16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19AĞUSTOS 2018, PAZAR SAYFA 5 Güncel TAYFUN ATAY Mezat yerinden hipermarkette kredi kartına 9 taksit imkânlı kurbanlıklara değişen Bayram İlahi pazarlıktan ilahi akrabalığa Kurban İbadete bir ‘tık’ yeter! Kurban, insan toplumsallığının en asli ilkelerinden “karşılıklılık” ile güçlü titreşimler içeren bir pratik: “Ben sana veriyorum, sen de bana ver…” Bu çerçevede kurban, doğaüstü varlıktan bir şey istemek, ona bir şeyler verip karşılık beklemek, yani “pazarlık” amaçlı bir ritüel olarak karşımızdadır. Kurban, ilk varlık vergisidir!.. Dalga geçmiyorum. Eski Ahit’te (Tevrat) kurban karşılığında kullanılan sözcüklerden biri olan “minha”, vergi ya da bağış anlamına geliyor. Halkbilimci/etnolog hocamız, merhum Prof. Sedat Veyis Örnek’in hâlâ aşılamamış abide eserinde “hak kurbanı” olarak kategorize edilen ve dünyanın en küçük ölçekli (“ilkel” denilen) topluluklarından en karmaşık örgütlenme düzeyine sahip (“gelişmiş” denilen) toplumlarına kadar karşımıza çıkan pratiğin özü bu... Bir kimsenin elde ettiği ilk ürün, bitkisel ya da hayvansal, mesela ilk doğan kuzu ya da hasat edilmiş ilk buğday demeti, onu “göndererek” insanı yaşatan, doyuran, koruyan, kollayan, gözeten “Yüce Yaratıcı”nın hakkıdır. Öyle ki bazen bu doğaüstü yüce “yönetici” ile doğal/dünyevi yöneticinin bağlaşıklığını da düşündürecek şekilde ilk elde edilen ürünün şef, kral, rahip ya da “rahipkral”, yani toplumda önemli bir yere sahip lider konumundaki kişilere sunulduğu da görülür. O halde, garibanın kendisini hükmü altında tutup yaşattığı inanç ve kanaatinde olduğu fizik ya da metafizik güce, bu yaşa(t)ma karşılığında ödediği “varlık vergisi”dir Kurban… Tabii ki bu, insan toplumsallığının en asli, temel, önemli ve aşılamaz ilkelerinden “karşılıklılık” (reciprocity) ile güçlü titreşimler içeren bir pratik: “Ben sana veriyorum, sen de bana ver”… İşte bu çerçevede kurban, doğaüstü varlıktan bir şey istemek ve verdiklerinden dolayı ona teşekkür etmek ya da ona bir şeyler verip karşılık beklemek, yani bir bakıma “pazarlık” amaçlı bir ritüel olarak karşımızdadır. ‘Allah ile akraba’ Doğudan batıya, kuzeyden güneye irili ufaklı tüm kültür ve medeniyetlerde dünden bugüne karşımızdaki kurban ibadetinin yalnızca bir yönüdür elbette bu… Kurban, “Yaratıcı”ya yakınlık, onunla bağ kurmak amacıyla da kesilir. İbrahim Peygamber’in gözünü kırpmadan oğlunu kesecekken gökten indirilen koçla İsmail’in “ikame edilmesi”, işte böylesi “yaratıcıya yakınlaşma” amaçlı kurbana girer. Bu anlamda kurban, “Allah ile akraba” olmaktır. Nitekim Arapça “kurban” sözcüğüne kök oluşturan “krb”, aynı zamanda “akraba” sözcüğüne de doğuş verir. İnanç malum, ölen, Allah’a gidecektir. O halde kendilerinden olan yahut kendilerine ait bir varlığa ölümü “tattırıp” onu Allah’a ulaştıranlar, dolaylı olarak Allah ile “akrabalık” ilişkisi kurmuş olurlar. Dahası kurban sözcüğü, “İbrahimî” üç büyük din tarafından ortaklaşa kullanılır. Yahudilikte kurban karşılığı olarak başta vurguladığımız “minha”nın yanı sıra “yaklaştıran/yakın kılan” anlamına gelen “gorban” da kullanılır. Kurban sözcüğü Hristiyanlıkta da kullanımda ve birazdan örneklenecek. Ama önce “Kurban”la ilgili tarihsel bir başka husus üzerinde duralım. Katilmaktul arasında kurban Üç büyük tektanrıcı semavî dinin (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) kurban ibadetini tarihsel olarak, yukarıda mevzubahis ettiğimiz üzere İbrahim Peygamber’e kadar geriye götürdükleri