Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 318/06 AĞUSTOS 2010 ANKARA ünümüzde şiirseverlerin çoğu suskun. Tarihimiz boyunca şiir, hem edebiyat türleri arasında baş tacı idi, hem de kültürümüzün caneviydi. Annelerin ninnilerinden, babaların manilerinden tutun da, padişahların aşk nameleriyle vezirlerin mektuplarına kadar, dile getirilmek istenen her düşünce ve duyguyu insanlarımızın vezinli kafiyeli söylemesi, ne güzel bir gelenekti. Sevgimiz de, övgümüz de, yergimiz de manzum ifade edilirdi zaman zaman. Şiirin egemenliği son on yıllarda sönükleşti, eridi, cılızlaştı. Bu, yalnız Türkiyemizde değil, bize benzeyen ve benzemeyen başka toplumlarda da oldu. Bugünkü dünyanın hemen her yerinde şiire ilgi o kadar az ki. Şiir kitapları ve dergileri pek okunmuyor. Eskiden şiir programlarına bazı ülkelerde akın akın gidenler olurdu. Sovyetler Birliği’nde ve Pakistan’da futbol stadyumlarında şiir etkinlikleri yapılırdı. Japonya’da birkaç milyon kişi şiir yazardı, İranlılar arasında eğitimli kişi olmak, yüzlerce şiiri ezbere ve güzel okumak demekti. Bizde Aziz Nesin en cana yakın sözlerinden birini şiir me G ANKARA Talât HALMAN AKKARA Şiiri Canlandırmak riltilebilir eskiden milletimizin gönlünde taht kurmuş olan şiir sanatı? Okullarımızdan pek umut yok gibi. Öğretmenler de o kadar az ilgileniyor ki. Televizyonlarda daha fazla yer verilemez mi? Hiç değilse bazı programların arasına ya da içine reklamlar gibi şiir serpiştirilemez mi? Renkli, güzel, eğlendirici birkaç şiir programı başlatılamaz mı? Önceki dönemlerde bir hayli rağbet gören şiir matineleri, şölenleri, festivalleri yeniden düzenlense yararlı olur mu acaba? ‘Büyük şairler’ de yok artık rakımız hakkında söylemişti. “Üç Türk’ten dördü şairdir.” Oysa şimdi, “Şiir ölmedi ama, can çekişiyor” diye üzülenler var. Kamusal yaşamdan çıkıp gitti şiir. Artık kişisel yaşamda bile pek yeri yok. İnsanların bilgisayar, otomobil, televizyon, CD gibi merakları şiiri kapı dışarı etti. İnternette gezinmekten vakit kalmıyor şiire. Ama, tek neden, çağımızın bu yeni, büyüleyici, sürükleyici icatları değil. Çünkü okumaktan vazgeçilmedi henüz. Okuyanların sayısı muazzam ama en çok roman okuyorlar. Denebilir ki, egemenlik “Büyük Roman İmparatorluğu”nda. Şairlerde bir moral çöküntüsü oldu. Şiire ilgi azaldıkça şairler, anlama küsmüş gibi daha zor anlaşılır yazmaya koyuldular. Pek çoğu fildişi kulelere çekildi. Bu yüzden de şiir okuyanların sayısı azaldı ve şiir sanatı toplumsal yaşamdan uzaklaştı. İstanbul Belediye Başkanı iken okuduğu bir şiir yüzünden başı derde giren Recep Tayip Erdoğan, sık sık Yunus Emre ve Mevlana’dan, bazen de başka ozanlardan şiir parçacıkları okuyor kitlelere verdiği nutuklarda. Ama bu, halkın şiire ilgi duymasını sağlayacak mı, belli değil. Nasıl diŞiiri topluma sevdirerek tekrar kazandıracak çapta “büyük şairler” de yok artık. Geçtiğimiz yüz elli yıl içinde, heyecan yaratan “şiir şahsiyetleri” vardı. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Nâzım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve başkaları. O gelenek güçlü kişilerin şiirde önderliği gerilerde kaldı artık. Şimdi güzel şiirler yayınlanıyor ama büyük şairler kalmadı sanki. ABD, birkaç yıl önce, şiirdeki sönükleşmeye belki bir deva olur diye, İngiltere’deki geleneksel “Poet Laureate” benzeri bir unvan ve görev yarattı. “Poet Laureate” bizde hiç olmadı. “Sultan üşşuarâ”, “Şairi âzam” gibi unvanlarımız vardı, kaside yazarak para kazananlar da olurdu ama devletten şairlik için, İngiltere’deki gibi belirli resmî konularda ya da ulusal, dini bayramlar kutlamak için maaş alan kimse olmazdı. Amerika, ünlü şairini bir yıllığına (bazen iki yıllığına) Kongre Kütüphanesi’nin Şiir Danışmanı unvanıyla onurlandırıyor, bir miktar da huzur hakkı ödüyor. Prestijli bir iş bu. Hem de güçlü bir şairin edebiyatseverlere şiiri tekrar sevdirmesine olanak sağlıyor. Bizde bir “Yılın Şairi” geleneğini devlet başlatabilir mi? Bu şerefli görevi sırayla üstlenebilecek pek çok şiir ustamız var. Hem onlar onurlandırılır ve bir miktar kazanç sağlar, hem de halkın şiire ilgisi ve sevgisi arttrılabilir. ABD geçenlerde W.S. Merwin adlı ünlü şairi Şiir Danışmanı seçti. Büyük yankıları oldu bu işin. Merwin önemli bir şiir ustası ve şiir çevirmenidir. (Kendisinin pek çok şiirini Türkçeye çevirip yayımlamıştım 1960’lı, 1970’li yıllarda.) Birlikte Mevlana’dan ve Yunus Emre’den çevirdiğimiz 6 şiiri, “East Window” (Doğu Penceresi) başlıklı kitabına almıştı. 1974 Ocak’ında New York Üniversitesi’nde “Mevlana Şiirleri ve Mevlevi Müziği” konulu bir program düzenlemiştim. Yaklaşık bin kişinin katıldığı bu etkinliğe W.S. Merwin’de katılıp Mevlana’dan birlikte yaptığımız çevirileri okumuştu. Son şiiri okuduktan sonra Merwin, İran Şahı’nı ve edebiyatçıları susturan ve suçlayan rejimi aleyhinde kısa bir konuşma yaptı. Meğer İran istihbarat kurumu SAVAK’ın ABD Müdürü izleyiciler arasındaymış. O, kürsüye koşup Merwin’i susturmaya çalıştı, “Yalan!” diye bağırdı, çağırdı. Birkaç yüz İranlı öğrenci SAVAK Müdürü’nün sesini İran milli marşını hep bir ağızdan söyleyerek kesti. Müdür, bağıra çağıra salondan kaçtı. Ve bir izleyici, Merwin’i uzun uzun alkışladı, coşkun bir tezahürat yaptı. Nâzım Hikmet taları için birer yıllık bir danışman payesi ve görevi düşünülemez mi? Bunu adı belki “Yılın Şairi” olarak konulur. Bazı üniversitelerimiz de, önde gelen şairlerimiz için “Misafir Şair” uygulaması yapsa iyi olmaz mı? Böyle bir program çerçevesinde bir şair bir üniversitemizin lojmanlarından birinde bir ders yılı boyunca kalarak rahat rahat okuyup yazabilir, birkaç ders veya konferans verip şiir programları sunabilir, öğretim üyeleri ve öğrencilerle sohbetler yapabilir. Ulusal ve uluslararası şiir festivallerimizin sayısı, süresi, kapsamı, etkisi arttırılsa belki halkımızda şiire ilgi güçlenir diye umutlanıyorum. Bir de başka hülyam var: Ankara’daki belediyelerden ve üniversitelerden biri büyük bir “Şiir Evi” yaratsa. Türlü türlü etkinlikler yapılabilecek bu şiir merkezinde Türk ve yabancı şairler belirli sürelerle konuk olarak kalıp şiir yazıp okusalar, aralarında toplantılar ve sohbetler yapılsa, halka açık toplantılar düzenlense. Can çekişen şiiri güçlendirmek uğrunda canla başla çalışmak, bizler için önemli bir görev değil mi? ‘Misafir Şair’ uygulaması iyi olmaz mı? Yunus Emre Bakalım, dostum Bill Merwin, ABD’nin Şiir Danışmanı olarak ne gibi başarılar kazanacak? Türkiyemizin şiir us Fazıl Hüsnü Dağlarca 19