Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 29 Aralık 2010 Çarşamba İklimi kurtarmak başka bir zirveye kaldı J ÜMİT ŞAHİN C ancun zirvesi küresel ısınmanın Birleşmiş Milletler zemininde uluslararası işbirliğiyle durdurulması yolunda yeni bir başarısızlık olarak görülebilir. Ancak Cancun’da yapılan COP toplantısı 16. zirve olduğu ve Kyoto Protokolü’nün zaten anlamsızlaşan hedefler içeren birinci taahhüt dönemi ülkeler, ada devletleri ve gelişmekte olan ekonomiler olacaktır. Çünkü zengin ülkeler, özellikle de Japonya, Rusya, ABD, Kanada, Avustralya gibi hem karbon emisyonunda hem de fosil yakıt üretiminde başı çeken ekonomiler, uluslararası ve bağlayıcı bir anlaşma yerine ulusal sınırlar içinde gönüllü mücadele yönteminde ısrar ediyorlar. Eğer Kyoto hattı terk edilir ve müzakereler (ABD ve Japonya’nın bu sene zorladığı yönde) sadece uzun vadeli gönüllü ve gevşek, hatta ilkesel anlaşma söylenebilir. Türkiye ise her yıl olduğu gibi bütün müzakere hedefini tek bir hedefe oturttu. Bu da küresel ısınmanın durdurulması yolunda bir katkı sağlamak, gelişmiş ülkelere yüksek, bağlayıcı ve adil bir hedef belirlemeyi kabul etmeleri yolunda baskı yapmak, ya da örnek bir hızlı gelişen ülke modeli oluşturmak değildi. Tam tersine Türkiye küresel ısınmayı durdurmak için hiçbir şey yapmamak için ayrıcalık koparmak ve kirletme hakkını savunmak için elinden geleni yaptı. Bu yönde küçük bir başarı kazandığı da, LCA metnine özel durumuyla ilgili bir madde sokmuş olduğu için, söylenebilir. Ama bu “başarı” küresel ısınmayı yavaşlatmaya ya da Türkiye’nin küresel ısınmadaki payını azaltmaya hizmet etmeyecek. Hatta bu “başarı” Türkiye’nin ekonomisini karbonsuzlaştırılması için de bir katkı sağlamayacak. Türkiye heyeti zaman kazandığını düşünüyor olabilir, ama bir kez daha Türkiye’nin bütün hesaplarını hiçbir anlaşma çıkmayacağı ihtimali üzerine yaptığını ve bunu istediğini görmüş olduk. Ne yazık ki hükümetin bu tutumu Türkiye’yi Rusya ve Kanada gibi gezegenin sonunu hazırlamaya çalışan ülkelerle aynı sınıfa sokuyor. Yanlış anlaşılan bir milli çıkar savunması yaparak, dünyanın aleyhine olan bir durumun Türkiye’nin lehine olduğunu sanmaya devam ediyorlar. İyimserler Cancun’dan çıkan sonucun Kopenhag’daki büyük çöküşü biraz olsun telafi ettiğini ve hiç olmazsa BM zeminindeki müzakerelerin devam edebileceği bir hava yakalandığını söylüyorlar. Olabilir. Ama bu iyimserliğin yapıcı bir sonuca dönüşmesi için önümüzde sadece bir yıl var. Kopenhag son şans diyorduk. Durban, uzatmaların son dakikası sayılabilir. Türkiye'nin “başarısı” Meksika’nın Cancun kentinde 29 Kasım10 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen İklim Değişikliği 16.Taraflar Konferansı yine bekleneni vermedi. İklim değişikliğini durdurmak için kimse elini taşın altına koymazken Türkiye de sorumluluktan kaçma politikasından vazgeçmedi. Küresel ısınmaya yol açan sera gazı emisyonlarının azaltılması için bağlayıcı kararlar alma umudu yine başka bir zirveye kaldı. Zirveyi yerinde takip eden Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Dr. Ümit Şahin, gelinen noktayı gazetemiz için değenlendirdi. zemininde kalırsa, bunun iki sonucu olacaktır: Birincisi zengin ülkeler tarihsel sorumluluk yükünden kurtulacak ve derin bir nefes alacaklar, ikincisi kaybedilecek zaman ve hedef düşüklüğü nedeniyle küresel ısınmanın 2 derecenin altında tutulması imkansızlaşacaktır. Tek iyi haberin bunu önümüzdeki sene içinde görecek olmamız olduğu 2 yıl içinde dolacağı için, bu artık tolere edilebilir bir başarısızlık değil. Eğer önümüzdeki yıl da somut hedefler içeren bir sonuç alınamazsa, bu mekanizma bütünüyle çökebilir. Eğer bu uluslararası müzakere zemini çökerse, bunun altında kalacak olanlar ağırlıklı olarak yoksul abancı Üniversitesi bünyesinde oluşturulacak “İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi”nin ilk adımı atıldı. Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Uluslararası Enerji Ajansı baş ekonomisti Dr. Fatih Birol’un merkezin fahri danışmanlığını yapacağını belirterek 11.5 yıl sonra faaliyete geçileceğini söyledi. Forbes Dergisi tarafından dünyanın enerji konusundaki en nüfuzlu 4. kişisi kabul edilen Dr. Fatih Birol da merkezin, bölgedeki ülkelere yaşadıklarını iklim ve enerji sorunlarına karşı izleyebilecekleri politikalar S Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi kuruluyor konusunda tavsiyede bulunmayı hedeflediğini kaydetti. Birol, dünyanın enerji tablosunda önemli bir trend değişikliği olduğuna dikkat çekerek “G8’in yerine artık G20 almaya başladı. Petrol ve doğalgaz üretiminin merkezi Ortadoğu, Kafkas ülkeleri ve Rusya oldu. Yani dünyadaki petrol ve doğalgaz üretimi sınırlarımızdaki ülkeler tarafından yapılıyor. Ülkemizin doğusundaki Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkeleri de enerji tüketiminde lider konumda. Türkiye coğrafi olarak enerji üreten ve talep eden ülkelere en yakın OECD ülkesi” dedi. Birol, Türkiye’nin enerji kaynaklarının bu ülkelerden batıya ve daha ötesine ulaştırılmasında önemli bir rolü olduğunu ifade etti. NATO, OECD üyesi ve AB’ye aday bir ülke olarak Türkiye’nin Çin, Rusya, Kafkasya ile ilişki kurmasının önemine işaret eden Birol, “Çevre ülkelerdeki karar vericiler enerji alanında bilgi ve analiz konusunda yetkin değiller. Enerji konusunda enformasyona ihtiyaçları var” diye konuştu.