Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 TEMMUZ 2008 CUMA AFSAD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özer ile fotoğraf Benim karanlık odam DUNYA NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başkentin havasını 30 yıldır soluyor, her köşesinden farklı kareler, o karelerde farklı yaşanmışlıklar, anılar, duygular ve düşünceler not düşüyor tarihe fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) Yönetim Kurulu Üyesi olan sanatçı, bundan birkaç yıl öncesine kadar “sevmiyorum” dediği başkente, hazırladığı bir fotoğraf belgeseli sonrası kendi deyimiyle “aşık olmuş.” Fotoğraf çekmeyi, “yaşamın türküsünü söylemek” olarak gören, “Fotoğrafla kurulan ilişki,yaşadığının kanıtıdır” diyen Özer ile fotoğraf sanatı ve Ankara’da fotoğrafçı olmak üzerine konuştuk: Üyesi olduğunuz AFSAD’ın amaçları ve etkinlikleri hakkında bilgi verir misiniz? AFSAD’ın yönetim kurulu üyeliğini sürdürmekteyim. AFSAD otuz yıllık geçmişe sahip bir kitle örgütüdür ve tema olarak iki temel işlevi gerçekleştiriyor. Birincisi; fotoğraf severlere yönelik fotoğraf eğitimlerini gerçekleştirmek, ikincisi ise; fotoğraf konulu söyleşiler, paneller, sergiler düzenlemek. Böylece fotoğrafın toplumsal bilince dönüşmesini sağlamak gibi bir tüzük amacı da bulunmakta. AFSAD bünyesinde oluşan birden çok ve çeşitli alanlara ilişkin atölyeler var. Bunlar; doğa atölyesi, kuş atölyesi, belgesel fotoğraf atölyesi gibi bu atölyelerde yükselen bir örgütlenme mevcuttur. Burada temel eğitimini alan arkadaşlar fotoğrafçılığı bir üst düzeyde yürütmeyi amaçladıkları takdirde bu atölyelerden birinde devam edebilirler. AFSAD kurucuları arasında Sinan Çetin, Kemal Cengizkan ve Fikret Otyam da yer alıyordu... Doğru fakat artık Sinan Çetin’in derneğimizle bir ilişkisi yok. Fikret Otyam da ilk yönetim kurulu başkanlarından birisiydi. Önemli fotoğrafçılar olmalarının yanı sıra AFSAD’ın kurumsal kimliğinin oluşmasına gerçekten emek veren insanlardı. Fotoğrafçılığa olan ilginiz ne zaman başladı? Bir öyküsü var mı? Benim fotoğrafçılık öyküm politik tercihtir. Fotoğraf hayatımda hep vardı. Çocukluğumda da fotoğrafla bir ilişkim vardı. Jüpiter bir makinam vardı. Elimde inşaat metresi ile uzaklıkları ölçerek oynardım, oyuncaktı o zamanlar. Üniversite yıllarında fotoğraftan para kazandığım çok oldu. Siyasal Bilimler’de okurken 7885 yılları arasında düğün salonlarında fotoğraf çekiyordum. 12 Eylül’ün birçok kötü anısının yanı sıra bana yaptığı bir iyilikti bu. Çünkü cezaevinden çıktıktan sonra bizi var eden tüm araçlar elimizden alınmıştı. Her şeyin yasaklı olduğu, herkesin yalnızlaştığı dönemdir 80’li yıllar. Arkadaşların ya kayıp ya cezaevinde ya da yurtdışında... Tabii insan kavgasını sürdürmek istiyor bir şekilde. Öyle bir araç bulmalısın ki senin adına konuşsun ve söylesin. O buhranlı zamanlarda şöyle bir şey okuduğumu hatırlıyorum: “İyi bir görüntü, binlerce sözcüğün anlattığından çok daha fazlasını anlatır.” Bu halen kullandığım bir sözdür. Böylece fotoğraf çekmeye karar verdim. “Madem ki ben bu sisteme karşı mücadele edeceğim, o zaman ben susmalıyım, fotoğraflarım konuşmalı” diyerek, fotoğraf çekmeye karar verdim ve fotoğrafın diliyle anlatmak istedim. Fotoğrafı politik yönden kullanmaya başladığımda, tabii çok fazla bir şey bilmiyordum... Kaşımızı gözümüzü yara yara, bizden öncekilere sora sora öğrendim. O halde fotoğraflarınızda toplumcu gerçekçilik daha ön planda yer alıyor... Evet öyle. Çünkü ben kendimi böyle ifade ediyorum. Ben kendime “sınıf belgeselcisi” demeyi tercih ediyorum. Kendimi bir sınıfa ait hissediyorum. Sınıf aydını olduğumu düşünüyo A rum. Bu yüzden toplumcu gerçekçilik tanımı doğru. Ankara’nın kentsel yapısı ve coğrafi konumu, istediğiniz kareleri yakalamanızı sağlıyor mu? Edebiyattan bir örnek verirsek; Monteigne diyor ki: “Bir insanda bütün insanlığın halleri vardır.” Bu söze değiştirerek katılmak isterim; “Bütün insanlarda, yalnızca bizden olan insanların halleri vardır.” Bütün insanlığın halleri bana uymaz, ben bizden olan insanların hallerini tercih ederim. Ankara’da o kadar keskin yaşam tarzları vardır ki; on dakika ötesinde kale ve Bentderesi’nde liğme liğme yoksulluk kokarken, on dakika sonra Kızılay’a geldiğinizde bambaşka bir hayatla karşılaşırsınız. Doğal olarak toplumsal çatışmaların ve çelişkilerin bu kadar keskin olduğu bir yerde, fotoğraf çekmek çok kolay bir olaydır. Önemli olan neden fotoğraf çektiğiniz ve neyi anlatmak istediğiniz. Kızılay’ın ortasında bile buna uygun fotoğraf bulmak mümkündür. Çünkü oturduğunuz yerde fotoğraf çekemezsiniz. Hatta bir fotoğrafçının şöyle bir tanımı vardır: “Bazı fotoğrafçıların dünyası karanlık odalarıdır, bazılarının karanlık odaları ise dünyalarıdır” ben ise ikinci guruba dahilim. Bütün dünya benim için karanlık bir odadır. Ben otuz yıldır Ankara’dayım ve son birkaç yıla kadar Ankara’yı sevmeyen bir insandım. Ankara mecburiyetlerin kentidir. Öğrencisinizdir ve kalırsınız ya da devlet kurumları ile ilgili bir işiniz vardır. Ankara’da kaldığım için kendime kızardım. Bundan birkaç sene önce İnşaat Mühendisleri Ankara Şubesi benden Ankara üzerine görsel bir çalışma istedi. Ankara fotoğrafları çekmeye başladım ama önce şunu söylemeliyim ki bir kent asla fotoğraflanamaz. Çünkü insanlar, biçimler ve yüzler çok çabuk değişirler. İki sonsuz değişken içerisinde zaman ve ışık böylece kent milyonlarca kez biçim değiştirir. Yaşanan tüm gerçek961 yılında Artvin’in Yusufeli ilçesinde doğdu. Ankara Üniliklerin hayata bıraktığı derin izler varversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden medır ve bu izleri bulabilmektir önemli zun olan Özer, sendikalarda Eğitim Uzmanlığı ve Basın Daolan. Biz de izleri takip ettik ve Ankanışmanlığı yaptı. 1988 yılında fotoğrafçılığa yönelen sanatçı, serra’nın 5 bin yıllık tarihine Hititlerden gi salonlarında, sokaklarda, üniversitelerde, varoşlarda, cezabu yana Ankara öyküsü hazırladım; evlerinde, fabrikalarda sergiler açtı. Yurtiçinde başlayan sergi sonra Ankara’ya aşık oldum. Önemli serüveni, sonraki yıllarda sınırları aşarak, yurtdışına taşındı. olan Ankara’da neyi çekeceğimiz... MEHMET ÖZER KİMDİR? 1 4