Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 325/24 EYLÜL 2010 ANKARA ANKARA Talât HALMAN DEMOKRASİNİN belki en sağlam sınavı, yaygın bir çoğunluk dininin küçücük nüfuslu azınlıkların dinlerine hoşgörü göstermesidir. Osmanlı devletinin demokrasiyle uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktu ama, İslamiyetin zimmî anlayışıyla “ehli kingiltere’de yeni bir kitap yayımlandı: “From This Bridge: Contemporary Turkish Women Poets” (Bu Köprüden: Çağdaş Türk Kadın Şairleri). Şiirleri İngilizceye çeviren ve kitabı hazırlayan: George Messo. Gülten Akın, Melisa Gürpınar, Sennur Sezer, Gülseli İnal’dan başlayarak Birhan Keskin, Bejan Matur, Didem Madak’a 22 şairden çok güzel çevrilmiş şiirler var bu antolojide. Prof. Dr. Saliha Paker de aydınlatıcı bir ön söz yazmış. Yıllarca Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan George Messo, daha önce İlhan Berk’ten seçme şiirlerin çevirilerinden oluşan 3 kitap ile İkinci Yeni başlıklı bir antoloji de yayımlamıştı. Yakında Birhan Keskin’den AKKARA AYİN: AHTAMAR, AYASOFYA tab”a, özellikle Musevilere ve Hıristiyanlara inanç ve ibadetleri bakımından hak ve özgürlükler tanınıyordu. Bunda elbette Osmanlıların genlerinde sürüp giden ‘göçebe toleransı’ da rol oynuyordu. Yüzlerce kilise ve havrada, bu azınlıklar huzur ve güvenlik içinde kendi ayin ve törenlerini yapabildiler yüzyıllar boyunca. Hıristiyan ülkelerin çoğunda başka dinlerin kutsal binaları ve ayinleri, Osmanlıya kıyasla azdı. Türkiye Cumhuriyeti’nde azınlıklar ibadetlerini rahatça yapabiliyordu ama, cemaatleri oralarda kalmamış olan Sümela ve Ahtamar boştu, müzeye dönüştürülmüştü. Ayasofya ise Fatih tarafından cami olarak ilân edilmiş, 1930’lu yıllara kadar İslami ibadet için kullanılmış, sonra Atatürk tarafından bütün insanlık için bir inanç müzesi hâline getirilmişti, üç çeyrek asırdır (Hıristiyan ayini yapılmadığı gibi) namaz da kılınmıyor. 15 Ağustos’ta Sümela, 19 Eylül’de Ahtamar ayinlerle canlandı. Yunan ve Rum kökenli iki yüz kadar ABD’li Ayasofya’da ayin yapmaya yeltendi ama, Kültür ve Turizm Bakanlığı izin vermeyince onlar Yunanistan – Türkiye sınırının Yunan tarafındaki Aleksandropolis’te yaptılar ayini. Yurdumuzda ve dünya kamuoyunda sıkıntılar yaratabilecek olaylar böylelikle önlenmiş oldu. Sümela ayini, Yunanlar ve Rumlar arasında memnunluk yaratmış olsa gerek, Ahtamar ayini ise Ermeniler arasında. Uluslararası âlem de Türk demokrasisinin olumlu ve hoşgörülü davranışını –alkışlamadı ama– beğendi. Ayasofya’daki apayrı durumu, aklı başında herkesin anlayışla karşılayacağını ümid edebiliriz. ABD’lilerin Ayasofya’ya gelmekten ve olay çıkarmaktan vazgeçip ayini sınır ötesinde yapmaları, belki bir rasyonel davranış. Ve belki, günün birinde, yeni güzel bir dönemde, o eski talihsiz olayların acı yansımalarını karşılıklı hoşgörü tarihe gömecek; birbirimize saygı ve sevgi duyacağız. Kimbilir... Mucizelere inanmak akılkârıdır. BURADA ALLIANOIYATIYOR Romalılar yarattı ve ihya etti Osmanlı değer bildi, baş tacı etti Günümüzün çaresizliği yok etti Üstü altı kum doldu Sular altında boğuldu Tarihsel bir eser mahvoldu Ruhuna ElFatiha Yüzyılların koruduğu Hamam Cahilliğimiz sayesinde tamam DIŞİŞLERİNDE ACI KAYIPLAR stün değerli ve başarılı üç emekli büyükelçimizi yitirdik son birkaç hafta içinde. Üçü de aydınlık insanlardı, nur içinde yatsınlar. Önce Yaman Başkut göçtü. Son görevi T.C. Tokyo Büyükelçisiydi. “Cumhuriyet”in uzun yıllar genel yayın yönetmenliğini yapmış olan ünlü oyun yazarı rahmetli Cevat Fehmi Başkut’un oğluydu. Örnek bir diplomattı. Sonra, Solmaz Ünaydın ansızın hayatını kaybetti. Onun da son görevi, Tokyo Büyükelçiliği’ydi. Unutulmaz bir kadın diplomatımızdı. Birleşmiş Milletler’de iki ayrı dönemde çalışırken uluslararası kulis ve temsil yönünden benzeri az bulunur bir varlık göstermişti. Değerli eşi Tevfik Ünaydın da başarılı bir başkonsolos ve büyükelçiydi. Ve Türk diplomasisinin gelmiş geçmiş en olağanüstü temsilcilerinden biri olan Osman Olcay, uzun bir illetin ardından... Olcay, en genç yaşta Büyükelçi unvanı kazanmış birkaç diplomatımızdan biriydi. Yeni Delhi’de büyükelçilik yaptıktan sonra başka üst düzey görevlerde bulundu. NATO’da Genel Sekreter Yardımcılığı ve zor bir dönemde T.C. Kültür Bakanlığı, sonra Birleşmiş Milletler’de dillere destan Türkiye Baştemsilcisi... Harika bir hatip, müzakereci, zarif, nüktedan. Uluslararası âlemin en beğendiği, en sevdiği birkaç Türk diplomatından biriydi. Ü EDEBİYATIMIZIN GÖNÜLDAŞLARI İ çevirdiği Silk&Love&Flame (İpek ve Aşk ve Alev) başlıklı kitabı çıkacak. Türk edebiyatını dünyanın en yaygın yazın dili olan İngilizceye aktaran yabancı gönüldaşları devletimiz bir şekilde taltif etse, onurlandırsa ne iyi olur. Edebiyatımıza canla başla hizmet eden yabancıların başında elbette “Kutadgu Bilig”, “Divan ü Lugatit Türk” ve “Evliya Çelebi” çalışmalarıyla Prof. Robert Dankoff, Divan edebiyatına ilişkin eserleri ve Hilmi Yavuz – Ataol Behramoğlu çevirileriyle Prof. Walter G. Andrews, Orhan Veli – Ece Ayhan çevirileri ve “Eda” başlıklı eleştirel antolojisiyle Murat NemetNejat var. Bir de Orhan Pamuk’un ilk çevirmeni, divan edebiyatına dair kitap ve makaleleriyle, Şeyh Galib’in şaheseri “Hüsn ü Aşk”ın tümünü de çeviren Prof. Victoria Rowe Holbrook’a da minnet borcumuz büyüktür. Orhan Pamuk çevirmenlerinden Maureen Freely ile (Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”unu da İngilizceye aktaran) Dr. Erdağ Köknar’a da alkışlar. Yıllardır, yorulmak bilmeksizin, edebiyatımıza hizmet etmekte olan Prof. Joseph S. Jacobson, eşi Prof. Mutlu Konuk ile birlikte sekiz Nâzım Hikmet kitabı çıkarmış olan Randy Blasing, çok emek veren Richard McKane, Ruth Christie, Grace Martin Smith, Kabir ve Camille Helminski, Prof. Edith Ambros, Prof. Kathleen Burrill’in dert görmesin elleri ve dilleri... Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal’i başka dillere çevirmek, kazançlı bir iştir ama, başka tüm edebî çeviri işleri pir aşkına yapılmaktadır, bir idealizm emeğidir. Çevirmenlerin büyük çoğunluğu, en zor çeviriler için bile hemen hemen hiçbir şey kazanmazlar. Birkaç yıldır, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın TEDA (Türk Edebiyatının Dışa Açılması) programı bazen çevirmenlere ücret ödüyor ama, genelde çevirmenlerin çoğu bu çalışmalarını aşk uğruna yapmaktadır. Yabancı çevirmenleri – hiç değilse emektarları– T.C. bir şekilde onurlandırsa... 19