05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 221/26 Eylül 2008 ANKARA ANKARA Tâlat HALMAN AKKARA Yükselen Alçalan B irleşmiş Milletler Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere New York’a hareketinden önce Esenboğa Havaalanı’nda yaptığı basın toplantısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dedi ki: “Ülkemizde siyasetin yükseldiği...alçal...azaldığı görülmüştür.” Basit ve kolay anlaşılır bir dil sürçmesi: Si yasetin alçaldığını telaffuz etmektense hızla düzeltme yaparak azaltmaktan söz etmek. Ama, ilkin Freud’un isabetli olarak belirlediği gibi, dil sürçmelerinde gerçekler ve doğrular da ortaya çıkar. Gelişme yolunda demokrasimiz elbette kısa ilerlemeler ve büyük hamleler yaşadı. Ve nice gerilemeler... Ne kadar acıklıdır ki yüzkarası alçalmalar da oldu, hatta alçaklıklar. Sadece yurtdışındaki düşmanlarımızın alçakça davranışları değil, yurtiçindeki “bedbahlar”ın da... Yoksul halkın parasını çalanlar... Çaldıklarının bir kısmını seçim öncesinde sadaka gibi dağıtanlar... İşsizliğe çözüm yolu arayacak yerde yolsuzluklarla kendi ceplerini dolduranlar... Rüşvet, suiistimal erbabı... İhalelerden pay alanlar... Zimmetine para geçirenler... Hırsızlar, hayırsızlar... Memleket bu rezaletlerle zayıflar. Bu alçaklıklarla demokrasi alçalır. Ahlâkın güçleneceği, ulusun kaderinin kötüler eline düşmekten kurtulacağı, ülkenin iyiliklerle yükseleceği günleri dört gözle bekliyoruz. Başıboş HayvanlarKenti H nkaramızın bilim, kültür ve sanat alanlarında gösterdiği varlıkla övünebiliriz. Bize benzer ülkelerin başkentlerinde bu canlılık ve zenginlik yoktur diyebiliriz. Ankara’daki orkestraların birkaçı dünya çapında. Dünyanın en önemli arkeoloji müzelerinden biri burada. On üniversitemizde konserler, sempozyumlar, konferanslar, gösteriler... Düzinelerle galeri... Korolar, halk müziği ve dansları toplulukları... Yaratıcılıkla kucak kucağa yaşayan bir kent – Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi ile, çocuklar için güzel etkinliklerle... Mükemmel müzik, film, caz, tiyatro festivalleri ile... Daha fazlası olamaz mı? Olur elbette. Ama Atatürk’ün vizyonuyla ve uygarlık aşkıyla bugüne kadar ulaştığımız düzey bizi ne kadar sevindirse, övündürse yeridir. Ankara’yı Atatürk, modern Türki A Ankara’nın Cazibesi ye’nin “cazibe merkezi” olarak kurmuştu. Türk yaratıcılığının ve devrimlerinin canevi olarak. Cumhuriyetin ilk kırk, elli yılında Ankara bu işlevini sürdürerek Atatürk’ün beklentilerinden bazılarını gerçekleştirdi. Sonra, İstanbul bir “imparator kent” statüsünü yeniden elde etmeye başladı. “Kültür Başkenti” pâyesi İstanbula taşındı; bir yandan da Anadolu’nun pek çok kenti, kendi gelişmesini hızlandırdı. Artık Ankara, memleket için öncülerden sadece bir tanesiydi... Örnek kent statüsünü yitirdi... Siyaset ve devlet bürokrasisi bakımından liderdi ama, başka alanlarda önder olmaktan uzaktı. Evet, başkentimiz sönükleşmişti. Belki “beis yok” demekte haklıyız. Çünkü ilerlediği on yıllarda, Ankara’ya müzikte, icra sanatlarında, yüksek öğretim ve bilimde gözkamaştırıcı güçler ve güzellikler kattı. Ankara’ya yakın iller ve belli başlı şehirlerde sanat kurumları ve etkinlikleri yetersiz kalıyor demek yanlış olmaz. İşte, bu durumda, “Ankara’nın cazibesi”ni vurgulamak zorundayız. Yeni dinamik bir program uygulanmasını önermek isterim. Büyükşehir Belediyesi, civardaki kentler, kasabalar ve kurumlarla işbirliği hâlinde, başkentin etkinliklerine okul öğrencilerinin, emeklilerin, emekçilerin, sanatsever ve bilim meraklısı herkesin otobüslerle getirtilmesini sağlasın, isteyenler, ya tamamiyle ücretsiz olarak, ya da cüz’i, sembolik yani hemen herkesin maddi gücünün yetebileceği kadar küçük ücretlerle gelsin Ankara’ya, kendi kentinde, kasabasında, köyünde izlemesine olanak bulunmayan etkinlikleri görsün, dinlesin. Özellikle gençlerin ve çocukların doğru dürüst yetişmesi için, kültürden ve sanattan nasip almalarından başka çıkar yol yoktur. Ankara’ya komşu ya da yakın illerden, otobüsler dolusu öğrenci, muntazaman başkente getirilmelidir – müzeleri gezmek, tarihî yerleri görmek, her türlü sanat etkinliğini izlemek için... Bu, yıllar boyunca, yüzbinlerce çocuğumuza, gencimize, yetişkinimize zevkli, heyecanlı yaşantılar sağlayacaktır, bilgi ve görgü verecektir. Resmî ve sanat kurumlarımız da, böylelikle, çok daha fazla izleyiciye kavuşacaktır. Böyle bir kültür hizmetini düzenleyip sürdürmek, devlet, belediyeler, yerel kuruluşlar için önemli bir görevdir. Ankara, bilim, kültür ve sanatlar için bir “cazibe merkezi” yapılmalı. Bu, başkentte başarılı olursa, kültür alanında zengin ve dinamik olan başka büyük kentlerimizde de uygulanabilir. Böylelikle sanat etkinliklerine civardaki illerden, şehirlerden, kasabalardan, köylerden öğrenciler ve meraklılar da getirilebilir. ayvanlar munistir, masumdur; cana yakındır, can yoldaşıdır. Yardım görmeli, bakılmalıdır; beslenmeli, sevilmelidir. Başkentimiz bir “hayvan cenneti” değil. O yüzden hemşehriler için bir cehennem olabiliyor. Çünkü sokaklarımızda, yeni açıklamalara göre, 100 bin başıboş hayvan dolaşmakta... 100 bin başıboş hayvan: Herhalde her biri bakımsız, aç, yorgun, kızgın... Özellikle köpekleri taşa tutanlar, sopayla dövenler, tekmeleyenler var. Kötü durumda yaşamaya mahkum köpekler, çok azgın ve saldırgan olabiliyor. İnsanlara, çoğu zaman çocuklara, belki de bu yüzden, havlamakla, sataşmakla kalmıyorlar, hırsla, hınçla diş geçiriyorlar. “Cumhuriyet” dâhil, birkaç gazetenin bildirdiğine göre, Çankaya, İncesu, Yüzüncü Yıl, Birlik, Yıldız, Dikmen, Balgat’ta ve Etlik Kardeşler, Yeni Mahalle’de tek tek ya da sürü hâlinde dolaşan köpekler varmış... Yetişkinlere ve çocuklara saldırdıkları oluyormuş... Çocuklar o kadar korkuyormuş ki bazıları okula gitmek için evden çıkamıyormuş. Geceleyin, köpek havlamaları yüzünden uyuyamayanlar varmış, korkuyla uyananlar. Köpekler sadakatle korudukları gibi, saldırganlıkla korkutabilirler. On binlerce başıboş köpeğe hâkim olamayan bir kentin belediyesinde affedilmez bir ihmal var demektir. Üstelik, bakımsız köpekler, toplum sağlığı için yaman bir tehdit. Bunların başında elbette kuduz geliyor. Kuduzun en büyük tehlikesi, salgına yol açabilmesidir. İnsanları insanlıktan çıkardığı az görülmemiştir. Sokak hayvanları, kene, pire, parazit, bağırsak kurdu gibi iğrenç tehlikeleri de topluma bulaştırabiliyor. Başkentimizi başıboş köpeklerden ve başka tehlikeli yaratıklardan nasıl koruyacağız, kurtaracağız? KokardaKokar Y azın... Güz başlarken... Ramazan’da... gece gündüz, başkentimizin birçok sokaklarında, kavşaklarında, parklarında, oyun yerlerinde, alanlarında, havuzlarında, bahçelerinde ağır, pis, iğrenç kokular var arasıra... Nedenleri? Durgun sular, sıcak altındaki dereler, hayvan pislikleri, açık ve bozuk kanalizasyonlar, atıksular, kaldırılmayan çöpler, sorumsuz fabrikalar ve başka tesisler... Yeryüzündeki en pis başkent değiliz ama, uygar olmaya özenen bir ülke için başkentinin canevinde ve pek çok yerinde ve çevresinde bu kadar iğrenç koku affedilmez bir ilkelliktir. 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle