16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 30 Nisan 2012 Pazartesi Greenpeace Akdeniz Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç ile söze ‘Yemezler’ kampanyası ile başlayıp konuyu tarım politikalarına getiriyoruz. Dinç “Hayvan yemini illa da ithal etmemiz gerekli mi?” sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “44 milyon hektar olan meralar 12 milyon hektara düştü. İthal ırklar getirerek, meraları yok ederek, hayvancılığı ahıra indirgeyip hayvanları yeme mahkum ederseniz taşıma su ile değirmen döndürmeye başlarsınız.” ? ÖZLEM YÜZAK Tarımdaki çarpıklığın hem sonucu hem sembolü GDO: G enetiği Değiştirilmiş Organizmalar ya da kısa adıyla GDO’lar... Doğada benzeri yok, laboratuvarlarda yarattılar. Gerekçe olarak da dünyayı beslemeye yetecek daha verimli tarım üretimini gösterdiler. Zararlı haşerelere dayanıklı mahsul yetişecek, tarım ilacı kullanımı azalacak, üretim maliyeti düşecek yüksek verim küçük çiftçiyi zengin edecek söylemleriyle girdi GDO yaşamlarımıza. Bildiğiniz gibi ilk aşama hayvanları GDO'lu mısır ve soya yemleri ile beslemek oldu. 2009 yılına kadar bu yemler mevzuatta yasal düzenleme olmadığı için Türkiye'ye geldi. 2011 yılında ise yasal düzenleme yapıldı, Biyogüvenlik Kurulu oluşturuldu ve bu kez ithalat izne bağlandı. Sonuçta GDO'lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi gıdalar kontrolümüz dışında sofralarımıza geldi. Alerji riskinden, toksinlere, hormonal dengeyi bozmasına kadar bir sürü olumsuz etkisinin yanı sıra yığınla bilinmeyeni de yanında taşıyarak. Bugün ise hem dünya hem de Türkiye kamuoyunda giderek büyüyen bir hassasiyet var. Bu bilincin oluşmasında başka Greenpeace olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının önemli GDO’lar neden zararlı? 1. İnsan sağlığı Alerjik reaksiyona neden oluyor. Antibiyotik direncini zayıflatıyor. Toksik etki yaratıyor. 2. Ekosistem Normal ve organik tarımı tehdit ediyor. Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor. GDO'lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. Canlı türleri açısından tehdit. Bioçeşitliliği yok ediyor. GDO'lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor. payı bulunuyor. Greenpeace Akdeniz'in Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç ile konuşuyoruz. Konu Greenpeace'in Yemezler Kampanyası. Öyle büyük bir ilgi gördü ki 'GDO'yu yemezler' diyerek eyleme katılanların sayısı çeyrek milyona ulaştı. Dinç, “Türkiye’de şu anda sadece yemler geliyor. Biogüvenlik kuruluna başvurular geliyor, orada yapılan değerlendirmeden sonra ithalata izin veriliyor ya da red ediliyor” diyor. Bu arada sevindirici haber de geliyor. Biyogüvenlik Kurulu GDO’lu 9 mısır başvurusu hakkında kararını veriyor. 6 GDO’lu mısır çeşidi Biyogüvenlik Kurulu’nca riskli bulunarak reddediliyor. Dinç, “Yemezler kampanyamız ve kamuoyunun konuyu gündeme taşıması sayesinde alınan bu güzel karar bizi umutlandırıyor ve ilham veriyor. GDO'ların ülkemizde tamamen yasaklanmasını sağlayacağımıza inancımız tam. Yem amaçlı kullanılmak üzere başvurusu yapılan 6 GDO'lu mısır çeşidinin Biyogüvenlik Kurulunca reddedilmesi çok yerinde bir karar. Ancak riskleri bilimsel raporlarla kanıtlanmış genetiği değiştirilmiş çeşitlerin tamamını reddedilmesi gerekiyor “ diyor. Avrupa’da yem ithalatı için izin alması gereken kuruluş gen sahibi olan şirket. Türkiye’de ithalatçı firma da bu izni alabiliyor. Bu yüzden birlikler ve dernekler önce iktisadi işletme kuruyor ve o şirket adına ithalat izni için başvuruyorlar. Örneğin Türkiye Yem sanayicileri Birliği, Yumurta Üreticileri Merkez Birliği... “Peki bu güne kadar Türkiye’ne ne geldi?” sorumuza tarık Nejat'tan şu yanıtı alıyoruz: Örneğin geçen yıl 1 milyar dolar tutarında soya ve küspesi yem amaçlı olarak geldi. Bunları yüzde 80’inden fazlası GDO’lu. Zaten dünyada üretilen mısırın yüzde 25’i, soyanın yüzde 80’i GDO’lu. Hazır başlamışken bir soru daha: Bizim hayvan yemini ithal etmemiz gerekli mi? Kendimize yetmiyor mu? “Aslında işin en can alıcı meselesi de burada” diyor Dinç ve ekliyor: Çünkü GDO tüm çarpıklıkların hem sonucu hem sembolü. Zaten biz de kentli nüfus tarımdaki bu çarpık dönüşümle ilgilenmediği için GDO kampanyası ile bu işe başladık. .Türkiye son yıllara kadar tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasındaydı. Son 50 yılın politikaları sonucunda meralar 44 milyar hektardan 12 milyon hektara düşürüldü. Şimdi daha da azaltmak için yeni yönetmelik ve kanunlar çıkartılıyor. 2 B, Afet Yönetmeliği, Mera Kanunu vs..Özellikle mera kanunu köylere meralarını satma yetkisi veriyor. Tarım sistemi giderek küçülürken bir yandan da dönüşüyor. Yeni getirilen ırklar bölgenin ekolojik koşullarına uygun olmadığı için .. Buğday boyları ıslah yolu ile küçültülüyor çünkü biçerdöverler yüksek sapları toplayamaz. Aslında doğal olanı hayvanları o tarlaya sokmak. Çünkü otları ezerek biçime uygun hale getiriyor. İneği ahıra tıkarak, yapay yemle besleyerek gelinen nokta bu oluyor. Yine zincirin tüm halkalarından böyle geçerseniz sonunda o yeme muhtaç olursunuz. Bugün yem sanayicilerinin ürettiği yemin yarısı ithal .. öncelikle bu döngünün kırılması lazım... Önemli bir diğer konu da BM ve Dünya Bankası öncülüğünde 2008 yılında hazırlanan Dünya Tarım Raporu. 300 bilim insanının hazırladığı rapor GDO'lar konusunda 2 noktanın altını çiziyor: GDO'lar verimi arttırmaz GDO'lar açlığa çare değildir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle