22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 ELEŞTİRİ Eren AYSAN 4 Kasım 2011 Cuma 383 Rabbena Hep Bana! iyatro; resimden müziğe, edebiyattan dansa farklı disiplinlerin buluştuğu kozmopit bir sanat olarak nitelendirilir. Kendi içinde farklılıkları barındıran, niteliği nedeniyle yerelden evrensele kültürel haklara eğilen, birey ile toplum arasındaki çelişkileri gösteren, iktidar baskısı altında özgürlüğü arayan insanın sorunlarının altını çizen bir sanat dalının gücünü tartışmaya gerek yok sanırım. Ancak özellikle ülkemizde her şeyden önce ekip çalışmasının bir ürünü olan, tekil uygulamalara yapısı gereği müsaade etmeyen tiyatro sanatı emekçilerinin her sözüne “biz” diye başlaması gerekirken, sadece “ben”i gözetmesi anlaşılır gibi değil! Dolayısıyla genel olarak kişi, kendi kişisel tarihi üzerinden tiyatro sanatının başına gelenleri yorumlamaya çalışıyor. Ortada ne kurumsal kimlik, ne tiyatro sanatının geleceği, ne de uygulamadaki sorunlara çözüm aramak kalıyor. Var olan siyasi gücün Devlet Tiyatroları’nın yapısını değiştirmeye çalışması karşısında ise genel bir suskunluk hâkim. Sahi en son Devlet Tiyatroları’nın sorunlarını tartışan kurultay ne zaman yapılmıştı? Böyle bir arayış ise hemen hemen hiç yok. Adeta kaderine razı olma üzerine bir dayatma yapılıyor. Kurumsal faaliyetleri, oyunlar dahil eleştirmek ise ayıp, günah sayılıyor. Neden mi? Sözüm ona demokrat geçinen üç beş kişi bireysel çıkarlar uğruna, tartışılacak pek çok şey varken her şeyin üstünü kapatma görevini üstlenmişler de ondan… Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Kurum içinde hak arama mücadelesi içine girenlere “şişt” diyorlar, eğer devam ederse “vatan haini” olarak niteleyiveriyorlar. Çifte standartları var. Eğer devletin bir kurumunda haksızlık varsa, cengâverce ortaya çıkıyorlar, kendi kurumlarında pısss… İşte bunlar aslında iktidarın gizli yandaşları… Sistem yürüsün de ben payımı alayım diye bakıyor, ne yapsın? Bakın bir çok kamu kurumuna… Yaşları altmışa yaklaşan birtakım memurlara rastlarsınız. O tarihe kadar iş yerinde var olamamışlardır. Elde ettikleri basit bir şube müdürlüğü için ali kıran baş kesen kesilirler, emekli olmadan önce kendimi gösterdim gösterdim, gösteremedim yandı gülüm keten helva deyiverirler. Küçük bir rol, edebi kuruldan geçebilecek vasat bir oyun, bir iki yönetmenlik deneyimi için kurumu arka plana alırlar. Mücadele etmenin bedel ödemek demek olduğunu bildiklerinden, “Ben mi kurtaracağım vatanı, payıma düşeni alayım, kâfi” diye düşünüverirler. Çok değildir bunların sayısı… Birbirlerini göz bebeklerinden tanıdıklarından aynı yerden giyinip, aynı suyu içerler. Lakin o kadar çok gürültü yaparlar ki, sanırsınız yüz kişi… Oysa bir elin parmaklarını geçmezler! Buna benzer bir yazıyı ellili yıllarda, Devlet Tiyatroları’nın ilk dramaturglarından, Edebi Kurul raportörü olarak çalışan Lütfi Ay yazmıştır. Muhsin Ertuğrul yapılan siyasi müdahalelere dayanamayıp, şapkasını alıp gitmiştir. Genel Müdür Cevat Memduh Altar’dır. Ay, “Rabbena hep bana”cıları anlatır sanat kurumunda… Yıllar geçer, isimler değişir, ama malzeme hep aynıdır. 20 yıl sonra‘popülist’bir AliBaba SELDA GÜNEYSU Selman Ada’nın yapıtını, Murat Göksu yeniden sahneledi‘ T A NKARA Şehrazat’ın hayatta kalabilmek için 1001 gece anlattığı masallardan biri “Ali Baba ve 40 Haramiler.” Sinemaseverlerin ilk kez 1971 yılında, Sadri Alışık, Hulusi Kentmen, Erol Taş gibi isimlerden izlediği bir film aynı zamanda... Eser, “dünyanın en genç opera orkestra şefi” unvanına sahip Selman Ada tarafından opera olarak bestelenmiş ve ilk kez 1991 yılında da Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) tarafından sahneye taşınmıştı. Tarık Günersel’in librettosunu (eser metnini) yazdığı eser, 20 yıl aradan sonra yeniden ADOB sahnelerinde izleyici ile buluştu. Cumhuriyet Ankara olarak, eserin prömiyerinin yapıldığı gün Opera Sahnesi’ndeki yerimizi aldık, salonun dışındaki coşkunun sahneye yansıyacağı ümidiyle beklemeye başladık. Başlangıçta her şey “librettoya uygundu.” Ancak saatler ilerledikçe, eser metninde bazı değişikliklerin yapıldığını fark ettik. Sadece eserin metninde mi, hayır... Eserin pek çok yerinde... Örneğin, 40 haramilerden birini canlandıran Erkin Onuk’a, “feminen bir karakter tiplemesi” uygun görülmüştü. Yine 40 haramilerden biri her nedense “Karadenizli Temel” rolündeydi. Üstelik bu Temel’e bir de Fadime eklenmişti. Aynı fıkrada olduğu gibi Fadime, Temel’e kimi zaman “hesap soruyordu.” ‘Kasım’ın vamp eşi’ Eserin ilk perdesinin sonlarına doğru izleyiciyi bir “sürpriz” bekliyordu. Ali Baba’dan haramilere ait altınlarla dolu mağaranın yerini öğrenen Kasım, doğru mağaranın yolunu tutar. “Açıl susam açıl” diyerek mağaranın içine girer ancak parolayı unutunca çıkamaz. Kısa süre sonra da 40 haramiler mağaraya gelirler ve Kasım’ı orada öldürürler. Kasım’ın yaşamından endişe eden Ali Baba da kardeşini bulmak için mağaranın yolunu tutar. Ancak orada Kasım’ın parçalanmış cesediyle karşılaşır ve cesedi alarak eve döner. Kasım’ın eşine durumu haber eder. Ancak, “yine her nedense” Kasım’ın eşi haberi alır almaz bir anda “vamp bir kadın kimliğine” bürünür ve perde kapanır. Bu sahneden sonra izleyicilerin perde arasında salonu terk etmeye başladıkla rına tanık olduk. İkinci perde de eserde yine “popüler yaklaşımlar” göze çarpıyordu. Örneğin, 40 haramiler, librettodaki “anca beraber kanca beraber” sözlerinin ardından futbolcuların saha içinde verdiği selamı veriyordu! Fantastik bir metin Eser hakkında bilgi veren yönetmen Murat Göksu, eserin “fantastik bir metne” sahip olduğunu dile getiriyor. Göksu, “İzleyicilerimizi bu eserle masallar dünyasında yolculuğa çıkarmayı hedefledik” diyor esere reji bakımından farklı unsurlar eklendiğini dile getiriyor. Bu durumu da, “Türk halkınca mizah konusu edilen kişiler üzerinden diyaloglara yer vermek” olarak adlandırıyor. Ancak Göksu “mizah unsurları” dese de biz eserin izleyiciler tarafından hayli eleştirildiğine ve “fazla popülist bulduklarınına” tanık olduk. Sahneden şehitlere selam Prömiyer günü yaşanan bir ayrıntıyı da dile getirmek isteriz. Eserin temsilinden önce sahneye Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen çıktı. Gökmen, eseri Hakkari Çukurca’da şehit olan 24 askerin anısına sahneye taşıdıklarını belirterek, “24 tane gencecik insanı terör saldırısına kurban verdik. Onlara sahneden selam göndermeyi borç bildik. Ne olursa olsun perdelerimizi kapatmak istemedik, çünkü biliyoruz ki biz burada güven içinde perde açalım diye onlar şehit oldular” dedi. Bu anlar izleyicilerin en duygulu anlarıydı. Eser, sezon sonuna dek Opera Sahnesi’nde izleyici ile buluşacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle