Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet ENERJİ G 31 Mayıs 2011 23 12 BAĞIMLILIK ARTTI, FİYATLAR YÜKSELDİ, BÜYÜK PROJELERDE İLERLEME OLMADI AKP’nin enerji günlüğü Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalşıma Grubu Üyesi şı karşıya bırakmaktan kaçınmamışlardır. D ünya, kapitalizmin yeni liberal politikalarını uygulama konusunda nasıl tökezlediğini, açmaza girdiğini canı yanarak izliyor. Kapitalizmin son küresel krizi bir türlü aşılamıyor. Bu kriz ortamında enerji kaynakları giderek önem kazanıyor. Kaynaklara sahip olanlar, bunu en fahiş fiyatlarla pazarlamaya çalışırken; emperyalist ülkeler açık işgallere başvurmaktan kaçınmıyorlar. Fosil yakıtlar açısından kıt kaynaklara sahip olan kapitalistemperyalist ülkeler yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor, bu alanda teknolojik yenilikler peşinde koşuyorlar. Diğer yandan yine bu emperyalistkapitalist ülkeler gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını (başta su ve yeraltı kaynakları olmak üzere) giderek daha yoğun bir biçimde sömürmeye devam ediyorlar. Küresel kapitalizm öylesine vahşileşiyor ki çevre yıkımları artık dünya ölçeğinde sıradan bir olay haline geliyor. (Macaristan, Japonya vb.) Ucuz ve güvenilir mi dediniz? Yine AKP 2002 Seçim Bildirgesi’nde; “Partimizin enerji politikalarının temelini, enerjinin ucuz ve güvenilir bir şekilde temin edilmesi, rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturulması, vatandaşın bütçesindeki yükün azaltılması, çevre ve insan sağlığının korunması oluşturmaktadır” diyerek, vatandaşın ağzına bir parmak sanal bal çalmıştır. Bugün gelinen noktada görülmektedir ki; “bal” demekle ağız tatlanmıyor. Aralık 2007’den bu yana AKP Hükümeti döneminde konut kullanıcıları için elektrik fiyatlarına yapılan zamlar toplamda yüzde 72’yi aşmıştır. Aynı dönemde gerçekleşen tüketici fiyatları artışı ise yalnızca yüzde 30’lar düzeyindedir. Elektrik fiyatlarına yapılan zamların büyük bölümü 2008 yılında yapılmış olup; Elektrik Mühendisleri Odası da (EMO) Ekim2008’de yaptığı açıklama ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) enerji fiyatları endeksine göre Türkiye’nin enerji fiyatları en çok artan ülke konumunda olduğuna dikkat çekmiştir. Bu arada haklarını yemeyelim, vaat edip de tuttukları söylemler de olmuştur: Örneğin aynı yılın seçim bildirgesinde, “orta vadede toplam vergi gelirini azaltmadan, verginin tabana yayılması”ndan bahsetmişler ve gerçekten vergiyi en geniş orta ve yoksul tabana yayarak; akaryakıt fiyatlarında ülkeyi, dünyanın en yüksek vergisini alan ülke olma özelliğine sahip kılmışlardır. Bu arada dolaylı verginin tüm vergiler içerisindeki payını yüzde 75’lere çıkardıklarını da unutmayalım. Refahı varsıla, zulmü yoksula aktarmakta ustalaşmışlardır. Cumhur Gazioğlu rına göre… Oysa bakın bu bağımlılık konusunda 2002’de, ne söz vermişler: “Halen yüzde 65 olan enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için güneş, rüzgar, jeotermal ve biomass gibi yerli ve alternatif kaynaklara yönelinecek, yerli linyit ve hidroelektrik projeler süratle hayata geçirilecektir.” Peki, kendisini “çevrecinin daniskası” ilan eden Başbakan’ın 8 yıllık dönemi boyunca yarattığı çevre tahribatına ne demeli? Trakya’da, Ege’de akarsular zehir olmuş akmakta. Karadeniz başta olmak üzere büyük turizm değeri taşıyan vadiler birer birer yok edilmekte. Özelleştirerek özel sermayenin açgözlülüğüne terk ettiği madenlerde siyanür barajları yıkıldı, yıkılacak durumda. Kahvehanelerde sigara yasağı ile övünen Başbakan, Dilovası gibi sanayi bölgelerinde vatandaşa her gün zehir solutmakta. Memlekette çevre yıkımı gün be gün artarken; 2002 yılında yapılan; “Çevrenin bir değer ve maliyet unsuru olduğu dikkate alınarak, enerji dönüşüm işlemleri sırasında ortaya çıkan kirleticiler titizlikle kontrol edilecektir” vaadi yeni vaatlere referans değil de nedir? AKP iktidara geldiği 2002 yılında enerji alanında “al ya da öde” koşullu anlaşmaları eleştirdi. Ancak Rusya ile nükleer santral konusunda “alım garantisi” uygulayarak bağımlılığı artırdı. Son 8 yıldaki özelleştirmeler sonucunda elektrik yüzde 72 zamlandı. Enerji terminali olma iddialarına karşın büyük projelerde ilerleme sağlanamadı. Bu ne perhiz... Türkiye de seçimlere giderken enerji alanında benzer bir durumu yaşamakta. AKP Hükümeti 8 yıldır enerji alanında küresel kapitalizmin yeni liberal politikalarını can siperhane yerine getirmeye çalışıyor. 2002 yılında görev talep ederlerken; “Geçmiş hükümetler, son dönemde uyguladıkları politikaları ile enerji alanını Türkiye için acil ve içinden çıkılması zor bir sorun haline getirmişlerdir. Ülkemizin öngörülebilir büyüme perspektifleri ile bağdaşmayan ‘al ya da öde’ anlaşmaları, imtiyaz ve işletme hakkı devir sözleşmeleri, Türkiye’yi taşınması giderek zorlaşan bir mali külfet ile karşı karşıya bırakmaktadır” diyerek enerjiyi bu sorunlu konumundan çıkaracaklarını vadetmişlerdi. Oysa bugün bir kez daha istikrar adına görev talep ederlerken, Rusya ile alım garantili nükleer enerji santralı anlaşması imzalamaktan ülkeyi milyarlarca dolarlık risk altına sokmaktan ve yeni mali külfetler ile kar Terminal olamadık kanal açalım... Acizliği diz boyunu aşmış, gırtlağa dayanmışken, büyük büyük laflar etmek herhalde AKP Hükümeti’ne özgü olsa gerek. Zira 2002’de “Komşularımızdaki petrol ve doğalgazın Dünya pazarlarına açılmasında ülkemizin dağıtım terminali olma imkanları iyi değerlendirilerek, enerjide bölgesel güç haline gelinecektir” dediklerine göre... “Bölgesel güç”, gerçekten büyük bir laf, söyleyen altında da kalabilir. Nitekim 8 yıl sonra geriye bakıldığında ortada sadece BaküTiflisCeyhan boru hattından başka bir somut bir tesis bulunmamakta; o da geçmiş yıllardan devir alınan bir proje üstelik. SamsunCeyhan gibi, NABUCCO gibi büyük söylemlerin altında perperişanken, hala geleceğe yönelik aynı lafları etmek de kendini bilmezlik olsa gerek. 8 yılda 2.6 milyar metreküplük doğalgaz depolama tesisini ancak yapanlar ve de 2023’te bunun 5 milyar metreküpe çıkaracaklarıyla böbürlenenler için başka ne söylenebilir ki? Bu hızlarıyla herhalde İstanbul Kanalı’nı bitirdiklerinde; dünya ölçeğinde petrol, dolayısıyla petrol taşıyacak tanker de kalmayacak. Bağımsızlık başka bahara Şimdilerde 2023 Vizyonu ve “Büyük Türkiye”den söz edilmekte. AKP’nin enerji alanındaki politikalarına bakılınca, bu alandaki büyüme anlayışı olsa olsa enerjide bağımlılığı büyütmek olsa gerektir; 2002 yılında 9.1 milyar dolar olan enerji ithalatını 2010 yılında 33.7 milyar dolara çıkarttıkla Ali Dibo’yla özdeşleşmek... “Kamuda yapılan kaynak kullanma ve aktarımları toplumun bilgisine açılarak yolsuzluklara imkan vermeyen şeffaf devlet anlayışını yerleştirecektir.” 2002 yılında bu vaatler ile seçim kazanmışlar, ancak göreve gelir gelmez, “Beyaz Enerji Yolsuzluğu”yla ne kadar AK olduklarını kanıtlayıver mişlerdi. Diğer sektörler bir kenara, enerji sektörü 8 yıllık iktidarları boyunca yolsuzluk söylemlerinden arındırılamamıştır. Yandaş tabir edilen firmalara aktarılan işler ve dolayısıyla kaynak aktarımı, EMO tarafından “Fener Işığında Gölge Oyunları” broşürüyle deşifre edilmiştir. Gerçekleri gölge oyununa çevirmek, şifreler ve algoritmik rakslarla ülke yönetmek böyle bir şey olsa gerek. Bu alanda bir başka örnek de Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) yapılanması ve uygulamalarıdır. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu ile de açığa çıkan, aslında denetleme ve düzenlemeden anlaşılanın; “saldım çayıra Mevlam kayıra” lafzına denk düşen bir uygulamanın söz konusu olduğudur. Kaçak mazotun adım başı alıcı bulduğu, solventte yaşanan vurgunlar, kaçak yakıt üretiminden dolayı sanayi bölgelerindeki patlamalar ve işçi ölümleri, lisans ticareti, verilen lisansların takipsizliği, aylar boyunca bekletilen kimi lisans başvurularının çeşitli bahanelerle sürüncemede bırakılması ve ne gariptir aynı lisans başvurusuna aşina bir isim eklenince bir haftada sorunun çözülüvermesi gibi olaylar ve EPDK mensupları ile denetleyecekleri ve düzenleme görevi yapacakları girişimci firma mensuplarının aynı dernek çatısı altında yer almaları…