12 Ocak 2025 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 Cumhuriyet ENERJİ G 31 Mayıs 2011 23 ‘Su hiçbir zaman boşa akmaz’ DAHA FAZLA İTHALAT GÜNDEMDE İsmail KÜÇÜK Meteoroloji Müh. Odası Eski Başkanı HİDROELEKTRİK ENERJİ SANTRAL PROJELERİNİN GELECEĞİ Doğalğazda bağımlılık artacak Oğuz TÜRKYILMAZ MMO Enerji Çalışma Grubu Başkanı T oğalgaz Piyasası Yasası çıktığından bugüne 10 yıl geçti. Yasanın uygulama kabiliyeti bulamayan maddelerinin başında, BOTAŞ’ın ikiye bölünmesi ve özel sektörü ithalatta egemen kılmak için; BOTAŞ’ın ithalat sözleşmelerinin özel sektöre devredilmesi ve ithalattaki payının yüzde 20’ye düşürülmesi gelmektedir. Dünya Bankası’nın Türkiye doğalgaz sektörünü değerlendiren raporunda bile, “BOTAŞ’a giydirilmeye çalışılan bir deli gömleği” olarak nitelenen bu iddialı ve ülke gerçeklerine uygun düşmeyen hedefin gerçekleşmemesi ülke lehine olmuştur. Ancak BOTAŞ, 13 Mayıs 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımladığı ihale ilanıyla, elindeki 6 milyar metreküplük doğalgaz ithalat anlaşmasını satışa çıkarmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yasada değişiklik yapılmasına yönelik bir taslak hazırlığı bulunmaktadır. Taslak BOTAŞ’ın ikiye bölünmesini ve doğalgaz ticaretiyle ilgilenen bölümün süreç içinde özelleştirilmesini, kamu şirketi olarak BOTAŞ’ın faaliyetinin yalnızca iletimle sınırlı kalmasını öngörmektedir. Eğer gerçekten şeffaf bir doğalgaz sektörü isteniyorsa, tasarı ilgili tüm tarafların, BOTAŞ ve ilgili diğer kamu kuruluşlarının, sektör derneklerinin, mühendis odalarının, meslek odalarının, uzmanların katılımıyla, kamuoyunun erişiminde, şeffaf bir ortamda, ortak uzlaşıyı yansıtacak bir şekilde hazırlanarak TBMM’ye sunulmalıdır. D Birleşik kurum oluşturulmalı Bu süreçte; BOTAŞ tarafından bir süredir kamuoyu erişimine engellenen kaynak bazında ithalat bilgileri, satışların sektörel dağılım bilgileri ve ana tüketici gruplarına aylık bazda satış fiyatları şeffaf bir şekilde kamuoyuna duyurulmalıdır. İşlemediği açıkça belli olan söz leşme devirleri uygulamasından ve BOTAŞ’ı ikiye bölme planlarından vazgeçilmelidir. Tersine doğalgaz ve petrol sektörlerinde dikey bütünleşmeyi sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalı; TPAO ve BOTAŞ’ı bünyesine alacak Türkiye Petrol ve Doğal Gaz Kurumu (TPDK) oluşturulmalıdır. Arz güvenliği açısından iletimin kamu tekelinde olmasının yanı sıra ithalat ve depolamada da kamunun ciddi bir ağırlığı olması gerekir. İletim, ithalat, toptan satış, LNG gazlaştırma ve depolama alanlarında faaliyet gösterecek kamu şirketleri, kurulması önerilen TPDK bünyesinde faaliyet göstermelidir. TPDK, çalışanların yönetim ve denetimde söz ve karar sahibi olacağı bir yapıda, kamu bünyesinde idari ve mali açıdan özerk bir şirket olmalıdır. Doğalgaz alım sözleşmelerinin hazırlık süreçlerinin zaman aldığı ve sona erecek sözleşmeler nedeniyle, önümüzdeki yıllarda arz açığı oluşması ihtimali göze alınarak, uygulanan doğalgaz ithalat yasağı son bulmalıdır. Yeniden başlanan BOTAŞ doğalgaz alım sözleşmelerinin devri uygulamaları durdurulmalıdır. Gerçekçi ve güncel bir doğalgaz arz planı çerçevesinde, BOTAŞ ile talepte bulunan diğer kuruluşlara yeni doğalgaz alım sözleşmesi yapma ve ithalat hakkı verilmelidir. Bugün Türkiye’nin enerji alanındaki mevcut durumuna bakıldığında, 50 bin megavatlık (MW) kurulu gücün 16 bin MW’ını doğalgaz santrallarının oluşturduğu, halen inşaat aşamasında olan doğalgaz santrallarının kurulu gücünün de 4 bin 881 MW olduğu bilinmektedir. EPDK verilerine göre; toplam kurulu gücü 21 bin MW civarında, doğalgaz santralı başvurusu yapmış lisans bekleyen 70’in üzerinde proje bulunmaktadır. Söz konusu başvuruların yüzde 40’ının gerçekleşmesi durumunda 8 milyar metreküplük ek doğalgaza ihtiyaç duyulacağı hesaplanmaktadır. İnşaat aşaması ve lisans aşamasındakiler değerlendirildiğinde de, 20152016 yılına kadar ilave 1314 milyar metreküp ek doğalgaz ithalatı gerektiği belirtilmektedir. Bu durum ülkenin doğalgazda dışa bağımlılığının daha da artacağının göstergesidir. ürkiye’de enerjide kurulu güçte artış, özellikle 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtım ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun’dan sonra termik santrallarda gerçekleşirken, hidrolikteki kurulu gücün artış hızında fazla bir değişim olmamıştır. Ülkemizin hidroelektrik potansiyeli olarak belirtilen 433 milyar kilovat saatlik (kWh) değer tartışmalıdır. Çünkü bu hesaplama genel yaklaşımla ortaya konmaktadır. Gerçekte böyle bir değerin çok yüksek olduğu, mevcut ve geliştirilen projelerle değerlendirildiğinde kolayca anlaşılabilmektedir. Genel ifadelerle ortaya konan rakamlar üzerinden yapılan değerlendirmeler, günümüzde hidroelektrik santralları (HES) uygulamalarına karşı oluşan toplumsal baskılandırmayı sönümlemek içinde kullanılmaktadır. Bir yandan su kendi doğasında ayrıymış gibi gösterilerek, “Su boşa akmaktadır” ifadeleri kullanılırken; diğer yandan iklim değişiminin önlenmesi için karbon emisyonlarının azaltılması üzerinden HES’ler konusunda yürütülen politikalar özünden saptırılmış durumdadır. Su kendi doğasında ve yaşattığı kültürüyle birlikte değerlendirildiğinde gerçek anlamda enerji üretiminde su gücünden yararlanılabileceği anlaşılmalıdır. Bilimsel ölçüm yok 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve su kullanım anlaş ması sonrasında çok sayıda HES projeleri ortaya çıkmıştır. Kısa bir sürede tüzel kişilerce 1200’den fazla projenin ortaya konması piyasanın serbestleşmesinin katkısı olarak algılanabilir. Oysa bir projenin gerçekten proje olabilmesi için hidrometrik ölçümlerin süresinin yeterli ve temsili olması gerekirken projelerin çoğunda bu bilimsel ve teknik yeterlilikten söz edebilmek mümkün değildir. Bu anlamda bakıldığında bu tesislerden raporlarda yazılı enerjilerin üretilemeyeceği ve bu raporlara göre yapılan planlamaların genel anlamda sorun yaratacağı açıktır. Projede su ölçümleri, çevreye ilişkin birçok değer de yok sayılmaktadır. Havzanın topoğrafik yapısının fazla eğimli olması durumunda projeler birbiri ardına dizilmektedir. Dere yatağı suyu göremeden borularla denize ulaştırılmaktadır. Bu konuda en fazla mağdur olan bölgeler Karadeniz ve Akdeniz bölgeleridir. Son yönetmelik değişikliğinde can suyu bırakılması konusunda ortaya konan değerin çok genel bir yaklaşım olduğu; oysa bu değerin akarsu bazında ele alınması gerektiği gerçeği yadsınamaz. Can suyunun doğal yatağa bırakılıp bırakılmayacağının denetlenmesi de ayrı bir sorundur. Bu konu hiçbir zaman girişimcinin insafına bırakılamaz. 4628 sayılı Kanun’un devamında Elektrik İşleri Etüt İdaresi ve Devlet Su İşleri tarafından üretilen yaklaşık proje sayısı 259 adet olup toplam kurulu gücü 4 bin 857 megavat (MW) ve tüzel kişilerce ortaya konan yaklaşık 1209 projenin kurulu gücü 8 bin 200 MW’tır. Mevcut tesislere bu projeler de dahil edildiğinde yaklaşık 1900 tesisle toplam 78 bin MW civarında kurulu güce ulaşılmaktadır ki; tüzel kişilerce ortaya konulan 1209 projenin 8 bin 200 MW’lık kurulu gücü de bu toplam kurulu güç içinde yalnızca yüzde 10’luk bir paya sahip olacaktır. Kamu ve tüzel kişilerce ortaya konan projeleri bir bütünsellik içerisinde çevresel ve toplumsal etkileriyle birlikte değerlendirilmek zorunludur. Havza planlaması yok Projelerin sayı olarak artması, çoğu alanda çevre sorunlarını da gündeme çıkarmıştır. Bu konuda kamuoyunun duyarlılığının artması nedeniyle Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) uygulamalarıyla bu projeler için çıkış yolu aranmaktadır. Su kullanım anlaşmasıyla birlikte enerji alanında birçok şirket kurulmuş olduğu ve bu şirketlerin sürekli el değiştirmekte olduğu kamuoyunun bilgisindedir. Her ne kadar havza planlaması çalışmalarının yapıldığı belirtilse de, bu başvurularda havza planlamasına ilişkin hiçbir değerlendirme bulunmamakta; sadece mevcut ya da önceki başvurular ile kotlar arasında bir çakışma olup olmadığı konusunda karşılaştırma yapılmaktadır. Ayrıca bu projelerin hidrolojik kısımları göz ardı edilmektedir. Oysa herhangi bir su yapısı için projenin esasını oluşturan hidrolojik çalışmaların önemi ve bunların uygulaması durumunda yaşanacak sorunlar ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin bilgisindedir. Lisanssız Enerji Üretim Tesisleri Yönetmeliği ile “kurulu gücü azami beş yüz kilovatlık üretim tesisi” altında olan tesisler için, diğer tesisler için istenen uygulamaların hiçbirisi istenmeyecektir. Mevcut uygulamalar dikkate alındığında en az 10 bin civarında HES tesisinin daha gündeme geleceği anlaşılmaktadır. Bu tesisler için ÇED istenemeyeceğinden yaşanabilecek sorunların boyutlarının çok yıkıcı olacağını şimdiden söylemek yanlış olmaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle