02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 8 29 TEMMUZ 2018, PAZAR Teşhis Ahmet Tulgar Alpay Özalan’ın ‘eskifutbolcu’ olarak milletvekili portresi ‘Üstgöz’e yaranmaderdinde bir parmakçocuk O kavga fotoğrafında baksanıza yüz ifadesine Alpay’ın… Alttan alta üstündeki göze ihbar ediyor, hedef gösteriyor rakibini. Önündeki, yanındaki parti arkadaşlarına “tutmayın beni” der gibi ama bir yandan da tutsunlar ister gibi. Öğretmene bir şey söylemek, sınıfından birini şikâyet etmek için öğrencinin parmak kaldırışına dönüşmesine ramak kalmış o ‘parmak jesti’nin… Meclis’teki kavgada Alpay Özalan, HDP’li vekillere “gözüm üstünüzde” demiş. Gözlerin üstünde olması onun karakterini biçimlendirmiş belli ki; bunun ne demek olduğunu biliyor ve mazbatasını aldığı günden beri de üstünde olduğunu varsaydığı bir çift göze oynuyor bütün oyununu. Bu defa neyse ki sadece bir çift göz olması üstünde, işini kolaylaştıracak. O fotoğraftaki 45 derece kalkık parmak, kararlılıktan, meydan okumadan çok bir güvensizliğe işaret ediyor. 45 derece kalkık işaret parmağı tehdit etme fiilinin jestidir aslında. Ama gözlerin üstünde olduğunu sanıyor ya da hissediyorsa kişi, tehditten çok ihbar için, hedef gösterme için kalkmıştır o parmak ya da öyle görünür bize. O kavga fotoğrafında da baksanıza yüz ifadesine, alttan alta üstündeki göze ihbar ediyor, hedef gösteriyor rakibini. Önündeki, yanındaki, etrafındaki parti arkadaşlarına “tutmayın beni” der gibi ama bir yandan da tutsunlar ister gibi. Öğretmene bir şey söylemek, sınıfından birini şikâyet etmek için öğrencinin parmak kaldırışına dönüşmesine ramak kalmış jestinin. Tekme yemeden kendini yere atmış da hakeme rakip oyuncuyu işaret ediyor ya da. Kart göstersin diye hakem. Bir kere çocuk kaldı mı biri, yaptığı her hareket eninde sonunda otorite ile bir iletişim, otorite korkusunu yenmenin bir yolu, otoriteye yaranma çabasıdır. Bir “babama söylerim” çaresizliği. Ömrü ‘panopticon’da, bir gözetleme kulesinin dibinde geçiyor bu çocukların tabii. Bilemiyorlar hangi göz üzerlerinde. Kimliğini deşifre edemedikleri içselleşmiş bir dışsal otoriteye performans göstermekle geçiyor ömürleri. Kim bakıyor ona? Tribünden kulüp başkanı mı, tribün lideri ya da sıradan bir taraftar mı, kulübedeki teknik direktör mü, hangi kamera, bu kamera mı onu çekiyor acaba, deklanşöre onun için mi basılıyor, hakem fark etti mi hilesini? Öncesinde de bilirdi zaten, tribünden çaktırmadan onu seyredenlerden birinin onu yüklü bir meblağ ödeyerek transfer edecek bir kulüp menajeri olabileceğini. Büyükleri tembihlemiştir çoktan, evden çıkarken. Ama bak şimdi iyi. Yani milletvekili seçildikten sonra. Hele söz konusu olan AKP ise. Bir çift göze görünmesi, kendini tek otoriteye beğendirmesi yetecek. Çevresel atık olarak eski futbolcular Bu eski futbolcuların işi zordur. Stadyumun uğultusu dinip de, ışıklar söndü mü, bir ‘recycle (yeniden dönüşüm)’ kaygısı, telaşı başlar. Kendini yeniden dolaşıma sokma çabası. Ne çok çevresel atık oluşur her yitip giden profesyonel futbolcu şöhretler kuşağıyla ülkede. Gazetelerin spor servislerinde editörlere ayrı dert, evlerin oturma odalarında eşlerine, sevgililerine ayrı derttir gün boyu bir çevresel atık olarak o eskimiş futbolcular, o eşofmanlı miskinlik. Yedek kulübesinden iyi bildikleri bir lüzumsuzluk hissidir bu. Alpay da bu döngüden siyasete kaçmış işte. Ve sadece siyaset değil hayata dair iyi bildiği şeyi yapıyor şimdi: Otoriteye yaranma, performans sergileme. Üstündeki göze yani. Otoriteye başkaldırı onun anlayabileceği bir şey değil, baksanıza Ahmet Şık’ın karşısında dehşete düşmüş görünüyor fotoğrafta. Kendi şakasına gülen adam Televole çağında Akın Sel’in yol arkadaşları olarak Alpay ÖzalanHakan Şükür ikilisi programın değişmez figürleriydi. 1990’ların sonu, 2000’lerin başındaydı. Ben onları kendi şakasına gülen, hatta katılan adamlar olarak tanımlamıştım. O zamanlar çevresel atıklıklarına ramak kalmış olmasının korkusuyla halka kendilerini sevdirmek, daha fazla sevdirmek için her türlü komikliği yaparlardı. Daha kötülerini de duydum bu ikiliden ama Alpay’ın Akın Sel’e sorduğu “Enginar, Müjde Ar’ın erkek kardeşi midir?” sorusu da yeteri kadar asap bozucu bence bugün. Alpay soruyu soruyor ve müthiş ikili kendi şakalarına katılıyorlardı kameraya doğru. Gülmekten katılıyorlardı. Neyse ki, bugün hiç olmazsa şakaya değil partiye katılıyor eski futbol şöhretleri. O şakalar dayaktan berbattı. Oysa vekaletleri daha eğlenceli bir şaka. Alpay Özalan, kendisi yerli ve millici bir milletvekili olarak, Mesut Özil’e Almanya Milli Takımı’nda oynamayı bıraktığını söyler söylemez bir çağrıda bulundu ve onu Türkiye futboluna hizmet etmeye davet etti. Kendisinin yurtdışında oynadığı yıllardan kötü tecrübeleri olduğunu düşünüyor hemen insan. Futbolda küreseldi, Meclis’te yerel Fakat 2017 yılında FourFour Two dergisine yaptığı bir açıklamada Alpay, antrenman tekniklerine ve sporcu beslenmesine ilişkin her şeyi İngiltere’de öğrendiğini ve bu şekilde güçlendiğini söylüyor. Ardından gelen ara başlık ise, “Alpay Özalan aradığı saygıyı Uzakdoğu’da bulmuş”. “Hah” diyor insan, “bak, milli kimliği neler sağlamış Alpay’a Japonya’da” ve hemen haberin devamını okuyor. Şöyle anlatıyor Alpay: “Ben duşa girmeden kimse girmezdi, soyunma odasına girdiğimde herkes ayağa kalkardı. Antrenmanlardan sonra bana antrenmanın kritiğini yaptırırlardı.” Gördüğü bu saygının sebebini açıkladığı cümleyi sona sakladım: “Japonya’ya İngiltere’den gittiğim için bana saygı duyuyorlardı.” Profesyonel futbol gibi küresel bir alanda yerli ve milli olmak zor tabii, ama Meclis gibi yerel bir alanda bu daha kolay. [email protected] ‘Bak 155’i ararım!’ TBMM’de Ahmet Şık’ın üstüne yürüyen AKP’li Alpay Özalan’ı doğru okumak için öncelikle sosyal medya fenomeni Süleyman Amca’ya bakmak şart!.. İtiraf edelim; tatlı bir hayaldi son seçim öncesi muhalefetin beklentisi… Kimimiz “Meral Ana”nın kınalı ellerinden demokratik bir Türki ye çıkacağını umdu, kimimiz “Temel Reis”in (ç)alacağı muhafazakâr oylarla şekillenecek çoğulcu bir ülke!.. Sonuçta 25 Haziran sabahı yaşanan “ağır yenilgi” hissine bu büyük hayaller neden oldu. At mı çiviyi, nal mı yiğidi kurtarır derken bir Türkiye gerçeğini; Süleyman Amca’yı atlamıştık çünkü! Atlamamıştık aslında, zira Youtube’da milyonun üstünde “tık” alan bir figürdü kendisi… Ama “bizim mahalleden değil” diye onu karikatürize etmeyi, “uç nokta” görmeyi seçmiştik her zamanki gibi... Şimdi o Süleyman Amca’nın vekilleri, Meclis’te hünerlerini sergiliyorlar! HDP’li Ahmet Şık konuşurken canhıraş şekilde kürsüye saldıran eski futbolcu Alpay Özalan başka nasıl açıklanabilir ki? Süleyman (Çakır) Amca’yı bir “milli irade” prototipi kabul ettiğimizde göze çarpan ilk özelliği, AKP’siz geçen yılları kayıp sayması ve partisinin “70 yıl önce iktida ra gelse ülkeyi şaha kaldıracağına” yürekten inanmasıydı. Alpay Özalan’ın AKP milletvekili seçilir seçilmez ilk demeci de bu yöndeydi! 2002 Dünya Kupası’nda tarihi başarı elde edip üçüncü olan Türk Milli Takımı’ndan bahsediyor ve o dönem ülkeyi Recep Tayyip Erdoğan yönetse finale çıkacağımızı iddia ediyordu. Gelin görün ki Erdoğan iktidara geldiğinden beri Milli Takım, Dünya Kupası’na bile gidememişti! Bir diğer özelliği Süleyman Amca’nın, en ufak bir aykırı sesle, bir muhalefetle karşılaşınca; baskıcı ve ceberut devletçi söyleme sarılmasıydı. Sokak röportajı sırasında kendisine laf atan kadına “Bak, 155’i ararım, aldırırım seni içeri!” demesi böyle bir refleksti. Hatta hızını kesmeyecek, tanımadığı etmediği bir kadını “15 Temmuz hainlerini savunmakla” itham edecek; “Hain! Vatan haini!” haykırışıyla sosyal medya fenomeni haline gelecekti. Böyle bakınca Alpay Özalan’ın TBMM’de, partisi hakkında hoşlanmadığı sözler duyunca Ahmet Şık’ın üstüne yürümesi ve “gözüm üzerinde” işareti yapması pek de tesadüf değildi. Eski dostlar ‘düşman’ oldu “Vekil”in “asil”i bu kadar iyi temsil etmesi, elbette demokrasinin bir nimeti!.. O halde “vekil”in evveliyatına biraz daha yakından bakalım ki “asil”in tercihini anlayalım! Youtube’daki Alpay Özalan külliyatında, futbol sahasındaki “sert” mizaçla saha dışındaki “Televole” kimliğinin atbaşı gittiğini görmek mümkün. O külliyat ki, evvelce arasından su sızmadığı Hakan Şükür’le bol kahkahalı kayıtları günümüze taşıyor. Aradan kısa süre geçiyor, adı sonradan “FETÖ” konacak Gülen cemaatinden Hakan Şükür ABD’ye firar ediyor; yakın arkadaşı Özalan ise AKP milletvekili olarak TBMM’ye giriyor ve “FETÖ”nün kitabını yazmış, bu yüzden hapis bile yatmış Ahmet Şık’a saldırıyor! Hayat gerçekten tuhaf… Filmi biraz daha geri sardığımızda, Jet Fadıl’la (Akgündüz) dönem dönem yakın ilişkiler içinde bir Özalan görüyoruz. İşin “yeşil saha” boyutunda ise esprilerin, gülücüklerin yerini tekme ve yumruklar alıyor! Euro96’da gole giden Vlaoviç’i düşürmediği için “Fair Play Ödülü” kazanan Alpay, bir sonraki Avrupa Şampiyonası’nda Portekizli Couto’yu yumruklayıp kırmızı kart görüyor; böylece hem geçmiş hatasını (!) telafi ediyor, hem de dış güçlere haddini bildiriyor! Bir başka milli maçta, David Beckham’ın üzerine yürüyen ve burnunu parmaklayan bir Özalan var karşımızda! O parmağın bugün TBMM’de Ahmet Şık’a karşı tehditkâr biçimde sallanmasına nedense hiç şaşırmıyoruz. Yeni bir ‘Televole’ formatı Tribünlerin ailesine ettiği hakaretler yüzünden ülkeyi terk eden Alpay, 18 yıl sonra bıyıklı yeni imajı ve “Cumhurbaşkanımıza hakaret eden karşısında beni bulur!” düsturuyla, bir kez daha karşımızda! Yeni sistemde pek bir yetkisi kalmayan TBMM’de, tıpkı Lamborghini gibi, seyirlik bir magazin unsuru artık o da… Alpay’ın bu renkli yolculuğu, son çeyrek yüzyıllık Türkiye tarihine dair çok şey anlatıyor bizlere. Mesela bir dönemin “mazlum”larının güçle birlikte yaşadığı metamorfoz var bu hikâyede… Yabancıya karşı durduk yere efelenme, kalemin ve kitabın karşısına kas gücüyle çıkma var… Yani “milli ve manevi” değerler, “32 kısım tekmili birden”, bu kez bizim de içinde yaşadığımız, yepyeni bir “Televole” formatıyla huzurlarınızda!.. MEMETCAN DEMİRAY C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle