Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Kasım 2011 Cuma 383 07 OKURKEN Türey KÖSE ‘16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’ için geri sayım başladı... NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başkentte, ilk kez 1996 yılında Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) tarafından “Yaşanabilir Bir Dünya İçin Sanat” sloganıyla düzenlenen “Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali”nin 16.’sı için geri sayım başladı. “16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali”, 18 Kasım’da başlıyor. 10 gün sürecek festival kapsamında başkentte, 63 tiyatro 86 etkinlikle tiyatroseverlerle bir araya gelecek. Bu tiyatroların 8 tanesi yurtdışından festivale katılacak. Festival kapsamında çocuklar için özel gösterimler de yapılacak. Festivale, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Devlet Tiyatroları da destek veriyor. Festival, farklı organizasyon yapısına sahip tiyatroların buluşma, deneyim paylaşma, üretim aşamaları, ortak sorunların konuşulması, tiyatroların örgütlenmesi gibi konular bakımından da önem taşıyor. Festivale bu yıl 136 tiyatro grubu başvuruda bulundu. Bu tiyatrolar arasından 83’ü festivale katılmaya hak kazandı. Festivalde yer alacak tiyatrolar arasında, İstanbul’dan Sadri Alışık Tiyatrosu, Nâzım Oyuncuları, Tiyatro Gerçek, Semaver Kumpanya, Talimhane Tiyatrosu, Tiyatro Kedi, Tiyatro Bereze; İzmir’den Menemen Belediye Tiyatrosu, Yenikapı Tiyatrosu, Sokak Sanatları Atölyesi, Ankara’dan da Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), Tiyatro Tempo, Tiyatro Kafe, Ankara Tiyatro Fabrikası gibi tiyatrolar da bulunuyor. Sahnede şenlikbaşlıyor E A samda çocuklar ve gençler de unutulmadı. İlköğretim okullarından liselilere, yatılı bölge okullarından üniversiteli gençlere değin 7’den 77’ye herkes, 10 gün boyunca birbirinden farklı oyunları izleme şansına sahip olacak. Festivalin uzun süredir üzerinde durduğu “Sosyal Sorumluk Projesi” kapsamında 8 bin öğrenci tiyatro izleme olanağına sahip olacak. Şiddete maruz kalan kadınların da unutulmadığı festivalde “Savaş ve Kadın”, “İki Öküz Parası” isimli oyunlar da ücretsiz olarak tiyatroseverlerin beğenisine sunulacak. Edebiyatın ‘Şiddetli’ Sürprizleri Hangi tiyatrolar geliyor? Festival kapsamında, 8 yabancı tiyatro grubu sanatseverlerle bir araya gelecek. Festival kapsamında Gine Cumhuriyeti’nden Balandugu Kan Theatre “Matoto Conakry”, Fransa’dan Cie La Petite Famille “Demain L’Aurore”, Azerbaycan’dan Azerbaycan Oyun Çocuk Tiyatrosu “Size Selam Getirmişem”, Polonya’dan Teater Magapar “The Way”, Rusya’dan Ulyanovsk Drama Theatre “Avalanche (Çığ)”, İran’dan Fly Hashtadodo “Nourooz Saray” adlı oyunları sahneleyecek. Festivalde ayrıca İstanbul Seyri Mesel Tiyatro Atölyesi “Kayo Mixenet” adlı oyunu Zazaca sahneye taşıyacak. Festival 28 Kasım’da son bulacak. ‘İlgiden memnunuz’ Festival Yönetmeni Yener Aksu, 16 yıldır aralıksız sürdürülen festivale gösterilen ilgiden hayli memnun olduklarını belirterek, “Festivalin maddi olanakları, zaman ve salon verileri göz önünde bulundurulduğunda, festivale katılmak için başvuru yapan tiyatrolar arasında bir elemenin yapılması zorunlu oldu. Gönül isterdi ki birçok oyunu sanatseverlerle buluşturalım. Ancak var olan mevcutlar bu isteğimizi sınırlıyor” dedi. Okullara sanat geliyor Festivalin sanat içeriği, “sosyal sorumluluk” çerçevesinde, 86 etkinlikten meydana geliyor. Festivalde, tiyatro gösterilerinin yanı sıra söyleşiler, paneller ve atölye çalışmaları da yer alacak. Festival, katılımcı ulusal ve uluslararası tiyatrolarla her yaştan izleyi kitlesine seslenmeyi de hedefliyor. Bu kap Yılın Liselisi Mehmet Hepgüler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Atatürk Liseliler Derneği’nin, “Yılın Atatürk Liselisi Ödülü”, 1953 mezunu ünlü mimar Metin Hepgüler’e verildi. Atatürk lisesi’ndeki ödül töreni, Hepgüler’in konuşmasıyla başladı. Okul öğrencilerine hitap eden Hepgüler, Türkiye’de son yıllarda sanatın ve üretimin değerinin azaldığını, eğitimde ise idari bilimlere doğru bir kayma olduğunu söyledi. Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi özelliklerine dikkat çeken Hepgüler, kültürel kökenler doğru anlaşıldığı takdirde her meslekte başarılı olunabile ceğini dile getirdi. Daha sonra konuşan Dernek Başkanı Yaşar Methibay, Hepgüler gibi uluslararası alanda isminden başarıyla söz ettiren bir mimarın okullarından yetişmesinin gurur verici olduğunu söyledi. Daha sonra ödülünü alan Hepgüler’in ismi okulun şeref kütüğüne çakıldı. Ulusal ve uluslararası çok sayıda ödülü olan Hepgüler, Türkiye’nin yanı sıra, Dubai, Suudi Arabistan, Libya, Mısır, Almanya, İsviçre, Portekiz, Hindistan gibi ülkelerde yüzlerce projeye imza attı. debiyatın sürprizleri, mucizeleri vardır. Hakan Günday gibi, onun ilk kitabı Kinyas ve Kayra gibi... Kinyas ve Kayra; şiddetin, öfkenin, mutsuzluğun, hayatı reddedişin, yazarak hayatla hesaplaşmanın ve ruhtaki cerahatların atılmasının kitabı. Hayata karşı “kin”in ve arkasından gelen belki de hep orada olan “yas”ın romanı. Hakan Günday bu “hızlı yaşayanların, hızlı yaşlananların” destanını yazdığında sadece 23 yaşındaymış. Bana Carson Mc Callers’ın da Yorgun Bir Avcıdır Yürek kitabını yazdığında 23 yaşında olduğunu anımsattı... Olaylar Amerika, Afrika, Meksika, Liberya ve Türkiye’de geçiyor. Kahramanlar Kinyas ve Kayra; öldürüyorlar, uyuşturucu satıyorlar, çalıyorlar, kadınlara tecavüz ediyorlar. Sınırlarda yaşıyorlar, her türlü “sınırların ötesi”nden bildiriyorlar, oralardan dünyamıza bakıyorlar. Vücutlarındaki dövmeler, bileklerindeki dikişler “bedenlerinden geçen” tarihlerini gösteriyor. “Mutsuzluklarına çare aramıyorlar”. “Silah”la yaşıyorlar, hatta “silah zoruyla” yazdırıyorlar. Kendi bildikleri gibi, kendi meşreplerine göre dostlar... Kayra’nın hedefi “zihinlerini boşaltarak” bir tür uzun süreli intiharla ölüme ulaşmak. “İntihar nefsi müdafaaydı. Ama bunu başka birinin yapması çok daha asildi” diyor. Ve Kinyas, “Ben hayata değil, ama ölüme inandım. (...) Ve boşalmanın, seks ne kadar uzun sürerse o kadar zevkli olduğunu düşünerek, hayat ne kadar sürerse ölümün de o kadar muhteşem olacağına inandım. Ve elimden geldiğince hayatla sevişmemi uzatmaya çalışıyorum” diye ekliyor. Romanda kadınlar arka planda ve daha çok fahişeler. Kahramanlar kadınları sevmiyor; dostluğa da, aşka da yabancılar. Ve hikayelerinde şiddet baş rolde. Hakan Günday bir söyleşide şiddetin “zaman kazandıran bir iletişim biçimi” olduğunu söylüyor: “Şiddette insanın çıplaklaşması söz konusu, daha dürüst. Şiddet söz konusu olduğunda üç karakter var; şiddeti uygulayan, mağdur ve izleyen. Üç saniyelik bir anda üç karakter hakkında çok şey söyleyebilirsiniz.” Kinyas ve Kayra, birçok okura olduğu gibi bana da Dövüş Kulübü filmini çağrıştırdı. Ve bu kitap film olsa ve Tarantino çekseydi, diye içimden geçirdim. Özellikle bir ilk kitap olarak büyük bir sürpriz, etkileyici bir roman. Ancak, romanın kahramanlarının sistemle bir derdi olmadığını eklemek gerek. Sadece uyumsuzlar ve bu dünyayı inkar ediyorlar. Bu kitap için kullanılan “yeraltı” edebiyatı saptaması da tartışmalı. Ömer Türkeş’e büyük ölçüde katılıyorum: “Ne Günday’ın ne diğer yazarların kahramanları gerçekten yeraltına inebiliyorlar. Tersine, hayatın parlak yüzeyine her an çıkabilecek maddi ve manevi birikimleri var bu gençlerin. Takıldıkları karanlık sokakları, batakhaneleri, barındıkları izbeleri istedikleri an terkedebileceklerini biliyorlar. Yazarlar, o dünyanın gerçek ‘sakinleri’nin rolünü çalan üst sınıflara mensup ‘beyazlar’a dair hikayeler anlatırlarken, ‘underground’, romanı eğlenceli kılan bir mekandan ileri gitmiyor. Doğrusunu isterseniz, yazımından yayımına, dağıtımından tanıtımına kadar üretimin ve tüketim süreçlerinin her anında sistemle iç içe geçmiş metinlerin ‘underground’lık halinin bir ‘şıklık’tan öteye gitmediğini düşünüyorum.” ............. Kinyas ve Kayra, Doğan Kitap, 567 sayfa.