Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 234/26 Aralık 2008 ANKARA ANKARA Talât HALMAN AKKARA Belediyenin Bedeli yanılgıya dayanmaktadır. Yapılan işlerin yararları ve zararları denk düşüyor denebilir. “Protokol yolu”, Gökçek zamanında ve onun yönetimi tarafından gerçekleştirilmiş ama, yurtdışından, özellikle AB ülkelerinden, başkente gelecek devlet adamlarının ve diplomatların beğenmesini isteyen iktidarın arzusu ve ısrarıyla yapılmıştır. Türkiye AB adaylığına gönül vermiş olmasaydı, belki de Gökçek bu yolu yaptırmayacaktı. Ankara kavşaklarındaki düzenlemelerin, geçitlerin çoğu, birer yanlış uygulamadır. Seçim yatırımları olarak dağıtılan düşük kaliteli kömür, ısıtırken zehir de saçıyor. “Cumhuriyet Ankara”nın geçen sayısında şehir plancısı Eser Atak, Gökçek’in bilançosunu, uzman gözüyle, rasyonel ölçeklerle sınayıp değerlendirdi. Atak’ın hazırladığı bilanço, Ankaralıların yüreğini karartan açıklamalarla doludur. Basit bir özet bile başkentin ne büyük G ökçek hanedanının 15 yılı, 2009 Mart’ının sonunda tamamlanacak. Siyasette ve belediye işlerinde bilanço yapmak, çetele tutmak çetin bir iştir. En kötü işlemiş olan sistemlerde bile, bazı başarılar, gerçekleştirilmiş yapılar ve yapıtlar gösterilebilir. Hiçbir şey yapmamış olan bir belediye yok gibidir. Özellikle değerlendirilen süre 15 yıl ise, belediyenin eseri olarak görülen kimi işler aslında devlet ya da başka kaynaklar ve iktidar odakları tarafından sağlanmışsa. Bir belediye bilançosu, ancak şu soruların cevaplarıyla çıkarılabilir: Yapılan işler yeterli ve yararlı mıdır? Maliyeti âdil, kullanımı başarılı, ömrü yeterince uzun sayılabilir mi? Alternatif yaklaşımlar ve yapılar düşünülmüş müydü? Bir iş yapılırken kente bazı zararlar verilmiş midir? Kaynaklar doğru projelere yöneltilmiş midir? Kısa süreli ya da kısmî çözümler için sürekli ve uzun vâdeli hizmetler göz ardı edilmiş olabilir mi? Yasadışı işlemler, yolsuzluk, rüşvet, suistimal söz konusu mudur? Estetik değerlere, güvenliğe, yaşam ilkelerine gereken önem ve özen verilmiş midir? 15 yıla yakın Ankara Anakent Belediye Başkanlığı’nı kayıtsız şartsız yürüten Melih Gökçek hakkında bilanço çıkarılırken, beğenen ve öven kitle, birkaç örnek üzerinde duruyor: “Havaalanından kent merkezine giden ‘protokol yolu’, Gökçek’in eseri değil mi?” “Kavşakları, üstgeçitleri Gökçek yönetimi yarattı.” “Yoksullara bedava kömür dağıtılması, büyük bir bağış, bir hayır hizmetidir.” Oysa, Gökçek taraftarlarının her iddiası bir bakıma, haklı, doğru, “sureti haktan” görünse de hiç değilse kısmen sorunlara sürüklendiğinin kanıtı. Nâzım Planı, 1990’dan sonraki yıllarda bozulduğu, akılcı ilkeler uygulanmadığı için, kent yanlış gelişmiş, aşırı yayılmıştır. Otomobilin egemenliği, hava kirliliğine, ulaşım sorunlarına, tarım arazilerinin asıl işlevlerinden uzaklaşmasına yol açtı. Vadiler ve yeşil kuşaklar katledildi. Gökkuşağı, Samanyolu gibi ucubeler, Eskişehir yolundaki demir yığını halinde cansız bir kültür merkezi yaratıldı. Ulus ve çevresi berbat edildi ve öyle kaldı. Gecekondular yerine inşa edilen yüksek apartmanlar, zevksiz üsluplardadır, sosyal hizmetlerden yoksundur. Kızılay yenilenememiştir. Kaçak yapılara olanak sağlayan tahsisler ve uygulamalar, kente zarar vermektedir. Bayındır Barajı, Çubuk Barajı gölleri ile Mogan ve Eymir göllerinin çevresi, bu yüzden, tehdit altındadır. Atak, temel sorunları, somut örneklerle, ürkütücü bir liste olarak sıralıyor. Ortaya çıkan manzara, bir belediye fiyaskosudur. Gökçek yönetiminde on beş yılda, on beş fiyasko doğdu. Yeryüzünde başka berbat belediyeler ve içler acısı başkentler var elbette. Ankara’dan beter olanlar da az değil. Gel gör ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme idealinin sadece simgesi değil, dinamosu olması istenen ve beklenen Ankara, bir hezimet örneği mi olacaktı? 15 Gökçek yılı, Ankara için bir haksızlık olmuştur. Birtakım işler, binalar, yollar yapıldı elbette. Herhangi bir belediye bu kadarını yapardı nasıl olsa. Aynı kaynaklarla (bunca borç yükü altına girmeksizin) daha neler, neler gerçekleştirilebilirdi. Ankaramız, temiz hava ve su, güzel mimari, sağlıklı yaşam, kent kültürü, elverişli ulaşım, halkçı yönetim, çağdaş hizmetler bakımından dünyanın en başarılı başkentlerinden biri olabilirdi. 15 yılı heba ettik. Ankaralılar, farkında olsalar da olmasalar da, 15 yıllık Gökçek Belediyesi için ve o yüzden çok ağır bir bedel ödemediler mi? AST E llialtmış yıldır nice talihsizlikler yaşayan başkentimizin, nadir bir talihi, 46 yıldır yaratıcılığını sürdüren Ankara Sanat Tiyatrosu’dur. Devlet Tiyatrolarımızın “siyasal sakıncalar” yüzünden oynayamayacağı pek çok güçlü piyesi AST büyük bir cesaretle sahneledi. AST olmasa Ankara’nın tiyatro kültürü değerli birkaç boyuttan yoksun kalacaktı. 46 yıl sanat hizmeti, candan alkışlanmalıdır – nasıl onca yıl AST’ın mükemmel oyunlarını ayakta alkışladıysak... Yollarda TV yayınları aassubun tarihi, çok eskilere dayanıyor. İnsanlığın başına ilkin ne zaman bela olduğunu saptamak zor ama, Bizans’ın gericilerinin vebali büyük olmuştur, bunu biliyoruz. İnsan tasvirinin yasaklanması, Bizanslı din adamlarının başının altından çıkmış, resim ve heykel sanatlarına yaman darbeler indirmiştir. Bizans’ı bağnazlığa ve sanat düşmanlığına yöneltmekte “günah”ı büyük olanlardan biri, M.S. 407 yılında, yani bundan T Yobazlığın ilham kaynağı 1600 yıl önce ölen Aziz Hırisoston’dur. Özgür düşüncelere, serbest vicdana, sanatların haysiyetine karşı çıkan bu amansız “mutaassıp”, Konstantinopolis Baş Patriğiydi, dolayısıyla muazzam nüfuz sahibiydi. Kitaplarında yer alan sözleri arasında şu yargılar yer almıştır: “Bizlere ıstırap verilmesindeki amaç, günahlardan arındırılmamızdır. Kötülüğü gerçeklere uygun olarak dile getirmek bile suçtur. Zengin adam, hırsızdır. Zina işleyene merhamet göstermek olmaz, hor görülmelidir o, alaya alınmalıdır, çünkü kadından daha ahmaktır, hem de fâhişedir. Kahkaha belki günah değildir ama, günaha götürür. Tiyatroda vakit geçirmek, zina ile taşkınlık ve murdarlık ile sonuçlanır.” Herhalde dünyada böyle düşünenler kalmamıştır artık. 1600 yılda çok ilerledik, öyle değil mi? aşkentin birkaç anacaddesinde ve “baba” alanında azman ekranlar var. Bir araçla ya da yayan geçiyorsanız oralardan, ister istemez gözünüzü alıyor, dikkatinizi çekiyor bu koskocaman, renkli, canlı görüntüler. Ulus meydanında iki tane dev ekran... TV’lerden yayınlar aktarıyor, reklamlar sunuyorlar. Fesüphanallah. Otomobiller, otobüsler, kamyonlar, servisler akın akın geçiyor o kavşaklardan. Sürücülerin gözü takılınca ekranlar tam bir tehlike kaynağı oluyor. Hele trafiğin yoğun olduğu zamanlarda. Yayalar için, alanlarda ve anacaddelerde hele üstköprü ve altköprü yoksa karşıdan karşıya geçerken ekrana bakmak, netameli bir iş. Yanlardan ne geliyor, önde arkada ne var, ona dikkat etmez de başını yukarı kaldırıp ekrandaki görüntüleri izlemeye kalkarsa, vay yayanın hâline! Yollardaki, alanlardaki TV yayınları, kaç kazaya, ölüme veya yaralanmaya neden oldu, böyle istatistikler var mı, varsa açıklanıyor mu? Bana sorarsanız dev ekranlar, bir an önce kaldırılmalı. B 19