Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 217 / 29 Ağustos 2008 ÇÖK Camisi Projesini Kim Çizdi, Kim Seçti? D Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com urup dururken “cami” konusunda yazmak da nereden çıktı demeyin! Bu yazı, “mimarlık sanatı” ile din ilişkisi, dinsel bazı “saplantı”ların mimarlık sanatına Türkiye’de nasıl yansıdığı üzerinedir. Geçenlerde Hürriyet refîkimizin Ankara ekinde, başkente yapılması planlanan yeni bir cami ile ilgili haberi okuyunca, bu yazıyı yazmak, bazı soruları gündeme getirmek “farz” oldu. Haberde, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın artık Ankara’da ihtiyacı karşılamadığını düşündüğü Kocatepe Camisi’ne alternatif, VIP hizmetinin de verileceği yeni bir cami için düğmeye bastığı” bildiriliyordu. Bilgiler, haberde “projenin başındaki isim” olarak tanıtılan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er’den alınmıştı. Ama, bir “sanat yapısı” olması gereken ve 16 Ekim’de temeli atılacağı bildirilen caminin mimarının kim olduğu, projenin nasıl elde edildiği hakkında en ufak bir bilgi kırıntısı bile yoktu! Camiyi Eskişehir Yolu üzerindeki Diyanet İşleri Başkanlığı ile Atatürk Hastanesi arasındaki alana “Diyanet vakıflarından biri” olarak bilinen “Dini ve Sosyal Hizmet Vakfı”nın yaptıracağı belirtiliyordu. Uzun uzun, Diyanet yöneticilerinin nasıl tünelden geçerek camiye ulaşacağı, ÇÖK (VIP’in Türkçesi Çok Önemli Kişi) konuklar için nasıl özel abdest yerleri bulunacağı anlatılıyordu. Ortaya maket çıktığına ve temel birkaç ay içinde atılacağına göre proje hazır demekti. Kim yapmıştı ve nasıl yaptırılmıştı? Ulusal yarışma niye açılmadı? Bu tür yapılar için uluslararası veya en azından “ulusal” bir yarışma açılması gerekir. Bu tür sanat yapılarına imza atmak tüm Türk mimarlarının hedefidir, hayalidir. Proje, “davet” yöntemiyle sipâriş verilen birkaç mi marın yapıtları arasından “diyanetçiler tarafından beğenilme” ölçütüyle seçildiyse, davet edilen mimarların ve projeleri “beğenenlerin” de kim olduğu açıklanmalıdır. Bu isimlerin hiç ortaya çıkarılmaması, hem topluma, hem de müelliflere ve seçicilere saygısızlıktır! Bir dönem, şef Gürer Aykal’ın önerisiyle Turgut Özal’ın Almanya’daki bir konser salonunun aynısını yaptırtmaya onay verdiğini ama Mimarlar Odası’nın yaman bir savaşımla, bu konuda bir ulusal proje yarışması açılmasını sağladığını anımsıyorum. Hoş, proje yarışmasıyla elde edilen projeyi yıllardır “siyasetçi”ler uygulatmayarak, temel çukurundan öteye geçirmeyerek mimarlar ve salon bekleyen dinleyiciden rövanşı aldılar! Daha “adı belli olmayan”, gazete haberinde “VIP Protokol” gibi tanımlamalara yer verilen cami, maketinden gördüğümüz kadarıyla “kubbe”li... Zaten nedense, bizim Diyanet’imizde ve “dinci” kesimde bir “kubbe” takıntısı var. Kubbesi bulunmayan veya kubbe stilize edilerek tasarlanmış cami projelerine bir kulp takıp karşı çıkıyorlar. Gördükleri birbiriyle kesişen her doğruya, ya da mimarların “T” cetvelini andıran her biçime “Haç” diye saldırıyorlar! Son dedikodu en ilginci! Mimar Umut İnan’ın projesiyle Başbakanlık yapılmak üzere inşa edilen, sonra TOBB’a satılan eski devlet yapısı “ikiz kuleler”in üst bölümlerindeki simetrik biçim “haç”a benziyormuş! Sanırım TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu gülüp geçiyordur ama bu tür “yakıştırma”lara ciddi anlamda inanan ve rahatsız olanlar var! mazanlarda İslamî kitap fuarı, Ankara’nın en büyük camisi... Dalokay tasarımı İslamabad’da yaşıyor Dalokay’ın cami konusundaki bunca araştırması, emeği ise boşa gitmedi. Suudi Kralı Faysal’ın Pakistan halkına hediye etmek istediği cami için açılan “uluslararası” yarışmaya, Kocatepe’deki düşüncesini daha da geliştirirek ve binanın yapılacağı yerin arkadaki dağlık coğrafyasıyla ilişkilendirerek yaptığı projeyle katıldı. 17 ülkeden gelen 43 proje arasında birinciliği elde etti. Bu kez kabuk çatı yerine çadır tipi çatıyı arkadaki sıradağlarla görsel olarak ilişkilendirerek uygulamıştı. Pakistan’a iki kez gittim. Birincisinde uzaktan gördük ve camiyi ziyaret etme olanağı bulamadık. Ama ikincisinde gittik, gördük, inceledik, huşu içinde dua ettik ve hayıflanarak böyle çağdaş bir sanat yapısını Türkiye’de yaptırtmayanları anımsadık. Bakın Dalokay, projesiyle ilgili yaptığı değerlendirmenin bir bölümünde ne diyordu: “İslamiyet, mâbet formunu tayin etmemiştir. Her toplum ve sanatçısı cami mekânını ve ve formunu kendi din anlayışları, toplum ve çevre koşulları içerisinde ele almıştır. Cami mekânlarının tarihî gelişimi, teknolojik imkânlar ve İslam dinindeki Tanrı kavramı, ele aldığımız bu ulu mâbedin mekân anlayışını çizmiştir.” Dalokay ışıklar içinde yatadursun, aradan yıllar geçtikten sonra, onun Kocatepe projesinin neredeyse aynısı ama kabuk yerine bu biçimin üzerine kubbe yerleştirilmişi “ÇÖK Camisi” maketini görünce anımsadıklarımız bunlar oldu. Mimarlık sanatının dinsel yapılara yansıtılabilmesi veya yansıtılmasının istenmemesi konusuna önümüzdeki haftalarda yeniden değineceğiz. Kubbe takıntısı Kubbe konusundaki takıntının bir örneği de Batkent’te yaşanmıştı. Murat Karayalçın’ın açtığı yarışmayı kazanan mimar Özgür Ecevit’in Batıkent Camisi projesini, Melih Gökçek’in seçimi kazanınca yaptırtmadığını anımsıyorum. Daha önceki yıllarda ise rahmetli Vedat Dalokay’ın o güzelim Kocatepe Camisi projesinin iptal edilerek yerine “Osmanlı mukallidi” bugünkü Kocatepe Camisi’nin yapılışını da hiç unutmuyoruz. Kocatepe Camisi’nin “fikir babası” rahmetli İsmet İnönü’dür. Daha ikinci Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da otururken, “Ankara Yenişehir’de Bir Cami Yaptırma Cemiyeti”ni 1944’te kurdurtmuş, yapıma dair esaslar da bakanlar kurulunca bir yönetmeliğe bağlanmıştı. 1960 İhtilali sonrasında ise kuruculuğunu Halkevleri Başkanı Ahmet Yıldız’la Rahmi Koç’un yaptığı “Devrim Diyanet Sitesi Yaptırma Derneği”nin öncülüğünde Kocatepe Camisi’nin temelleri 1962 yılındaVedat Dalokay ile Nejat Tekelioğlu’nun çağdaş, kubbeyi stilize eden, minareleri füzeyi anımsatan projesi üzerine atıldı. Ama Osmanlı mimarisinin aynen devamını ve klasik kubbe isteyenler yeniden yarışma açtırdılar. 1967 yılında Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’in çizdiği projeye göre bugünkü caminin yapımına başlandı. Günümüzde altı market, üstü ra 18