söylenir. İslam’da da kurban, Cahiliye döneminde Arap kabilelerinde mevcut uygulamalardan arındırılarak İbrahim’in pratiğinden uyarlanmıştır denilebilir. Gel gelelim Tevrat, İncil ve Kur’an’ın birbiriyle “süreklilik içinde değişme” arz eden içeriklerine bakıldığında Kurban’ın bu dinlerin “insanlık hikayesi”nin ta en başına tarihlendiğini kaydetmek gerekir. Kurban, yeryüzünde ilk katil ve maktulün ortaya çıkışına vesile olmuş bir pratiktir. İnsanlık, bu üç dine göre, “kardeş katli” ile başladı. Âdem ile Havva’nın ilk iki oğlundan çiftçilik yapan Kabil, küçük kardeşi, çoban Habil’i kıskandığı için öldürdü. Ayrıca işin içinde toprak (otlaktarla) kavgası da “kız davası” da var gibi gözükmektedir. Mesele çok çetrefilli, alengirli, netameli olduğu için Kur’an gayet üstü örtük geçiyor, ama Tevrat’ta detaylıca anlatılmakta. Bunu özetleyelim!.. İbrahim Peygamber’in gözünü kırpmadan oğlunu kesecekken, Tanrı tarafından gökten indirilen koçla İsmail’in ikame edilmesi, üç büyük semavi dinin kurban inanç ve pratiğinin temelini oluşturur. Kurbanın hakemliği! Havva Ana, ilk oğlu Kabil’i bir ikiz kız kardeş, Aklima ile birlikte doğurdu. Ardından Habil’i de yine bir ikiz kız kardeş, Lebuda ile doğurdu. Tabii insanlığın çoğalması için “evlilik” şart ve kardeşler birbiri ile evlenecek (ensest konusuna burada hiç girmeyelim, bir başka uzun ve çetrefilli hikâye!). Sadece ikiz kardeş evliliği yasak insanlığın bu başlangıç aşamasında. O yüzden Kabil, Habil’in ikizi Lebuda ile; Habil de Kabil’in ikizi Aklima ile evlenecek. Allah böyle emretti. Amma velâkin Aklima güzel, Lebuda çirkin ve Kabil, “ikizimi vermem de vermem” diyor. İşte size insanlık tarihinde ilk “kız davası”!.. Âdem Baba ne yapsın, çözümü “Yukarı” havale etti ve oğullarından Allah’a birer kurban sunmalarını, hangisininki kabul olursa Aklima’yı onun almasını önerdi. Oğlanlar kabul dedi. Habil bir besili koç, süt ve yağ sundu kurban olarak. Kabil de bir tutam buğday… Ve gökten bir ateş geldi, Habil’in kurbanını yuttu, Kabil’inkine ise dokunmadı. Bu sonuç hiçbir şeyi çözmedi, Kabil nezdinde “kız davası”na bir de kıskançlık eklendi; Allah nasıl Habil’i daha çok severdi?!.. Ötesini biliyorsunuz, uzatmayalım, yerimiz daralıyor. Kabil vurdu taşı Habil’in kafasına, onu ölürdü, Aklima’yı aldı kaçtı, lanetlenmişlerden oldu. ‘İlk Günah’ın kurbanı İsa Sedat Veyis Hoca ile başladık, onunla bitirelim! O, dört kurban pratiği kategorize etmekte ve bunların üçüne değindik (istek, teşekkür, “vergi”). Dördüncüsünden de İsa Peygamber üzerinden bahsedelim!.. Bir de “kefaret”, yani af dilemek ya da bağışlanmak için kesilen kurbanlar var. Buna en temel örnek de İsa’nın, insanın Tanrı’ya “İlk (orijinal/atasal) Günah”ı için bir “geri ödeme” olarak kendisini kurban etmesi… Bilindiği gibi “İlk Günah”, Havva’nın (Şeytan dolayımlı) kışkırtması ile Âdem’in “yasak meyve”yi yiyerek Tanrı’nın emrini çiğnemesi… Ve Hrıstiyan inancına göre İsa, bu günahın kefareti olarak kendini kurban etmiştir. O yüzden Süryanicede “Kurbana”, Hristiyan Komünyon (EkmekŞarap) ayini için kullanılan sözcüktür. Bu ayin, İsa’nın havarileri ile birlikte yediği ve kendi kanının, insanların bu doğuştan gelen günahının bağışlanması için döküldüğünü söylediği “Son Yemek”te (The Last Supper) ekmeğin onun bedenini, şarabın da kanını simgelediği inancından çıkış bulur. Dolayısıyla İsa’nın haç üzerinde ölümü, “TanrıBaba”sına kavuşmak üzere kendini kurban etmesidir. İsa, Hristiyanlıkta sadece “Mesih” değil, aynı zamanda ilk ve son “Kurban”dır da… Kurban, insana ayna İşte böyle… Kurban deyip geçmeyin, altını kazıyın bu ilahi pratiğin, “insani” olan her şey tüm çıplaklığı, zafiyeti, kiripası ile karşınıza çıkıyor: İstek, arzu, tutku, hırs, kıskançlık, pazarlık, pişmanlık, korunmak, kollanmak, ayrıcalık peşinde koşmak, borç ödeme, af dileme, vergi… Hayatınızda ne varsa kurban etinin tadında, tuzunda, yağında, suyunda bulunmakta! İyi bayramlar!.. Yararlanılan kaynaklar: S. V. Örnek, 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yay., 1971; T. Atay, Din Hayattan Çıkar, İletişim Yay. 2016; TDV İslam Ansiklopedisi, “Kurban” (A. Güç) ve “İslam’da Kurban” (A. Bardakoğlu) maddeleri. memetcan demİray İslamı tanıtmak ve sevdirmek için kullanılan cümlelerin en başında “İslam kolaylık dinidir” yer alır. Elbette bu kolaylıktan kastedilen, şeriat hükümleriyle yönetilen Müslüman ülkelerin katı uygulamaları değil, dinin kişisel ve kitlesel pratiği olan ibadet sahnesidir. Yaz aylarında 22 saati bulan İzlanda’daki oruç süresini bir yana bırakırsak, hakikaten doğru bir tezdir bu… Hem bedensel ibadetler olan oruç ve namaz, hem de mâli farzlar olan hac ve zekât, iman sahibi kullara muhtelif esneklikler sunar. Bu konuda, mezheplere göre değişmekle birlikte; “seferi namazı”, “kaza orucu”, ekonomik gücü yetmeyenin hacdan muaf tutulması gibi birçok örnek sıralanabilir. Ama bunlardan hiçbiri, internete girip “tek tıkla” kurban kestirmek kadar büyük bir “kolaylık” olamaz! Üstelik kredi kartına 9 taksit imkânıyla!.. Hemen sepete ekle! “Harca! Harca! Ne olursa olsun, yine harca!” ilkesinin hüküm sürdüğü dünyamızda kapitalizmin son kurbanını bizzat Kurban Bayramı gelenekleri olarak tespit etmek mümkün! Bayram öncesi gidilen kurbanlık pazarının yerini çoktan internetteki hipermarketlerin web siteleri aldı bile! Üstelik burada satıcıyla uzun uzadıya el sıkışarak kıran kırana bir pazarlığa girmeye hacet de yok! Zira büyük rekabet içerisindeki hipermarketlerin sadakat kartlarına sahipseniz, 100 TL’ye varan indirimler anında sizleri bekliyor! Tek yapmanız gereken, üyelik numaranızı, kredi kartı bilgilerinizi girmek ve tabii satın alacağınız “ürün”ü belirlemek… Evet, “Karaman Koç”un kıbleye dönük olarak kesilen bir canlı olmaktan çıkıp “sepete eklenen bir ürün” haline dönüştüğü, yepyeni bir ibadet ekranı burası… ‘Vekâlet’ten ‘sipariş’e… Duruma “kent” penceresinden bakıldığında, marketten kurban siparişinin olumlu noktaları yok değil. Öyle ya, sokakta kovalanan boğa görmekten, hayvanların otoyol kenarında eziyet çektiğine tanık olmaktan, İstanbul Boğazı’nı her bayram kan kızılı fotoğraflamaktansa, marketten kurban siparişi son derece hijyenik ve görece daha insani bir yöntem. Özellikle de hali vakti yerinde olan fakat kurban peşinde koşacak gücü, enerjisi bulunmayanlar, örneğin yaşlılar için… Mamafih internetten kurban ibadeti, artık sadece “seküler kesim”in başvurduğu bir yol değil! Sanal ortamda karşımıza çıkan çok sayıda İslami hayır kuruluşu, “vekâlet” adı altında geleneksel dindarların da kurbanını kesmeye talip! Bir diğer deyişle kapitalizm, kurban pazarını mutaassıp mahalleye de kurmuş durumda!.. Kızılay’dan Türkiye Diyanet Vakfı’na, İsmailağa Camiası’ndan en adı sanı duyulmamışına kadar onlarca dernek ve kuruluş, 450 TL’den başlayan “hisse bedeli”yle kurban kesmek ve sevabı dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi Müslümanlara ulaştırmak için Google’da hazır bekliyor! Hatta içlerinde Avustralya Doları üzerinden bağış toplayan, etleri konteynerlere yükleyip Endonezya’ya götürenler bile var! Sonucu da SMS ile hemencecik bildiriyorlar! Tek yapmanız gereken, kurbanlık hayvanın “modelini” seçip “sepete eklemek”, kredi Kızılay’dan Türkiye Diyanet Vakfı’na, İsmailağa Camiası’ndan en adı sanı duyulmamışına kadar onlarca dernek ve kuruluş, kurban kesmek ve sevabı ihtiyaç sahibi Müslümanlara ulaştırmak için Google’da hazır bekliyor! Kurban kestirmek isteyenler için Avustralya Doları üzerinden bağış toplayıp etleri Endonezya’ya götürenler bile var! kartı bilgilerinizi girmek ve “vekâlet”in “sipariş”e dönüştüğü bu ekranı görünce “ödeme yap” düğmesine basmak! Tanıdık geldi mi? Herkesin itikadı kendine… Kısacası, farz olmasa bile “vacip” ya da “sünnet” kabul edilen kurban, milyonlarca liranın (yoksa Avustralya Doları mı demeliydik?!) döndüğü bir sektör günümüzde… İslam’ın doğuşundan itibaren ticareti merkez alan yapısı açısından bunda sorun yok. Kaldı ki “Türkiye’nin en nüfuzlu tarikatı” haline gelen Diyanet bile kredi kartıyla kurban alımına cevaz veriyor! Elbette taksitleri zamanında ödeyerek faiz günahına (!) bulaşmamak kaydıyla! Yani herkes, “kolaylık çağı”na dünden razı. Yıllar önce bir araştırma işi için bankaları geziyor, güncel faizleri not ediyordum. O vesileyle yolum İslami bankalardan birine düşmüştü. Aceleyle girdiğim şubede görevliye “Dolar faiziniz yüzde kaç” diye sormuş ve tatlı sert tonla, “Bizde faiz yok, kâr payı var!” cevabı almıştım. Tabii hiç bozuntuya vermeden, “Aa, tabii, kâr payınız kaç peki” diye diyaloğa devam ettiğimi hatırlıyorum. Sonrasında kim kimi kandırıyor diye düşünmüştüm hep. Ne görevli beni “faiz yok” diye kandırabildi, ne de “Kâr payınız kaç” diye sorarken ben onu!.. Dinibütün bankacı, haşa yaratanını kandırmaya çalışmayacağına göre, bu sorunun cevabını “inanan”la “inancı” arasında bırakmak en iyisiydi! Son kertede “laiklik” de zaten bu değil miydi? Kaz gelecek yerden… Çok uzak çağlara, kabile toplumlarına kadar uzanan bir inanç pratiği; çeşitli biçimlerde hep var olmuş bir gelenek “kurban”… Temel amacı “yüce bir varlığa” değerli bir armağan verme olan kurban, kimi zaman bir doğal afeti önlemek ya da gerçekleşen bir adak için şükran sunmak, bazen de günümüzdeki gibi sırf “sevap kazanmak” için; ama her koşulda “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığıyla, bir karşılık, çıkar bekleyerek yapılagelmiş bir ibadet… “Yüce varlığa” en değerli armağan ne olabilir sorusunun cevabı ise çoğunlukla “hayat”, yani kan ve “can” olmuş. Kurumsallaşmış bir örneği Sâbiîlik’te karşımıza çıkan (*) kurban ritüelinde, çeşitli hayvanların yanı sıra ağustos ayında doğan ilk çocuğun en büyük tanrı için kesildiği biliniyor. Yani sistematik biçimde insan kurban etmek, tarihte yakın zamana kadar rastlanan bir “ibadet” şekliydi. Sonrası malum… Bu “vahşi” geleneğin büyük ölçüde nihayete ermesinde dönüm noktası, İslam peygamberlerinden İbrahim’in oğluyla yaşadığı rivayet edilen sınav olmuştu. Önce Tevrat (Tekvin 22) ve sonra benzer biçimde Kuran’da (Saffat 100 – 110) geçen İbrahim peygamber anlatısı, “Gökten inen koç” sayesinde kurban ibadetine günümüzdeki şeklini verdi. * Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları 1, Kaynak Yayınları, 1996, s. 96. Hipermarket indirimleri, internette bağış toplayan ‘hayır kuruluşları’ ve kredi kartına 9 taksit imkânıyla “İslam kolaylık dinidir” mottosunun ete kemiğe (!) bürünmüş hali: Kurban Bayramı… C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle