23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Cumhuriyet Ankara 307/21 Mayıs 2010 nkaf düka altını değerinde otuz iki parça mücevher. Daha neler neler... Damat Rüstem AKKÃı=iA | Rüşvet Saltanatı ski günlere nostaljik özlem nasıl ucuz bir duyguysa geçmiş siyasal hatalara bugünkü kazanımlar için veryansın etmek de, yakışıksız bir davranış. Paşa”nın malvarlığı, kansı lVİihrimah”ın muazzam servetinden aynydı. Bütün bunlan, kendi alnının teriyle, yani elinin rüşvetiyle kazanınıştı. Bu dünya Süleyman”a kalmamış. Elbette Rüstem”e de kalmadı. Altı yıl devletin en yüksek mevkisinde çalıp çırptığı serveti, mezara götürecek değildi ya. Bugün de, her kademede nice “rüşvet oburlar” var. Gözleri aç, ellerinin ayasr açık. Bir iş mi yapılacak 4 gelsin rüşvet! Çalıyorlar çalabildikleri kadar. Vurgunlannı sürdürecekler. Hiç değilse iktidarda 'Şi diTabıı' elevizyonumuz bir laf ebeliği aracı. Cep telefonlarında dünya gevezeliği birinciliğini kimselere kaptıımadığımız gibi, televizyonlarda da çenemiz Bunca konuşma, söz rahatlığımızı ve akıcılığımızı bir hayli değiştirdi, düzeltti doğrusu. Yirmi beş yıl önce, boyuna “aa... ıı...”lar duyardık cümle başlarında ve aralarırıda. Birçok soruların yanıtları “yani...” ile başlardı. “Şey...”, “efendim”, “hani”, “diyeceğim”, “demek istiyorum ki...”, “vesaire”, “falan fılan” gibi anlamsız doldurma kelimeler sık sık duyulurdu. Bunlar, artık azaldığı için, radyo dinlerken, televizyon izlerken kulaklarımız nispeten rahat ediyor. Gelgelelim, yeni moda olan birtakım başka ağız alışkanlıkları, TV konuşmalarırıı sevimsizleştiriyor. Söyleşi programlarırıda, konuklara soru sorulunca nedense ehiç gerek yokkene yanıt “Şimdi tabii” diye başlıyor. Anlamsız iki kelime... Sunucu soruyor: “Siz de Adanah mısınız?” Konuk, “Hayır, ben Mersinliyirn” diyecek aına, nedense önce “Şiın Yine de, tâ eski çağlardan bugüne kadar sürüp gelen müzmin musibetlerden yakınmamak elde değil. Rüşvet denilen bela hemen her ülkede bir tragedi 4 bizde de elbette. Os teşem çağındaki zaferlerle, uygarlık başanlanyla övünüyoruz ama, o dönemde “rüşvet” de saltanat Devletin düşük ve yüksek kademelerinde akıllara durgunluk veren rüşvet olaylan da vardı, herkesin alıştığı olağan yolsuzluklar da... Hükümet kapısında za kaldıklan sürece. İktidara kazık kakmalan, her şeyden önce, rüşvet ve soygun devam etsin diyedir. Mezara götürecek değiller, ama bazılan öyle açgözlüdür ki son ana kadar avuçlan rüşvete açık kalacaktır. Bunlar öldüğünde arkada kalacak servetin dökümünü artık siz yapın: Oteller vallı şair Fuzulî”nin söylemek zorunda kalmoteller... Hanlar hamamlar... Yalılar dığı söz, dönemin rezilliğini bir çırpıda geapartrnanlar... Köşkler konaklar... Arsalar lecek kuşaklara aktannıştı: “Selam veraraziler... Katlar yatlar... Şirket hesaplan manlı İmparatorluğunun sosyoekonomik dim, rüşvet değildir deyu almadılar.” tapular... Mücevherler, madenler, tarihî Küçücük memurlardan ta sadrazama kadüzenini, ahlâk yapısını bozan etkenlerin eserler... Dış yatınmlar uluslararası katılımlar. dar rüşvet alan alana. başında geliyordu. Daha önce var mıydı eski Türk toplumunda (veya topluluklaKanuni”nin damadı Sadrazam Rüstem Ve bunlardan bazılan, Rüstem Pannda)? Bunu söylemek zor. Ama, şu ka Paşa vurguncuların şahıydı. Oldüğünde ar şa”nın canına rahmet okutacak. Çünkü... dında kalan servetin dökümü dehşetlidir: danm biliyoruz ki özTürkçemizde rüşvet Rüstem Paşa, haram servetini Osmanlı teriminin karşılığı denebilecek bir sözcük Sekiz yüz on beş malikâne, köşk, konak, devleti dışına çıkannamıştı. Ve hiç değilse, yoktu. “Rüşvet” sözü Arapçadır, bize çiftlik. Dört yüz yetmiş altı değinnen. Bin ardında içi paha biçilrnez çinilerle kaph bir Arapçadan gelip yerleşmiştir. yedi yüz köle. İki bin dokuz yüz at. Bincami yüzbırakrnıştı. Osmanlı”da 4hele 15 ”nci yüzyıldan altı deve. Yüz gümüş eyer. Beş yüz altın Son zamanlarda ve bugün çalanlar ve sonra imparatorluk İstanbul”da egemeneğer. İki bin zırh. Yedi yüz altmış murassa rüşvet alanlar, ülkemize rezaletten, felâolunca4 rüşvet aldı, (mücevherli) kılıç. Bin rnızrak. Yetketten, ihanetten başka hiçbir şey bırakBiz, haklı olarak, Kanuni”nin muhmiş sekiz bin düka altını. On bir bin iki yüz mıyorlar. di tabii...” diyor. Niçin “şimdi”? Niçin “tabii”? Basit soruya çok kolay, çok açık bir cevap vennek varken ne diye “Şiındi tabii”? Srrfzilınî tembellik ve tutukluktan... Dile özen gösterilmediği için... İzleyiciye saygısızlık ve özensizlik yüzünden. “Mevlana hangi yüzyılda yaşamışti?”... “Şiındi tabii 13. yüzyılda.” Daha düzgün, daha direkt, daha doğru ifadeye alıştıramaz mıyız dilimizi, zihnimizi, zekâmızı? GÜNDE Mustafa Balbay Mustafa Balbay 444 gündür tutuklu olacak iki gün sonra. 444 gün. Eşinden, küçücük iki yavrusundan, çalışma arkadaşlanndan, sevdiklerinden uzak. Küçücük hücresinde. Olağanüstü bir başanyla iletişim etkinliklerinden men edilmiş. Gazetedeki okurlanndan, televizyonlardaki izleyicilerinden, haber kaynaklanndan kopartılmış. Güzel konuşmalanyla kamuoyunu aydınlatmak olanağından hem kendisi, hem halk yoksun bırakılmış. Kıstınlmış, susturulmuş, belki Gündüzleri karartılmış, geceleri ıssızlaştırılmış. Eski çağlarda, farkh düşünenler zindanlara atılıp zincire vurulurdu. Sonraki dönemlerde, türlü bahanelerle hapse tıkıldılar, işkenceyle yıpratıldılar. Şimdi yalan yanlış suçlamalarla, iftiralarla akıllanna, ruhlanna, gönüllenne eza reva görülüyor. iiiı eçen hafta sonsuzluğa uğurlanan büyük dilbilimci Prof Dr. Doğan Aksan, dört başı mamur bir bilgin, adamı ve edebiyat eleştinneniydi. Türk Dil Kurumu”ndaki çalışmaları ve Uluslararası Altaistik Konferansı ”ndaki dai Suçu belli değil. Herhalde er geç serbest kalacak. Hakka, adalete, insafa, insanlığa aykın bir an mî üyeliği ile dilimize paha biçilmez değerde katkılarda bulunmuştu. Anlambilimin ülkemizdeki en etkin ve saygırı birkaç bilginirıden biriydi, “Şiir Dili ve Türk Şiir Dili”, “Her Yönüyle Dil”, “Türkçenin layışla tutukluluğa mahkurn. Böyle tutukluluk, adaletsiz mahkumiyet demektir. Geciken adalet, işkencedir. Gücü”, “Türkiye T ürkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını”, “Halk Şiirimizin Gücü” gibi olağanüstü başarılı dil ve edebiyat eserleri vardı. Düşünce özgürlüğüne kavuşacağız diye urnutlanrnaya başlamışken özgür düşünceyi ceza ve eza ile hırpalıyoruz. Mustafa Balbay, 444 gündür, 444 gecedir mahpus ve mağdur. “Divanı Lugatit T ürk”teki en eski (en az bin yıllık) Türk atasözlerirıden biri “Erdem başı til”dir: Erdem dilden başlar. Rahmetli Doğan Aksan bu gerçeğin örneği olarak yaşamıştı. Hem dilimizin üstadıydı, hem de bir erdem anıtıydı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle