Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 Nisan 2012 Pazartesi 11 Evimiz alev alev yanıyor! . . . z u r o y ı k a b e r e l e t ö B iz u sözler Jacques Chirac’a ait. Fransa Cumhurbaşkanı olduğu günlerde, iklim değişimi üzerine düzenlenen uluslararası bir toplantıda söylemiş bunu. Şikayet dolu, adeta isyan dolu bir çığlık. Zaten insanlığın en seçkin bilginleri, araştırmacıları, düşünürleri ve yazarları da bangır bangır bağırmıyorlar mı? İnsanlığı uyarmaya, dev adımlarla yaklaşan felaketi duyurmaya çalışmıyorlar mı? Ama politik yapıların umurunda bile değil. Onlar fasa fisoya odaklanmış durumda. Bunun en güzel örneği bugünlerde Fransa’da yaşanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi var. “Yeşiller”in adayı hariç diğer adaylar bu alana hiç değinmiyor ve görüşlerini, yaklaşımlarını ifade etmiyorlar. Bu da büyük bir hayal kırıklığı yaratmış durumda. Gelin, dünyanın dört bir köşesinden fışkıran ve bangır bangır bağıran bu çığlıklardan bir seçki yapalım. B oranda patlayacak. Hep mevcut durumu iyileştirmekle uğraşıyoruz. Bu politika artık geçersiz. Yepyeni ekonomik modeller geliştirme durumundayız. Nicolas Herbert Stern (Ünlü Stern Raporu’nu hazırlayan ekibin başkanı, profesör) İklim değişimi dünyanın gördüğü en büyük “pazar” fiyaskosunun sonucudur: Birileri sera ektisi yaratıp başkalarına zarar veriyor, ama karşılığını ödemiyor. 40 yılda sera gazlarını dünya ölçeğinde %50 azaltmaya mecburuz. Bu mümkün mü? Günümüzde 1,5 milyar insan içme suyuna ulaşamıyor. Sudan mahrum kalmanın yarattığı hastalıklardan her gün 300 bin kişi ölüyor. Bu çerçeve içinde su ve diğer doğal kaynaklar jeopolitik ve stratejik konuların odağı ve giderek silahlı çatışmaların kaynağı olacak. Kenneth Boulding (Ekonomist, düşünür, şair, eğitimci, sosyolog) Sınırlarına varılmış bir dünyada durmadan katlana katlana büyümenin sürekli olabileceğine inanan kişi ya delidir, ya da ekonomist. Mihail Gorbaçov (Eski Sovyetler Birliği’nin başkanı) İnsanların çevrelerinde yapılan tahribatı öğrenmeleri ve “Yeter artık!” demeleri gerek. Hem ekoloji diyeceksiniz, hem de sürekli büyüme. Böyle şey olmaz. Gelişmişlerin kör liberal ekonomi ısrarını bırakıp yeni ekolojik ve toplumsal verileri kavramaları gerekiyor. Uluslararası özel bir yargı sisteminin kurulmasından yanayım. Öyle ki, ekoloji suçu işleyenler (ekosit) burada yargılanabilsin. Şirket patronları da, başbakanlar da, devlet başkanları da. Janez Potocnik (Avrupa Birliği’nin çevreden sorumlu komiseri) Deliler gibi davranmayalım. Doğa ile ‘aldım, verdim’ konuşması olmaz. Fiziğin kurallarını tartışma konusu yapamazsınız. Doğayla pazarlık yapamazsınız. Muhammed Naşit (Eski Maldivler Cumhurbaşkanı) Ervin Laszlo (Macar düşünür, yazar, piyanist ve bilim insanı) İnsanoğlunun çevre üzerindeki tahribatı yalnızca dar bir çerçevede kalmıyor; insan yaşamını ve varoluşunu tehdit ediyor. Böyle bir ortamda “Barışa Karşı Ekosit Suçu”nu ilan etme durumundayız. Genel tavrımızı değiştirmezsek, doğal kaynaklardaki yetersizlikler yüzünden enerji ve ham madde fiyatları yukarılara vuracak. Kaynak kullanmadaki sorumsuzluklarımız devam ettiği takdirde ileri yıllarda çok derin ekonomik krizlerin içine düşeceğiz. Dünya ekonomisinin radikal olarak değişmesi gerekiyor. Benim ekonomi öğrenciliğim sırasında bize suyun ve havanın bedava girdi olduğunu öğretmişlerdi. Bunun hiç de doğru olmadığını ancak şimdi anlıyorum. [OECD Çevre Bakanları toplantısında, bakanlara seslenerek] Eğer, ‘elimden geleni yapıyorum, ama çaresizim’ diyorsanız, istifa edin. Ama ortalığı birbirine katarak. Jeremy Grantham (Ekonomist) Akla bir soru takılıyor Madem böyle, madem bu kadar tehlikeli bir gidişin içindeyiz, niye insanlar da bangır bangır bağırmıyor ve adeta ayaklanmıyor? Ve niye devletler fasa fisoyla oynuyor? Bunun kısmi yanıtı, Kuznets eğrisinde. Bu eğriyi gündeme getirmiş olan kişi Nobel ödülü sahibi ekonomist Simon Kuznets. Ekonomide kullanılan bu kavram ekolojiye de uygulanıyor. Şöyle: Bir ülkenin geliri artarken halk çevreye verdiği zarara aldırmaz. Büyük bir telaşla, gelir artışından pay koparmaya odaklanır. Gözünün önünde gelişmiş ülkeler vardır. Aç bir psikolojiyle onlara benzemeye çalışır. Kaynakları kötü kullanır, kirlilik yaratır. Ancak belli bir doyum noktasına vardıktan sonra dikkati yavaş yavaş ekolojik endişelere kayar. Bunun tipik örneğini Çin’de görüyoruz şimdilerde. Türkiye de eğrinin yükselen tarafında. Ancak bu noktada jeopolitik olgu ve hesaplar giriyor devreye. Eğrinin alçalan tarafındaki gelişmiş ülkelerde kamuoyunun önemli bir bölümü bu konularda duyarlık gösterirken hükümetler bazı menfaat çevrelerinin baskısıyla gereken adımları atmıyor. Üstelik, gene bu hükümetler o çevrelerin pazar yitirme endişelerinin etkisiyle, gelişmekte olan ülkelerin üzerinde “sera gazı salımını frenleyin” diye baskı oluşturuyorlar. EkoGazete – http://ekogazete.wordpress.com Sorumlu takım: Atila Alpöge, Devrim Alpöge, İlker Kocael, Gülener Kırnalı, Berkin Malkoç, Şükrü Munoğlu Dennis Meadows (Ünlü “The Limits to Growth” kitabının yazarlarından biri) Angel Gurria (OECD Genel Sekreteri) İçinde bulunduğumuz koşullarda ‘sürdürülebilirlik’ kavramıyla oynama yerine ‘şoklardan sonra ayakta kalabilme” kapasitesini nasıl güçlendireceğimizi araştırmalıyız. “Dünya ekonomisi 2050’ye kadar dört misli büyüyecek. Enerji ve doğal kaynak talebi de o William Laurance (Avustralya James Cook Üniversitesi profesörü) Binlerce hayvan türünün yuvası, dünyamızın ayakta dikilen karbon kuyuları, binlerce yıllık ormanların yapıtaşı ve insanlığın baş tacı olan ağaç azmanları şu anda acımasız bir kırım geçiriyorlar. Edgar Morin (Düşünür, sosyolog, yazar) Dünya dediğimiz uzay gemisi, “küreselleşme”, “batılılaşma” ve “kalkınma”dan oluşan üç yüzlü bir süreç içinde çılgın yolculuğuna devam ediyor. İzlenen bu yol bizleri nereye götürecek? Kesintisiz devam edecek bir ilerlemeye mi?