05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 234/26 Aralık 2008 Genetik Yapısı Değiştirilmiş Ürünlerdeki Çarpıtmalar ve Gerçekler ? Turhan ÇAKAR inlerce yıldan beri insanoğlunun doğal yollarla elde ettiği, kendi biyolojik yapısına uygun olan tarımsal ürünlerin genetik yapısıyla oynanarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş ürünler 1996 yılından beri üretici firmalarca dünyaya ve Türkiye’ye satılmaktadır. GDO (Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizma) teknolojisine sahip olan firmalar ile firmaların savunuculuğunu ve sözlüğünü yapan birtakım bilim adamları ve bazı bürokratlar bilimsellik kisvesi altında bu ürünleri birçok soruna çözüm getirecek bir kurtarıcı gibi sunmaya çalışmaktadırlar. GDO’lar hakkında ileri sürülen iddialar şunlardır: “GDO’lar dünyadaki açlık için tek çözümdür. GDO’lar ile konvansiyonel (GDO özelliği taşımayan) ve organik ürünlerin birlikte ekilebilmesi mümkündür. GDO’lu bitkilerden yabani akrabalarına gen kaçışı olmaz. GDO’lu bitkilerin biyoçeşitlilik üzerine olumsuz etkileri yoktur. GDO’lu ürünler küçük çiftçiler için iyi bir alternatiftir. GDO’lar kontrol ve izlenebilirlik sayesinde istenmeyen ürünlere karışmazlar. GDO’lu ürünlerin toprak ve çevreye zararları yoktur. GDO’lu ürünler organik ve konvansiyonel ürünlere göre daha verimlidirler. GDO’lu ürünlerde daha az pestisit (tarım ilacı) kullanılmaktadır.” Gerçekten ileri sürülen bu iddialar (çarpıtmalar) gerçekleşti mi? Bunlara aşağıda tek tek yanıt verilecektir. B Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı GDO’lardaki gerçekler getirmedi: GDO’lu ürünlerin, ticari olarak ekilip dikilmesinin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına ve GDO’lu ekim alanları 102 milyon hektara çıkmış (2006) olmasına rağmen, bu ürünlerin açlığa çare olmadıkları görülmüştür. Dünyada gıda azlığı değil, adil dağıtım olmamasından kaynaklanan fazlalığı söz konusudur. Uluslararası tekellerin faaliyetinin merkezi haline gelen gelişmiş ülkelerde, özellikle buğday, mısır, soya, pirinç gibi dünya gıda tüketiminin önemli bir kısmını oluşturan gıda maddelerinde büyük bir üretim fazlası vardır. I Birlikte Ekilebilirlik mümkün değildir Özellikle tozlaşma dönemlerinde böcek ve rüzgâr aracılığıyla taşınan polenler GDO’lu ise organik ya da konvansiyonel bitkilerde genetik bulaşmaya neden olabileceğinden GDO’lu ürünlerle organik ya da konvansiyonel ürünlerin birlikte ekilmeleri mümkün değildir. Aksi takdirde, konvansiyonel ve organik ürünlerin genetik yapıları bozularak özellikleri kaybolmaktadır. I GDO’lu bitkilerden yabani akrabalarına gen kaçışları gerçekleşmiştir: 2005 yılı temmuz ayında İngiliz hükümeti genetiği değişmiş bir süper yabani otun (superweed) varlığını duyurmuştur. İngiliz hükümetinin denetlediği, GDO’lu Yağlık Kanola denemelerinde keşfedilen “yabani I GDO’lar dünyadaki açlık sorununa çözüm ot”un, Yabani Hardal (Sinapis arvensis) ile tozlaşmadan, gen kaçışından oluştuğu tesbit edilmiştir. Yağlık Kanola (Kolza) ile yabani hardalın tozlaşmasının ve gen bulaşmasının olmayacağı yönündeki bilimsel varsayımların geçersiz olduğunu ispatlayan bu olaya, İngiltere’de ilk defa rastlanmaktaydı. I GDO’lu bitkilerin biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkileri vardır: Ülkemizde 3 bini endemik olmak üzere, neredeyse Avrupa kıtasına yakın bir sayıda, tesbit edilebilmiş 11 bin civarında bitki çeşidi vardır. Biyolojik çeşitlilik, ülkelerin yeraltı, yerüstü kaynakları ya da tarihsel kültürel varlıkları kadar zengin, önemli ve korunması gerekli kaynaklarıdır. GDO’lu kültür bitkilerinden yabani akrabalara gen kaçışları olduğu takdirde, ki bunun olabileceği kanıtlanmıştır, ülkelerin biyolojik çeşitlilikleri çok büyük risk altına girecektir. Keza GDO’lu endüstriyel bitkilerin ekimlerinin ve yayılımlarının artmaya devam etmesi halinde ülkelerin genetik kaynakları da yavaş yavaş kaybolacak, ülkelere özgü yerel tohumlar ortadan kalkacaktır. I GDO’lu ürünlerin küçük çiftçiler üzerinde yıkıcı etkisi vardır: “Üçüncü dünya ülkeleri çiftçileri nezdinde biyoteknolojik ürünler küçük ölçekli üreticilerin ihracatını düşürecektir. Örneğin –Madagaskar’daki vanilya üreten 70 bin çiftçi Texas’da biyoteknoloji laboratuvarında geliştirilen vanilya nedeniyle iflas edebilmektedir. Keza dünya şeker pazarının yüzde 10’unu elinde tutan biyoteknoloji şirketlerinin ürettiği düşük fiyatlı nişasta bazlı şekerler sayesinde, üçüncü dünya ülkelerindeki yüzbinlerce şeker pancarı üreticisi üretimin dışına çıkabilmektedir. 1998’den itibaren üçüncü dünya ülkelerindeki yaklaşık on milyon şeker üreticisi laboratuvarda üretilen tatlandırıcıların dünya pazarını istila etmesiyle geçim kaynaklarını kaybetmeye başlamışlardır.Unilever’in klonlanmış hurma yağı, hurma yağı üretiminde baskın hale geldiğinde, Senegal’de yerfıstığı , Filipinler’de hindistan cevizinden yapılan yağ üretimlerine talep azalacak, dolayısıyla bunlarla geçimlerini sağlayan çiftçilerin durumu gittikçe kötüleşecektir. GDO’lu ürünlerin yaygınlaşması ile üçüncü dünya ülkelerini bekleyen tehlikeler çevresel riskler oluşturması ve kırsal kalkınma önünde bir engel oluşturması ile beraber, geleneksel tarımı ve onun yerel genetik çeşitliliğini de ölüme mahkum edecek olmasıdır.” (Altieri, M.A. l998). I GDO’lu ürünlerin toprak ve çevreye zararları vardır: Arjantin’de çoğunluğu GDO’lu olan yoğun soya ekimi, topraklardan çok fazla miktarda besin maddesinin sömürülmesine neden olmaktadır. Kesintisiz bir biçimde yapılan soya tarımı nedeniyle topraktan tahmini olarak 1 milyon ton azot ve 227 bin ton fosfor sömürülmektedir ve bunun ticari gübrelerle ikamesinin bedeli de 910 milyon dolara tekabül etmektedir. Latin Amerika’daki bazı nehir havzalarında tesbit edilen azot ve fosfor düzeyinin artışı yoğun soya tarımında kullanılan ticari gübrelerle bağlantılandırılmaktadır. GDO’lu ürünler organik ve konvansiyonel ürünlere göre daha verimli değildir ÜRÜN verimine bakılacak olursa Brezilya’da transgenik soyanın yıllar itibariyla ortalama veriminin 230 kilogramdan 260 kilogram/dekara yükseldiği ama konvansiyonel çeşitlerden yüzde 6 daha az verime sahip olduğu tesbit edilmiştir. Pleiotropik etki denilen yani yüksek sıcaklık nedeniyle sapların çatladığı ve su stresinin görüldüğü dönemlerde transgenik soyada konvansiyonele göre yüzde 25’e yakın ürün kayıpları görülmüştür. Aşırı kuraklık yaşanan 2004/2005 sezonunda Rio Grande do Sul bölgesinde transgenik soyada yüzde 72 ürün kaybı olmuş ve bu da ihracatta tahmini rakamla yüzde 95’lik bir azalmaya yol açmıştır. I GDO’lu Ürünlerde Daha Az Pestisit ( Tarım İlacı ) Kullanılır iddiası gerçekleşmemiştir: GDO’lu tohumların ticari olarak satışının başladığı 1996’dan itibaren ilk 3 yıl, bu ürünlerin pestisit kullanımını 13 bin tona yakın bir miktarda azalttığı saptanmıştır. Ancak son 3 yıl içinde, gen aktarımlı bitkilerin üretim alanlarındaki pestisit kullanım artışı 36 bin tondan fazladır. 2003 Kasım ayındaki bir çalışma raporunda, ABD’deki transgenik mısır, soya ve pamukta geçmiş yıllara göre daha fazla pestisit kullanıldığı bildirilmektedir. Yukarıdaki yazıyı Ekoloji Kolektifi ve GDO’ya Hayır Platformu yöneticilerinden olan sevgili dostum Ziraat Yüksek Mühendisi Arca Atay’ın bana gönderdiği yazıdan hazırladım. Kendisine çok teşekkür ederim. T ük e t i c i H a k l a r ı D e r n e ğ i / TE L: 4 2 5 1 5 2 9 4 1 7 9 3 3 4 4 1 9 3 7 7 4 / t h d@ t u k e t i c i h a k l a r i . o r g. t r w w w . t uk e t i c i h a k l a r i . or g. t r 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle