05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 230/28 Kasım 2008 Şef Francesc Prat'a kutlama Basel’de “YeniMüzik” Ödülleri: AyşeÖnderve BerkantGençkal B Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com azı bilgilere rastlantı sonucu ulaşılabiliyor! Ekimde Selim Doğru’nun “Şeytanın Günlüğü” başlıklı yapıtının prömiyeri için gittiğim Eskişehir’de genç bestecimiz Berkant Gençkal’a rastlamasaydım, İsviçre’de düzenlenen bir “yeni müzik” yarışmasını Berkant ile Ayşe Önder’in kazandıklarından ve yapıtlarının Basel’de seslendirileceğinden haberim bile olmayacaktı! Biraz araştırınca, Cumhurbaşkanlarının himayesinde, Basel merkezli olarak çeşitli kentleri kapsayacak biçimde düzenen “Culturescape” başlıklı festivalde bu yıl Türkiye’nin konuk ülke olarak yer aldığını, çeşitli sanat gruplarının programa katıldığını, bu çerçevede bir de “yeni müzik beste yarışması”nın düzenlendiğini öğrendim. Kimilerinizin “Müziğin de eskisiyenisi olur mu, müzik müziktir” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Müziği “Değişik ton ve şiddetteki sesleri, kulağa hoş gelecek şekilde dizme sanatı” diye tanımlayabiliriz. Burada getireceğimiz “Nasıl” sorusu, müziğin niteliğine de belirleyici bir ışık tutabilir. “Yeni müzik”, daha çok 20. yüzyıl ve sonrasındaki besteleri, çalışmaları, denemeleri kapsayan bir genel nitelendirme. Yeni yerine “çağdaş” nitelendirmesi de kullanılabiliyor. Yeni müziğin yapısını daha çok çağımızın gerçekleri etkiliyor, bestecileri yönlendiriyor. Finansal sıkıntılar, büyük orkestraların yaşamasındaki zorluklar, müzisyenleri küçük topluluklara yöneltiyor. Eskinin “oda müziği” yerine, artık orta boy salonlarda değişik bileşimdeki topluluklarca icra edilen, daha akademik, düşündürücü, sadece dünyayı değil, uzayı ve metafizik kavramları da kapsayan sesleri de içeren “yeni müzik” türüne bir yönelim var. Seçilen veya müzik aracılığıyla tartışılan temaları da, dünyamızı kasıp kavuran savaşlar, çevre felaketleri, küresel ısınma gibi genel konular veya bunların ayrıntıları oluşturabiliyor. Yeni müzik denildiğinde İlhan Usmanbaş, Hasan Uçarsu, Özkan Manav, Mehmet Nemutlu, Meliha Doğuduyal, Turgut Pöğün, Sıdıka Özdil, Selim Doğru, Tolga Zafer ÖzAyşe ÖnderBerkant Gençkal demir, Fazlı Orhun Orhon, Uğraş Durmuş, Evrim Demirel, Yiğit Kolat, Gökçe Altay, Mehmet Can Özer gibi adlar geliyor akla. Özellikle Türkiye’deki eğitimlerinden sonra yüksek lisans için Hollanda ve Almanya’yı seçenlerin, bu ülkelerin yeni müzikteki gelişkin konumu nedeniyle hayli ilerlemiş oldukları gözleniyor. Basel’de düzenlenen 35 yaşaltı yeni müzik beste yarışmasında, katılımcılara 12 dakikayı geçmeyecek ve flüt, klarnet, saksofon, trompet, trombon, akordiyon, viyola, keman, viyolonsel ve kontrabas için müzik bestelemeleri istenmiş. Yarışmaya yedisi Türkiye’den, dördü İsviçre’den toplam on bir beste gönderilmiş. Bu yapıtları, aynı zamanda Basel Müzik Yüksek Okulu’nda hocalık yapan Roland Moser, Michael Kunkel, Jürg Henneberger ve Marcus Weiss’dan oluşan jüri değerlendirerek Berkant Gençkal’ın “A Song from the Cave of Eternity / Ölümsüzlük Mağarasından Şarkı” başlıklı bestesini üçüncülük, Ayşe Önder’in “Zikir” başlıklı parçasını birincilik ödülüne değer bulmuş. Jürg Henneberger yeni müzik alanında önemli bir isim, geçen hafta İstanbul’da da bir konser veren Ensemble Phoenix Basel’in de kurucusu ve genel sanat yönetmeni. Salon Alman mimarisinden izler taşıyor Konser, Basel’in Almanlar tarafından inşa edilmiş “Badisher Bahnhof” garında, yeni müzik etkinlikleri düzenlenen “Gare du Nord” adlı salonundaydı. Yeni müzik dediysek sanmayın ki, salon modern çizgiler taşıyordu! Hafif “ardeko” çizgilerle, eski Alman mimarisinin özelliklerini taşıyan bu salonda, yeri geldiğinde bir dörtlü Bach, Beethoven seslendiriyor, çoğu kez de genç topluluklar yeni müzik dinletileri veriyordu. Dinleti öncesi, festival başkanı Jurriaan Cooiman kısa bir bilgilendirmeyle birlikte jüriye, şefe ve icracılara teşekkür konuşması yaptı. Bir “dünya prömiyeri” olmasına karşın ne kıyafetlerde, ne davranış biçimlerinde “resmiyet” vardı! Ama samimiyeti, insan sevgisini hissedebiliyordunuz. çekten başarıyla seslendirdi. İki Türk bestecinin yapıtlarının gördüğü ilgi ve dinleyicinin alkışları, Türkiye’nin uygar yüzünün, evrensel sanata katkısının en azından salonu dolduranlarca algılandığının işareti gibiydi. Dinleti sonunda, iki bestecimize “mütevazi” para ödülleri ve sertifikaları verilirken, “Bakalım bu iki yapıtın, Türkiye’de bizim icracılarımız tarafından seslendirilmesine ne zaman tanık olabileceğiz” diye düşünmekten kendimi alamadım. Ayşe Önder’i ilk kez 1998’de Eczacıbaşı Beste Yarışması’nda üçüncü olduğunda duymuş, 2000 yılında British Council Yılın Genç Müzisyeni Orkestral Kompozisyon Yarışması’nda hem ikincilik, hem dördüncülük ödülünü aldığında da tanımıştım. Lise ve üniversite döneminde Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Necil Kazım Akses’in öğrencisi olabilmeye yetişmiş, İlhan Baran ve Ertuğrul Bayraktarkatal’la çalışma olanağı bulmuştu. Kültür Bakanlığı Beste Yarışması’nda da iki ödül birden kazandı, ABD’ye gitti, Hartt Müzik Okulu’nda doktora çalışması yaptı, Hollanda’da Rotterdam Konservatuvarı’nda Theo Loevendie gibi önemli bir isimle çalıştı. Şimdi HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı’nda hocalık yapıyor. Berkant Gençkal’la ise ilk kez 2006’da “Trakia Süit” adlı orkestra yapıtı, Eczacıbaşı Beste Yarışması’nı kazandığında İzmir’de yüzyüze gelmiştim. 2002’de ikincilik aldığı yarışmayı bu kez kazanmıştı. Bir Balkan Türkü olan Berkant, Bilkent mezunu, yüksek lisansını ise Rotterdam Konservatuvarı’nda yaptı. Halen Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda hocalık yapıyor. Hani, politikacıları gülmece yoluyla eleştirmek için, onlara atfedilen bir vaat cümlesi vardır, “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” diye! Bu iki bestecimizin de, bugüne kadar yaptıkları, olumlu anlamda yapacaklarının teminatı sayılmalıdır. Her iki bestecimizin de, yazdıklarını seslendirme olanakları tanınırsa, siparişler verilirse, daha önemli, anlamlı yapıtlar besteleyeceklerine inanıyorum. Türkiye’nin uygar yüzü Önce Berkant Gençkal’ın “Ölümsüzlük Mağarasından Şarkı”sı seslendirildi Francesc Prat şefliğindeki toplulukça... Birkaç yerde Balkan ve Anadolu ezgileri hissedilse de, hayli sert, öfkeli bir parçaydı bu... Ardından Ayşe Önder’in “Zikir”i geldi. Adına bakıp tümüyle mistik bir yapıt sanmayın, parça belki de barışçıl düşüncenin bestecinin aklından hiç çıkmadığının ve tekrarlandığının ifadesiydi. Yer yer mistikromantik çağrışımlar yaptırıyordu. Akordiyonu yaylı ve üflemeli sazlar arasında bir denge ve geçiş aracı olarak kullanmıştı. Özellikle parçanın sonuna yakın yaylılarla flüt arasındaki karşılıklı konuşma ve sönüş hayli etkileyiciydi. Basel’e gelerek yüksek lisans yapan Rus, Japon, İspanyol, Alman, Fransız müzisyenlerden oluşan topluluk, seslendirilmesi zor ve büyük dikkat isteyen iki yapıtı, şef Francesc Prat’ın açık ve yapıtlara sadık yorumuyla, ger J. Cooiman veJ Henneberger Ayşe Önder'i kutluyor 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle