01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hİlal Bebek 19AĞUSTOS 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Tatil ve turizm İsveçli yazar Orvar Löfgren tatil hakkında şöyle yazıyor: “Tatil beldeleri özgür olma, çalışmadan, kaygılardan, kurallardan, düzenlemelerden kurtulma yerleri olarak ortaya çıkar. Ancak bu ilgisiz görünüşün arkasında yazılı olmayan birçok kural vardır. Tatil yapma becerilerinin uzun bir tarihi vardır; her yeni tatil beldesi bize beklentiler ve umutlar, aynı zamanda değişmez rutinler ve alışkanlıklar getirir.”* Yine İsveçli yazar C. Almqvist 1840’da “turist nedir?” diye yazmış. O tarihlerde “turist” İngiltere’den alınan ve büyük bir merak uyandıran yeni bir kavramdı. Turist kimdir, nasıl turist olunur diye soruluyordu. Yeni deneyimler, hazlar ve eğlenceler arayışı içinde evden ve işten uzaklaşma isteğine dayanan yeni bir tüketim tarzı ortaya çıkıyordu. 150 yıl sonra Batı dünyasında turizm hızla büyüyen bir uğraş alanı oldu. İnsanlar tatil yapmaya para, zaman ve duygusal enerji yatırır oldular ama henüz bu ekinliklerin dünyanın en geniş endüstri alanını oluşturacağını düşünmekten uzaktılar. Çoğu zaman tüketim karşıtı bir görünümde temiz hava almak, güneşte yatmak gibi görünen şey gitgide ulaşım sistemleri, oteller, anı eşyaları ile dolu endüstri sitelerine dönüştü. Turizmin ‘halleri’ 1900’ların ortalarında toplam işgücünün yüzde 7’si (230 milyon kişi) turizmde istihdam ediliyordu. Bu ekonomik etkinlik uzun süre Batı dünyasında yoğunlaştı ama 20. yüzyılın sonlarına doğru yeni turist grupları ve yolları bütün dünyaya yayıldı. Bu sadece yeni tatil paketleri değil, aynı zamanda yeni toplumsal ve çevresel sorunlar demekti. Bu arada turizme ilişkin araştırmalar da yeni bir disiplinlerarası alan olarak belirdi; doğa turizmi, kültür turizmi, ekokültürel turizm, arkeoturizm, miras turizmi, din turizmi gibi alt alanlar ortaya çıktı. Albert Adelfelt (18541905) Plajda oynayan çocuklar, Finlandiya Turizmi çeşitli sosyal bilimler açısından inceleyen A. Holden,** turizmin tesadüfen ortaya çıkmadığını, ekonomik değişimin ve toplumsal etkenlerin sonucu olduğunu vurgulamakta. Turizmin doğduğu toplumlar gelişmiş ekonomisi olan toplumlardır, yoksul toplumlar turizme katılmaktan adeta dışlanmıştır. İklim (Akdeniz kıyıları), sanayileşme (üretim düzeyi), ulaşımda teknolojik gelişme (özellikle demiryolları) kitlelerin turizme katılmasını sağlayan etkenler olmuştur. Sosyolojik açıdan turizm, yaşamın metalaşmasının yayılması ve tüketim kültürünün bir parçası olarak yorumlanmıştır. Turizm insanların refahıyla ilişkili modern yurttaşlığın bir özelliği olarak görülse de bu yurttaşlık hakkının engellendiği ya da sınırlandığı açıktır. Parasal engeller yanında ahlaki kaygılar da söz konusudur (“turist döviz getirir, ahlak götürür” sloganında olduğu gibi). Psikolojik açıdan; kaçma, rahatlama, kendini keşfetme, çocukluğa dönüş, saygınlık, toplumsal ilişki ihtiyacından söz edilebilir. Antropolojik açıdan turizm, geleneksel toplumların dinsel deneyimlerinin yerine geçen etkinlikleri içeren seküler bir ritüel olarak görülebilir. Siyasal turizm antropolojisi de gelişmiş ülkelerin turizminin başka kültürler üzerindeki egemenliğini bir tür emperyalizm olarak görür. Ancak turizmin bir kültürü hemen ve kökünden etkileyeceğini varsaymak çok basitleştirici olur. Turizmin çevre üzerindeki olumsuz etkileri uluslararası kitle turizminin geliştiği 60’lı ve 70’li yıllarda söz konusu olmuştur. Kısacası, koylara beş yıldızlı saraylar kondurmakla iş bitmez. * O. Löfgren, On holiday: a history of vacationing, University of California Press, 2002. ** A. Holden, Tourism studies and the social sciences, Routledge, 2005. 19 Ağustos 2018 SAYI: 33 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa YönetimUygulama İLKNUR FİLİZ Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Bütün farklılıklarını istedikleri gibi savuranlara ithafen! Her yerin ötekisi Kendini bildi bileli “ötekiliği ve ötekileri” sevdi…   Bir de saçlarını Onları rüzgârda uçuşturmayı, saçlarını seven ve sevebilecek olan adamları, onları salmayı, toplamayı, ruhuyla senkronize yaşatmayı; dağıldığında toplamayı, sıkıştığında ise uçuşturmayı sevdi.  Yaşamı boyunca o da herkes gibi iyi,  kötü, güzel, çirkin, doğru, yanlış bir dolu tarife maruz kaldı. Bir dolu farklılıkla kucaklaştı, farklılıkla suçlandı, farklılıklardan ötürü taşlandı, farklılıklarından ötürü kucaklandı. Birçok zaman oldu uyuşmadı kendi nehriyle, çevresinin akıntıları. Kendi iç tarifiyle uyuşmadı, dış tarifler. “Babamın masalları” ile değil, kendi içindeki akıntılara sarılarak uyuya kalanlardandı. Farklılıklarından çekti, farklılıklarıyla yadırgandı, farklılıklarıyla dışlandı. Tüm yaratmalar da bu kanallardan akacaktı sonraları anladı.  Ayaklarının basacağı yerler, konacağı kalpler, zihninin uçuşması, yaratmalar, dönüşmeler, sevişmeler, sanki hep saçlarından akacaktı. Saçlarını savurdu İtaate programlı değildi. Hayır demek, diren (!) demek ile uyarılan haz reseptörleri vardı. Ancak kendi bulunca inanır, yıkıp kendi yapınca “benim” sayardı. Tüm direnişlerinde insan, en çok kendi duygularınca linç edilirmiş. Tam da bu nedenle, başkalarının zihinlerinde yaşayıp farklılıklarına utanç bulaştırmadı. Her utancın öfkeye, her suçluluğun da nefrete gebe olduğunu kavradığında kendisinden utanmama hakkını kullandı. Düşünceleri ve duyguları, saçları gibi saklanmadı. Boyamadı saçının beyazlarını   “Birilerinin seninle kendini yaralaması belki de sana karşı bir suçtur. İçinde bulunmak istemediğin bir savaşta seni kesici bir alet gibi kendi kollarını kesmek için kullananlar varsa sensindir kurban edilen. Her yaralı karşısında mahcup olup fail olduğunu sanma” deyip… Kendini kendi ile uzlaştırdı. Bazı yaraların onunla açılsa da onun yüzünden olmadığını, bazı yaralarınsa şifa demek olduğunu anladı. Utanmadı, kendi olmaktan… Özgür seçimleri birçok zaman mutluluk getirmedi belki. Fakat o, bir ruhun bu şekilde yavaş yavaş örüldüğünü, fikirlerle bezendiğini, başka bir şeye dönüştüğünü ve her zaman yaratmaya gebe olduğunu kavradı. Seçim yapmak, özgürleşmek, ipleri koparmak, putları yıkmak, özgürlük; mutluluk demek değildi. Olsa olsa, sancı çekmek, devrilmek, dağılmak fakat böylece yeni bir şeyi yapılandırmak ve sadece bu sancı ile hemhal olmakta çare bulmak demekti. Bazı savaşlar, mutlu olmak için değiller. İçine doğduğunuz kapta azınlık olmak, azaltılmak anlamına gelir bu ülkede. Her yerin ötekisi olarak linç edilirsiniz. Ne sahip ne de ait olma hakkı size tanınmayarak ötelenirsiniz. Kendisi gibi olmayandan korkar çünkü insan. Bu yüzden çoğu insan doğar ama daha yaratılamadan ölür. Olsa olsa belki var olmak için, belki  de olmak için verilebilirler, ama salt mutluluk için değiller. Yine de kendini doğurulmuş değil, kendisini doğuran biri gibi hissetti. Ki bu, mutluluğun çok ötesinde, belki bazen çok huzurlu olmayan ama çok çekici bir duyguyu getirdi. Saçlarını ördü, bozdu, yeniden ördü Herkesin var bir öteki hikâyesi İçine doğduğunuz kapta azınlık olmak, azaltılmak anlamına gelir bu ülkede. Her yerin ötekisi olarak linç edilirsiniz. Ne sahip ne de ait olma hakkı size tanınmayarak ötelenirsiniz. Kendisi gibi olmayandan korkar çünkü insan. Bu yüzden çoğu insan doğar ama daha yaratılamadan ölür. İnsan, kimlik ve kendilik denen şeyin taşa tuttuğu o kötü “şeytanlara” kulak vermeksizin örülemeyeceğini öğrenemeden ölür.       Kendimizi öteki üzerinden tanımlama eğiliminde değil miyiz? Hangi saf, hangi kategori, hangi etiketler ile tanımlanabiliriz, kontrast yapan ötekiler olmasa belki kocaman bir boşluk kalırdı elimize. İçimizdeki bu etiketlerden bozma daracık kabinleri yıkma işlemi, gepgeniş çatıları olan yuvaları inşa etmek demek aslında; bütün ötekileri aynı evin üyesi yapacak kadar geniş yuvaları. Aynı zaman diliminde aynı mekânda olmak, doğumdan kopup aynı ölüme yol almak, aynı kayıplardan, aynı yastan, ayrılıktan, çocukluktan, yalnızlıktan yani aynı insanlıktan mustarip olmak ve bun ca ortak dev dalganın içinde bütün bir okyanustan ayrılarak küçük bir damla kalmak…. Hepimiz bir gün bugün inanmadığına inanabilir, yanlışladığını doğru bulabilir.  Bir gün sil baştan yeni boşluklarda pişmeye durabilir, yeni binalar inşa etmek zorunda kalabiliriz. Uğruna özgürlük savaşı verdiklerimizi hata sayabilir, yanıldığımızı görüp ah vah ederek yine de idrak etmiş olduğumuza şükredebiliriz. İçerik her zaman değişebilir. Savunduklarımız değişse bile savunuş biçimlerimizin değişmemesi gerekir. Başkalarının aklını, ruhunu, yaşamını satın almama cesareti, direnebilme ve seçim yapma cesareti, bunları hangi dava uğruna kullanıyor olursanız olun her zaman değişmeyecek olan hazinenizin kendisidir. Savunulan şey, el yapımıdır. Her zaman hata payı ve her zaman kendi matriksini yaratarak sizi bir illüzyona inandırma olasılığı vardır. Fakat fonda özgürlüğünüz ve cesaretiniz öylece aynı kalabilir. Üzerindeki figürler ise duygu ve fikirler suretinde üzerinden akar, gelişir, evrim geçirir.  İnsan, kendi “öteki” tarafı ile buluşursa nefret suçuna bulaştırmaz elini. Ne zaman sınırlarına yabancı bir cisim yaklaşsa, ne zaman içindeki çiğ yanı ve şeytanı, ondan farklı olanı taşa tutmak istese… Anlayamıyorsa da en azından “Öteki”nin anasını, babasını ve üzülecek olan kızını getirir aklına.  Seven bir kalbin titrekliği ve masumiyeti ehlileştirir insanı.   Saçlarımı uzattım, dağıttım, topladım, kestim. [email protected] Yurttan Sesler Manisa, Saruhanlı’nın Tirkeş Mahallesi’nde geçen yıl ikinci bir emre kadar ölüm yasağı ilan eden, daha sonra ölüm yasağını kaldırdığını açıklayarak, mahallesinde ilk ölene çeyrek altın takacağını belirtmesiyle sosyal medyada fenomen haline gelen muhtar, mahallelerinde halen ölenin olmadığını ve altının ellerinde kaldığını söyledi. Mahallede suların akmamasından yakınan Muhtar Arslan, “Camimiz tamam, tabutumuz tamam ama köyümüzde bir yudum su yok. Abdestsiz mi gömelim cenazeleri” diye konuştu. Yurttan Sesler haftalık programına, her satırına “pardon ama neden abicim”den başka herhangi bir yorum yapmaya gerek olmayan böyle bir haberle başlamanın haklı gururunu yaşıyor! En sevdiğimiz haberler, yorumu kendinden menkul olanlar zaten… Sivas Cumhuriyet Üniversitesi için açılan kadro sınavını öğretim üyelerinin eş ve çocukları ka Nevşehir Kapadokya Havalimanı’nda, çalışmayan özel jeti pist personeli iterek çalıştırdı. zandı. Üniversite Genel Sekreteri, “Kayırma söz konusu değil, başarılı olan kazanıyor” dedi. Aslında hazır şeffaflık kavramı son yıllarda son derece trend ya, bence bu “kayırma” konusu bu çerçevede ele alınsın, her rektörün, dekanın, müdürün aile kontenjanı yasa ile koruma altına alınsın. Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi Azmi Karaveli Hal böyle olmayınca bu tarz açıklamalar parodi seviyesinde kalıyor, biz gülüp geçiyoruz ama sizin gibi konuyu rasyonel çerçeveye oturtmaya çalışanlara yazık oluyor. Nevşehir’in Gülşehir ilçesinde bulunan Kapadokya Havalimanı’nda çalışmayan özel jeti, havalimanı personeli iterek çalıştırmış! Jetin sahibi olsanız ödünüz kopmaz mıydı? Milyonlarca TL harca, jet al, sonra görevliler eliyle itsin, öyle havalan, insan altına kaçırır korkudan!.. Parasıyla rezil olmak böyle bir şey zahir. Son olarak filme çekenin de “şimdi uçağı vurdurtacağız” diyerek koca jete Şahin otomobil muamelesi çekmesi de efsane olarak kayıtlara geçmiş. İstanbul’da sahte plaka taktıkları çalıntı lüks otomobillerle girdikleri sitelerde villaları soyan 2’si kadın 9 kişilik hırsızlık çetesi polis tarafından yakalandı. Yaklaşık 2.5 milyon liralık hırsızlık yaptıkları ortaya çıkan şebeke üyelerinin paraları gece kulüplerinde ellerini viski ile yıkayarak harcadıkları ortaya çıktı. Süt banyosunu biliyorduk, ama bir insan sahtekâr dahi olsa neden elini viskiyle yıkar ki? Off Türkiye gerçekten çok sofistikesin!.. Sivas, rüyasında en çok dolar gören il oldu. Bu hafta dolar bozma hikâyeleri hakikaten nefisti. “Üzerinde Allah var yakmayalım günah” diyen hoca efendi mi istersiniz, artistiklik yapıp birer dolarlarını yakmaya kalkanları mı? Balyozla cep telefonlarını kırıp, cebindeki cep telefonu çalan gencimiz de şüphesiz on numaraydı. Şunu sormak da yasak olmasa gerek, hepiniz madem bu derece milliydiniz de neden bunca yıldır TL’de değildiniz arkadaş? En güzeli de doların insanların rüyalarına girmesi. Hani boykot yaptığımız ama aslında donumuzun markasını bile bizden iyi bilen Google var ya, hah onun arama trendlerinde son 3 ay içerisinde “rüyada dolar görmek” terimini en yoğun arayan şehir Sivas oldu. Diğerleri de az değil. Yakında “rüyada bataklık görmek”i aramayız inşallah, samimi temennimdir. Samsun’da bir caminin abdesthanesi ve tuvaletlerinde bulunan 18 musluk, iki ay içinde ikinci kez çalındı. İki musluk sağlam olduğu için onları iki girişimde de çıkaramadıkları için Yurttan Sesler’in bu haftaki “Helal Olsun”u musluklara gidiyor. Ne çok şey için “diren”i kullandık bu ülkede, meğer sırada #direnmusluk demek de varmış. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle