26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Beppe Grillo, ilginç protestolarıyla gündeme geldi. İtalya’da Beş Yıldız Hareketi’nin 2013 seçimlerinden ikinci parti olarak çıkması, hareketin üyesi eski komedyen Beppe Grillo’nun, ülke siyasetine ilk kez soktuğu küfürlü nutuklar sayesinde oldu diyenler de var... Sözel şiddetin zirve hali Yeni retoriğimiz: Bağırta bağırta, kanırta kanırta KP’nin Zeynep Gül Yılmaz adlı milletvekilinin “Bağırta bağırta Akdeniz ABelediyesi’ni aldık, dınların bir kısmı takındıkları erkek tavırlarından ötürü “erkek gibi kadın” denmesinden memnunluk duyuyor. Aklıma kadın zevklerinden uzak yaşamayı sevdiğini belirterek kanırta kanırta da büyükşehri alaca “Erkek gibi kadınım” diyen sunuğız” sözlerinin yakışıksızlığı konu cu Simge Fıstıkoğlu geldi örneğin. sunda kuşku yok. Hanımefendinin Eminim kendisi de memnun kalmataraftarı bol olduğunu gayet iyi bil mıştır ama yıllarca Fatma Girik’ten diği eril ifadeleri amacına ulaşmış “erkek Fatma” diye söz edildi. Sigörünüyor. En azından bugüne ka nemamızın en güzel kadınlarından dar hiçbir icraatına tanık olmadığım olan Girik erkek tavırlarına sahip bendeniz varlığından haberdar ola olduğundan değil, filmlerinde gebildim, az şey değil. nellikle “dürüst, direngen, haksızlıNormal bir ülkede demokratik ğa itiraz eden kadın” karakterlerini mücadele yöntemlerini sıfırlayan canlandırdığından böyle adlandırılbu ifadeler bir suç itirafı olarak ka dı. Bu saydığım özelliklerin bir erbul edilir, dolayısıyla kelamın sahi kekte olduğuna inanmışlığın tuhaf binin bu “bağırtma, kanırtma” işi bir yansımasıydı bu. ni nasıl yapacağı soruşturulurdu. “Bağırta bağırta, kanırta kanırta” Olmadı tabii ki. Mesele şu: Bu eril ifadesi sözel şiddetin zirve hali, tardil ya da daha yerintışmayalım. Çok açık ki de bir tanımla “vulgar hanımefendi demokraBİ DÜNYA İNSAN ifade” zaman zaman tik mücadele kültürügerçekten işe yarıyor. ne uzak. Bunu açık etDemokrasi literatürümekten de çekinmiyor. ne uygunsuzluğunun Aslında kullandığı ifada bir önemi yok. Budede, ülkede demokranu mesele yapmıyotik mücadele koşullarıruz artık. nın kalmadığı, rakipleİŞE YARIYOR Dilin siyasi alanda, giderek bireylerin kaMUSTAFA K. ERDEMOL re her türlü çullanmanın doğal olduğu itirafları da gizli. Cümlenin gerisinin ilk sarf edilenrar almalarında hayli lere uygun olması geetkisi var malum. Kürekiyor. “Bağırta bağırfür ya da en hafifiyle kaba ifadelerin siyasi mesajlara dahil edilmesi alıcı tarafınVulgar dilin getirisi vardır. En ta, kanırta kanırta”nın ardından ilkeli, karşıtlarına saygılı, kurallara uygun bir yarış ifadedan sandığımız gibi çok da olumsuz karşılanmıyor. Küfür edenazından ifade si gelmez, gelemez. Hanımefendi kendisi hakkında suç duyurusunlerin, kaba dil kullananların genelde karşısındakinde güven/saygı uyandırmadığı doğsahibinin varlığından haberdar da da bulunmuş belli ki. O kadar gaza gelmiş ki farkında değil. Bu ifadeyi kullanma ru tabii ama örneğin İtalya’da Beş Yıldız oluruz. cüretinden sonra “sözlerinin çarpıtıldığını” Hareketi’nin 2013 sesöyleme korkaklığı ülçimlerinden ikinci parkede hâlâ mevcut “etik ti olarak çıkması, hareketin üyesi bariyerlerin” zayıf da olsa varlığını eski komedyen Beppe Grillo’nun, gösteriyor. Buradan bir memnuniülke siyasetine ilk kez soktuğu kü yet ya da teselli bulunabilir. Bu kafürlü nutuklar sayesinde oldu didarına bile muhtacız ne yazık ki. yenler de var. Küfür, saldırgan dürtüyü ifade eder. İNTİKAM ÇIĞLIĞI Politikacı, küfrü, kaba “düşüncelerini” Nasıl bir haksızlığa uğradığı duydile getirdiği retorik bir araca dönüş gusu varsa “intikam” çığlığına getürür sıklıkla. Hanımefendinin yap rek duymuş bu AKP’li milletvekili. tığı da bu zaten. Siyasette vulgar dil Her türlü mekanizmanın elinde topüzerine hayli araştırma var. Vaktiy landığı bir siyasi gücün mensubu le okudum bir şeyler. Bu dile başvu olarak haksızlığa uğradığına kimran politikacının derdi, “sıradan in seyi inandıramaz ama o çok meşsan” olarak görülmenin avantajlı ol hur “mağdur” olma hissiyatı bunduğuna inanması. larda ziyadesiyle mevcut. OyuncaAKP’li milletvekili bunu gağı elinden alındığında ancak bir çoyet iyi biliyor. Halktan görünmecuk öfke duyar yaşıtlarına. Seçim, yi onun kapalı, grup içi kalması ge bunların elinden alınan bir oyuncak reken en bayağı ifade tarzını kulbelli ki. lanmak sanıyor. Bunun bir biçimKaybettiği Haziran 2015 genel de “dobralık” sanıldığı da olur ta seçimleri ile Mart 2019 İstanbul bii. Alıcısı bol ifade tarzı derken Belediyesi seçimlerini tekrarlayan, kastettiğim budur. Ona buna küilkinde “bağırta bağırta, kanırta kafür eden Filipinler Devlet Başkanırta” yeniden “kazanan”, ikincisinnı Duterte’nin küfürlerine bayılıde kimsenin öyle bir niyeti olmayor seçmeni. Rusya Devlet Başkanı makla beraber “bağırta bağırta, kaVladimir Putin de, Gürcistan’la ya nırta kanırta” seçim kaybettirilen şanan kriz sırasında dönemin Gür bir iktidarın mensubu olarak dayancistan Devlet Başkanı Mihail Saa dığı bir tarz var hanımefendinin. kaşvili için “Onu hayalarından asa Çok yazık tabii. cağım” dediğinde bayıldı Rus seçKavrayacak. İnanmadıkları demenin çoğu. mokraside zaferin de yenilginin de MEMNUN KADINLAR VAR doğal olduğunu mutlaka öğrenecek. Şiddet dolu ifadelerinin muhatabı Zeynep Gül Yılmaz adlı milletolan biz seçmenler de mutlaka kavekilinin daha çok erkeklerin kul zanacağız her türlü seçimi. landığı vulgar dile başvurusu onu Bağırta bağırta değil, karşılıklı hemcinslerinden ayırıyor. Tabii, ka güle oynaya hem de. 18 NİSAN 2021 Fransa’da yaşayan Sedef Ecer, Le Monde’a makale yazdı Umutsuzluğu reddediyorum EMRAH KOLUKISA Uzun yıllardır Fransa’da yaşayan yazar Sedef Ecer nisan ayı başlarında Le Monde gazetesine bir makale yazdı. İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından geçersiz sayılması üzerine kaleme aldığı bu makalede bir kadın olarak yaşadığı derin hayal kırıklığını anlatıyordu Ecer. Mail yoluyla söyleşi yaptığımız Ecer hukuğun, eğitimin ve laikliğin önemini vurguluyor. Sedef Ecer adını duymuşsunuzdur muhakkak. Az çok edebiyatla, tiyatroyla ilgiliyseniz ya kendisiyle ilgili bir habere rastlamışsınızdır ya da yazdığı bir makaleyi okumuşsunuzdur ya da hatta belki kaleme aldığı bir oyunu veya oyuncu olarak rol aldığı bir filmini (Yeşilçam'ın çocuk yıldızıydı bir zamanlar) izlemişsinizdir. Uzun yıllardır Fransa’da yaşayan ve üretimlerini büyük ölçüde orada sürdüren Sedef Ecer’in şu sıralar Fransızca yazdığı ilk romanı basıldı. “Tresor National” (Ulusal Hazine) adlı roman henüz dilimize çevrilmedi ama Fransa’da uyandırdığı yankılar bir hayli olumlu ve kendisinden öğrendiğimize göre Türkçesi de basılacak muhtemelen. Öte yandan Sedef Ecer her daim Türkiye’yi yakından takip etmeye devam ediyor ve sanatçı duyarlığıyla yaşananları yorumlamaktan çekinmiyor. En son Le Monde gazetesinde yayımlanan makalesinde olduğu gibi... Makalede Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının kendisinde yarattığı büyük hayal kırıklığını dile getiren Ecer’e mail yoluyla ulaştık ve aklımızdaki soruları yönelttik. u Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının Fransa kamuoyu üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu gözlemlediniz? İnsanlar şaşırdı mı, yoksa Erdoğan’ın böyle bir karar verebileceğini bekliyorlar mıydı? Sanıyorum artık Türkiye’den her şey bekleniyor... Hiçbir rasyonel ve hukuki tarafı olmayan kararların bir gecede alınabildiğini son yıllarda birçok kez gördük maalesef. Sedef Ecer u Geçenlerde Le Monde’da çıkan yazınıza ne gibi tepkiler aldınız? Fransa’dan ve Türkiye’den? İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı beni çok sarstı. Tercih ettiğim bir şey olmasa da bu tip makaleler belki işe yarayabilir diye düşündüm. Birçok kişiden mesaj geldi. Sanatçı, siyasetçi, gazeteci, akademisyen... Tanıdık ve tanımadık. Aslında bu “angaje” yazar etiketi hiç bayıldığım bir şey değil. Sanatçıların her konuda ille de görüş bildirmesi, davet edildiğim radyotv programlarında veya edebi sohbetlerde konunun ille dönüp dolaşıp Türkiye’nin siyasi durumuna gelmesi zaten beni sinirlendiren bir durum. Edebiyat konuşmak için gittiğiniz bir yerde muhakkak birisi çıkıp ancak bir siyaset bilimcinin cevap verebileceği bir soru soruveriyor ve sizden “Ortadoğu’daki büyük acıları” anlatmanız bekleniyor. Sanki Avrupa’nın ya da ABD’nin hali çok iyiymiş gibi. u Fransa özelinde Türkiye’nin günün birinde AB’ye gireceğine inanılıyor mu sizce, yoksa tam tersi bir düşünce mi hâkim? Bu fikre çok yaklaşılmıştı ama uzaklaşalı maalesef çok oldu, köprülerin altından çok sular aktı ve çok kirli sular aktı... Ülkelerin ilişkisi de neticede insan ilişkileri gibi. Birbirinizi fazla hayal kırıklığına uğratırsanız yeniden güven kazanmak güçleşiyor. Bir taraf diğer tarafı sürekli hor görürse alınganlık saldırganlığa dönüşüyor. Karşılıklı şantaj üzerine kurulmuş bir ilişki ne kadar sağlıklı olabilir ki? Bugün AB açık açık Türkiye’yi bir mülteci hapishanesine dönüştürmek için sürekli para teklif ediyor, Türkiye de “Sınırları açıp insanları salarız” diye tehdit ediyor, çok utanç veriyor bu bana. Ecer’in Fransa’da Yeşilçam afişleriyle açtığı sergiden bir kare... DİVA’NIN GÖZÜNDEN u Yakın bir zaman önce basılan “Trésor National” adlı romanınız Türkiye’nin darbelerle örülü yakın tarihini bir sinema yıldızının hayatıyla paralel bir bağlamda ele alıyor... Çıkış noktam, galiba hepimizin içinde olan Yeşilçam özlemiydi. Çok renkli bir yaşam düşledim: 85 yaşında bir Diva’nın hayatı. Bu megaloman karakteri, kızının gözünden ve oynadığı önemli rollerden yola çıkarak anlattım. Lady Macbeth’ten Medea’ya, Vişne Bahçesi’nden Şoför Melahat’e, Madam Bovary’den Fıstık Gibi Maşallah’a hem dünya repertuarının büyük rollerini hem de Yeşilçam’ın eğlenceli karakterlerini oynamış, büyük aşklar yaşamış bir kadına kızının yazdığı mektup. Feminist bir karakter. Belki onunki Virginia Woolf ya da Simone de Beauvoir feminizmi değil ama aşklarını, özel hayatını, mesleğini istediği gibi yaşamış, tek başına ayakları üzerinde durmuş bir kadının hayatla ilişkisi zaten feministtir. Kadın 2016 yılında, darbe girişiminden hemen sonra belki de eski darbelerin anısıyla bir şok yaşayıp beyin kanaması geçiriyor, öleceğini biliyor. 85 yaşında, hasta yatağında, cenaze törenini bir şov gibi hazırlamakla meşgul. TÜRKIYE’DE MUHTEŞEM SIVIL TOPLUM u Fransa’da kadın hakları konusunda ne gibi kazanımlar var? (Türkiye ile karşılaştırma babında) Tabii buna LGBTİQ+ haklarını da ekleyebiliriz... Bu aşırı geniş sorunun cevabını 5 cümleye sıkıştırmak gerekirse Fransa kadınların oy verme ve banka hesabı açma hakkını Türkiye’den yıllar sonra elde etmiş bir ülke. Ama bugün, Avrupa’nın birçok eksiklikleri olsa da iki ülkeyi de içinden tanıyan bir vatandaş olarak Fransa’nın Türkiye’den ilerde olduğunu her gün, her alanda gözlemliyorum. Her ne kadar Türkiye’de çatır çatır savaşan, muhteşem bir sivil toplum ve bireyler varsa da politikalar ve resmi kurumlar bu akıma karşı işlediği sürece kadınların ve LGBTİQ+ bireylerin en temel hakları, toplumda gördükleri kabul ve şans eşitliği açısından ilerlemek çok zor. SANATA GÜVEN IM VAR u Yurt dışında yaşayan ama Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden bir yazar, bir sanatçı olarak sizce Türkiye geri dönülmez bir yola mı girdi? Mesela laiklik artık tamamen kaybedilmiş gibi mi görünüyor? “Geri dönülmez” diyerek umudumu kaybetmeyi reddediyorum. Demokrasiye inancım, gençlere, kadınlara, bilime, sanata güvenim sonsuz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle