrufunun önemini vurgulamaktı. Günboyu süren şenliğin mekanı sokaktı. Sayıları onbeşi bulan sanatçılar eserlerini sokağın farklı noktalarında sergilediler. Bazı eserler sokakta yapıldı. Etkinlikler, Büyükada sakinleri ve adayı gezmeye gelen yerli, yabancı konuklara alışkın olmadıkları için şaşırtıcı geldi. İlgiyle karşıladılar, bizi tanımaya, neden yaptığımızı anlamaya çalıştılar. Sokaktan geçenlere nükleer santrallara neden karşı olduğumuzu anlattık. Basın açıklaması, kongre, seminer, toplantı, imza kampanyaları, miting ve yürüyüşlere katılmayan ve belki de başka türlü ulaşamayacağımız insanlara birebir mesajımızı verdik. Bu çalışmamız sanatsal aktivizm olarak tanımlanabilir. Sokağa tebeşirle radyoaktif işareti çizdik. Ağaç dallarına nükleer karşıtı simgeler bağladık. “Nükleer Santral İstemiyoruz. Çünkü;...” yazan duvar kağıdı astık, yoldan geçerken ilgi gösterenler düşüncelerini yazdılar. Çember olup, kaza kurbanlarını andık, yere yatıp “O” anı onlar gibi hissetmeye çalıştık. “Nükleer Santrala HAYIR!” diye bağırdık. Fukuşima’da, Çernobil’de olanların yaşanmadıkça tam ve doğru olarak bilinemeyeceği noktasından hareketle, isteyen vatandaşlara gerçek kişilerin öykülerini okunduk. Empati çalışması olarak tasarlanan bu çalışmada Çernobil anıları Svetlana Aleksiyeviç’in “Çernobil’den Sesler: Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi” kitabından, Fukuşima anıları gazete ve dergilerde çıkan gerçek kişilere ait yazılardan derlendi. Bu öykülerin birkaçını paylaşıyorum. KATJA Pripyat’da nükleer santralın yakınında oturuyorduk. Bir komşumuz o gün dürbünle yangını seyrediyordu. Biz çocuklar ise, bisikletlerimizi santrale sürdük, bisikleti olmayanlar bizi kıskanmıştı. Kimse gitmeyin diye bağırmadı. Kimse! Bizi otobüslere doldurdular. Minsk’e gittik. “Çernobil”den dediğimizde bizden korkuyorlardı. Korkuyordum. Sevmekten korkuyordum. Bir nişanlım var, belediyeye evlenmek için başvurduk bile. Hiroşima’daki hibakuşaları hiç duydunuz mu? Bombanın ardından hayatta kalanları? Sadece kendi aralarında evlenebiliyorlar. Kimse bunun hakkında birşey yazmıyor, kimse bundan bahsetmiyor. Nişanlım beni evine annesiyle tanışmaya götürdü, çok hoş bir annesi var. Benim Çernobil’den gelen bir aileye mensup olduğumu öğrenince ne dese beğenirsiniz? “Şekerim peki çocuk sahibi olabilecek misin?”. “Şekerim bazıları için doğum yapmak günahtır”. Sevmek de günah. NAOTO KAN Fukuşima felaketi yaşandığında Japonya Başbakanı idim. Japon halkı büyük acılar çekti, çekmeye devam ediyor. Herşeyi düşündük ama deprem ile tsunaminin birlikte olabileceğini tahmin edemedik. Topraklarımız, sularımız, denizimiz radyasyonla kirlendi. Binlerce insan susuz ve aç kaldı. 300 bin kişi evlerini terketti. Felaketi doğru yönetemedim. Bunun acısı ve utancı ile görevimden istifa ettim. Nükleer enerjinin neler yapabileceğini Hiroşima’da gördük ama akıllanmadık. Bütün enerji politikamızı nükleer enerji üstüne inşa ettik. Bu Japon tarihine “acı bir ders” olarak geçecek. Gelecek kuşaklar ne düşünecekler, ne diyecekler? Bundan sonra nükleer karşıtı aktivistim. Japonya nükleer enerjiye bağımlılığından kurtulmalıdır. Bundan sonra yeni misyonum nükleer enerji santrallerinin kapatılmasıdır. “Yaşamayan Bilmez Fukuşima’da Çernobil’de...” Nükleer santral felaketlerinin yarattığı büyük boyutlu, geniş çaplı, çeşitli ve yıllar boyu sürecek sorunlar, Başbakan’ın nükleer felaketleri tüp patlamasına benzetmesini akla getiriyor. Biz sanatçı ve aktivistler, ne Akkuyu’da ne Sinop’ta ne de Türkiye’nin bir başka noktasında nükleer santral istemiyoruz! OLEG 25 yaşındaydım. Askerim. Birliğimize alarm verilmişti. Karşı çıkanları “ya hapse girersiniz, ya da idam edilirsiniz” diye tehdit ettiler. Trenlere bindirilip doğruca santrala götürüldük. Çevreyi temizledik. Bir gün boyunca reaktörün çatısını temizledik. Eve döndük. Orada giydiğim bütün giysilerimi çıkarıp çöpe attım. Kasketimi küçük oğluma verdim , onu çok istiyordu. Hep o kasketi giydi. İki yıl sonra ona beyin tümörü teşhisi koydular. Hikayenin sonunu siz de tahmin edebilirsiniz. Artık daha fazla konuşmak istemiyorum. JOANNA Bahar burada yılın en güzel mevsimidir. Kiraz çiçeklerinin tümüyle açtığı bu neşeli mevsim şimdi üzüntü ve kalp kırıklıkları zamanına dönüştü. Rachel Carson’un “Sessiz Bahar”ını hatırladık. Hiç çocuk sesi yok, çünkü evde kalmak zorundalar. Kiraz çiçeklerini izlediğimiz büyük eğlenceler de yok. Santralden 60 km uzakta 250,000 kişinin yaşadığı bu şehirde çocukların okul dışına çıkmalarına izin verilmiyor. Radyasyon bulaştığı için su içemiyor, burada üretilen yiyecekleri yiyemiyoruz. Mümkün olduğunca evde kalıyoruz ve sürekli rüzgar raporlarını takip ediyoruz ki rüzgarın radyasyonu buraya getirip getirmediğini bilelim. Yerel hükümet bu durumla baş etmekte zorlanıyor.