02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 268/21 Ağustos 2009 Türkiye’de Kadın Olmak ? Şule TÜZÜL [email protected] eçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda Türkiye engelliler konusunda önemli gelişmelere imza attı. 1020 yıl öncesine nazaran, bugün sokaklarda daha çok engelli görüyoruz. Hem engellilerin kendisinin hem de toplumun bu konudaki bilinç seviyesi yükseldikçe, mekânlar kadar insanların bakış açıları ve düşünceleri de engelsizleşiyor. Engelsiz yaşam için bu köşeden seslenen bizler, engelin bedenlerimizde, ruhumuzda ya da zihnimizde değil, düşlerde ve düşüncelerde olduğuna inanıyoruz. Herkes için herkesle birlikte engelsiz bir yaşamı düşlüyoruz. Sokağa çıkamadığımız, istediğimiz mekânlara gidemediğimiz, her vatandaşın hakkı olan eğitim, sağlık ve sosyal haklardan yararlanamadığımızda tıbben bir engelimiz olsun ya da olmasın, hepimiz engelliyiz. Sevmek ve sevilmek, gülmek, umut etmek, hissetmek, düşlemek ve aşık olmak... Bunlar her insanın hakkı, eğer bu haklara sahip değilsek de engelliyiz. Engelliler ile ilgili bugün geldiğimiz nokta yeterli mi? Elbette değil, ama bu alanda attığımız her adım başka adımlarla birleşerek bizi güzel gelişmelere ulaştırıyor. Peki Türkiye, Duygu Asena’nın yıllar önce bir çığlık gibi dile getirdiği “Kadının Adı Yok” noktasından bugün nereye geldi? Bugün geldiğimiz noktada, Siirt’te bir genç kız, N.E., erkek arkadaşı ile buluşmaya gittiği 6’ncı katta bulunan bir radyoda ağabeyi, babası, amcası, kuzenleri tarafından basılıyor, N.E. ağabeyi tarafından camdan G aşağı atılıyor, ölmüyor. Bindirildiği ambulansta amcası tarafından 5 yerinden bıçaklanıyor. Namussuz N.E. yine ölmüyor. Yani tıbben. Olay sonrası tutuklanan namus düşkünü ailenin erkeklerinden ağabey ve amca hariç herkes serbest bırakılıyor. N.E., nedense sonradan ilk ifadesini değiştiriyor, ağabey masumdur, 6’ncı kattan onu aşağı ağabeyi atmamıştır, kendisi atlamıştır. Ağabey serbest bırakılıyor. Şimdi masumiyet sırası deli raporu alan amcada. Belki bu satırların yazıldığı sırada o da serbesttir. N.E’nin belki bu olaydan önce bir adı vardı. Ama artık yok. O artık N.E. Son günlerin başka bir gündem haberinde, 70’lik Halis Toprak ile evlenen 17 yaşındaki kızımızın amcası, yeğeni ile gurur duyduğunu söylüyordu gazetelere…Hüseyin Üzmez’in ve türbanlı eşinin televizyon kameralarına gülümseyen yüzleri gitmiyor gözümün önünden… Kadının başındaki örtü ve bedeni üzerinden siyaset yapılan bir ülkede, “Kadının Adı Yok”tan bir adım mesafe katedememek, TV ve gazetelerden her gün onlarca N.E. hikâyesi dinlemek pek çoğunuzu şaşırtmıyor olabilir. Ama inatla şaşırma ve utanma duygumuzu kaybetmemeye çabalamalıyız. Çünkü eğer bu duygularımızı kaybedersek geldiğimiz noktayı çok daha vahim olarak tanımlamamız gerekiyor. N.E’nin yaşadığı sömürü, taciz ve şiddet, engelli kadınlara, özellikle karşı koyacak gücü ve bilinci olmayan ortapedik, görme ve zihinsel engelli kadınlara yapıldığında trajedenin boyutu da değişiyor. İşin bir başka can yakan yanı ise; kadınlara yönelik şiddetin aktörlerini doğuranlar ve büyütenlerin yine kadınlar oluşu; N.E’lerin adı yok olurken susan anneler, nineler, ablalar... Kadınlar şiddet görürken susan kadınlar… Yok olan her kadın isminden, kadınlar ve erkekler olarak hepimiz sorumluyuz. Bir gün engelliler konusunda dört dörtlük bir ülke olabiliriz. Ama töre adı altında kadınların katledildiği cinsel özürlü bir ülkede, engelsiz yaşam sürüyoruz diyemeyiz. N.E.’nin adı yoksa, Türkiye’nin de adı yok. Hiçbirimizin adı yok. Düşlerin, düşüncelerin ve aşkın engelsiz olduğu bir ülkede yaşamak dileği ile... Bu sayfa Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) tarafından hazırlanmaktadır. 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle