Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hİlal Bebek 29 TEMMUZ 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Çamurdan kek pasta börek Yaz geldi. Nedense aklıma kek, pasta, börek geldi. Deniz kıyısında kumdan kale yapamayan çocukların neyle uğraştığına bakayım dedim. Çocukların hayal gücünün sınırsız olduğu söylenir. Aslında bir sınır var, o da malzeme. Çocuk elindeki malzemenin sınırları içinde hareket eder, hayal kurar, oyun yaratır. Çamur da bir malzemedir. Hem esnek hem bedava. Özellikle suyun ve toprağın bol bulunduğu bahçelerde oynayan çocuklar çamurun nimetlerini keşfetmekte gecikmezler. Ben de o çocuklardan biriydim, çamurdan kanallar, barajlar yapardım. (Çamur sevdamı tifo olmakla ödedim, o da başka!) Günümüzün çocukları oyun hamurunu bilir ama çamuru bilmez. Betonla kaplı dünyasında toprağı bile göremeyen çocuk çamuru nereden bilsin! Oysa çocukluk anıları içinde çamurla oynamanın özel bir yeri var. Nail Tan, evcilik oynayan kızlar için, “Çamurdan, topraktan yemekler yaparlardı” diyor. Bekir Yıldız su ve tozdan oyuncak yaptıklarını söylüyor. Yakın yılların anılarında da var çamur nesneler. Selen Emiryagil: “Su taşırdık yakındaki evlerden ve çamur yoğururduk bunlarla. Saatlerce küçük evler, mağaralar, hayvan figürleri yapardık.” Ayşin Sayı, “Bahçemizde arkadaşlarla çamurdan ev, araba, tabak, çanak yapmak, çamurları kurutup rengârenk boyamak” diye anlatıyor. Esra Duff: “Gün boyunca Urla’nın o güzel ve bereketli çamuruyla oynardık. Çamurdan köfte, pekmez, pasta yapardık, saatlerimizi verirdik çamurla oynamaya.” Adile Yaşar, “Oyun hamurumuz yoktu tabii o zamanlar, kendi çabalarımızla bir şeyler yapardık. Çamurlarla tabak, tencere, demlik, masa vs. yapardık” diyor. Hatice Kula: “Toprak ile iç içeydik ve bu yüzden şanslı hissediyorum kendimi. Toprak oyunlarımızın bir parçasıydı her zaman. Çamurdan küçük pastalar, lolipoplar yapardık.” Kilden oyuncaklar, Rusya. Doğa ile oynamak! Anadolu’da çocuklar toprağa da, topraktan nesnelere de alışıktır. Yağmurun toprakla buluşmasını bilirler. Toprak çanak çömleği, kumbarayı kullanmışlar. Toprak testiden su içmiş, oyuncak testiden kuş sesi çıkarmışlar. Bebekler, küçük çocuklar toprağa değsin, toprağı eline yüzüne bulaştırsın diye yere konulur, toprağa yatırılır, bunun sağlık açısından yararına inanılır (biyolojik antropoloji). Doğadaki her türlü nesneyle oynamanın tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Türker Alkan, iki tür oyuncağımız vardı der. Bir doğanın kendisi, diğeri kendi yaptığımız oyuncaklar. Metin And, “toprak ve su ile yapılan oyunlar”dan söz eder, çamurdan hamam, fırın yapıldığını anlatır. Rusya’da kilden oyuncak yapmanın tarihi binlerce yıl öncesine gidiyor. Arkeolojik kazılarda minyatür mutfak kapları ve çeşitli araç gereç; insan, at, kuş figürleri bulunmuş. Kilden oyuncak üretimi 17. ve 18. yüzyıllarda hızla artıyor ve bunlar panayırlarda satılmaya başlıyor. Kuşaktan kuşağa geçerek günümüze gelen bu zanaat hâlâ sürmekte. Çömlekçilik bizde de gelişmiştir, hatta anavatanının Anadolu ve Mezopotamya olduğu söylenir. Ne var ki, bizde çocuklar için üretilen –bugün artık tükenen örnekler her zaman sınırlı kalmıştır. Tarihler yanlış yazıyor, doğrusu “ekmek bulamazsanız kek yiyin”dir! Kaynaklar: B. Onur, Oyuncaklı Dünya, İmge, 2005. M. And, Oyun ve Bügü, YKY, 2013. Y. Ç. Özservet, Çocukluk Mekânlarımız, Çizgi, 2015. 29 TEMMUZ 2018 SAYI: 30 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa YönetimUygulama İLKNUR FİLİZ Görsel Tasarım Ulaş ERYAVUz Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Sanal meydanlar, dost meclislerinde kimler kimler incitilir de ses etmeyiz Sessizlik suçu Suç denildiğinde genelde aktif, kasıtlı ve dışavurumlu davranışlar hayal edilebilir. Oysa suçların bazıları, olması gerekenlerin yokluğundan ve pasiflikten ürer. Sessiz kalmak mesela... Ne elinizde balta vardır ne dilinizde balta... Küfür, hakaret ya da iftira gibi “delikanlı” suçlardan sayılmaz. Mertçe “günah” işleyenler gibi değil “münafıkça” halı altından iş görenlere benzer sessizlik. İz bırakmaz, radara yakalanmaz, sorumluluk almaz. Sinsice ilerlediğinden 4. evresinde dahi zor fark edilen bir tümör gibi insanlığımızı kanser eder sessizlik suçu. Faili meçhul dosyaların arasında kaybolur çoğu zaman. Şeffaf bir boya ile bocalanır erdemlerin üzerine. İz bırakmadan ortak olur karanlığa. Bu yüzden utançtan da suçluluktan da nasibini almaz. Uyanıktır sessizlik. Susarız, etliye sütlüye karışmayız Siyah beyaz bir spektrumda değil de dereceli bir ölçekte düşünürsek en “masum”undan en “zalim”ine bir dolu sessizlik suçu işlenir yaşamın içerisinde. Bir anne, istismar eder çocuğunu, azarlar, rencide eder. Belki biz de aynı suça maruz kalmışızdır hani daha önce. Biliyoruzdur da incinmişliği ve korunmaya muhtaçlığı. Yine de görür, duyar ve susarız. Faili değilizdir. İstismar eden değilizdir. Fakat kim bilir kaç çocuğun dökülen gözyaşına sessizliğimizle eşlik etmişizdir. İşyerinde arkadaşımız mobbinge uğrar. İçten içe biliyoruzdur, haklıyı, haksızı, zarar göreni, zarar vereni. Hani bizim de başımıza gelmiştir de belki önceden. Sosyal medyadan kahramanlığını yapmışlığımız bile vardır bu hakhukuk meselelerinin. Fakat yine de susarız. Etliye sütlüye karışmayız. Zulme bizzat “dahil olmayıp” tek bir taşı da yerden kaldırmayız. İncinecek parmağımızı düşünürüz belki. Çoğumuz en az iki üç laf etmişizdir kalp kırmamak, incitmemek mevzularında. Mangalda kül bırakmayız teoriler meydanında. Fakat suskunlaşırız toplumun birilerini dışladığı nice konularda. Göz göre göre yaşam hakkı tanınmaz bazen komşunuza. Küfürlerde, hakaretlerde, sanal meydanlarda, dost meclislerinde kimler kimler incitilir, kimlerin hakkı yenir de ses etmeyiz. Rasyonelin sosunda yiyoruz günahları Oysa çok “delikanlı” davranabiliriz prim edecek ya da rüzgârı arkasına alan birçok konuda. Hakçılık, hukukçuluk oynamak, erdemleri sandıktan çıkarmak daha kolay olur o zaman. Lakin gerçek eşiklerimiz egomuzun sınandığı imtihanlarda ortaya çıkar. Öteki olacağımız, kınanacağımız, “kâr” etmeyeceğimiz bütün kavşaklarda. Adil ve bencil tarafımızın birbirine karıştığı o sınırda. Ya konuşuruz ya da susar ve tanışırız öteki yanımızla. Belki fatura ödemediğimiz sürece bağlantıda kalabiliyoruzdur erdemlerimizle ya da ayırdığımız düşük bir bütçe vardır bunun için. Sıkıştığımız, çıkarlar ve erdemler arasında kaldığımız noktalarda ise imdada yetişen rasyonellere sığınıyoruzdur. Ayıplarımızı kör noktalara “ulvi bahaneler” ile konumlandırıyoruzdur. Zarara susmanın ona ortak olmakla farkı ne, Nerede susup nerede konuşacağımızı her zaman çok da bilinçli belirlemiyoruz. “Veba” gibi elimize bulaşsın istemiyoruz bazı dışlanmalar. Kahraman ilan edileceğimiz, destekleneceğimiz, puan kazanacağımız bir dolu mağduriyette daha “delikanlı”, ötekileşeceğimiz mecralarda ise sessiz kalabiliyoruz. tartışılır. Ancak hatırlamak gerekir ki suçun, sofistike ve estetize edilmiş halleri var. Kimse en ham haliyle “dur bir kötülük yapayım” demiyor. Bir rasyonelin sosuna batırıp yiyoruz günahları. Normların gölgesinde uygun bir köşeye yerleştiriyoruz onları. Ve kötü gözükmüyorlar. Bir aşılanabilsek ‘kötü’ olmaya Samimi olalım... Nerede susup nerede konuşacağımızı her zaman çok da bilinçli belirlemiyoruz. “Veba” gibi elimize bulaşsın istemiyoruz bazı dışlanmalar. Kahraman ilan edileceğimiz, destekleneceğimiz, puan kazanacağımız bir dolu mağduriyette daha “delikanlı”, ötekileşeceğimiz mecralarda ise sessiz kalabiliyoruz. Dürüst, adil, ahlaklı vs. gibi etiketlerimize çok da fazla güvenmeyelim bence. Ne kadar sınandık ki daha? Kaç defa o çok arzuladığımız şey ile çelişti erdemlerimiz? Kaç defa o çok korktuğumuz şey ile imtihan edildi değerlerimiz? Hâlâ ahlaklı kalabildiysek... Eşiklerimiz sınanmadı diye belki daha. Korkularımız var. Vebadan uzak durmak istercesine kaçıyoruz bazen konuşmaktan, görülmekten, renk vermekten. “Vitrini” koruma çabası ve balçığa elini daldırmak istemeyen birinin titizliği ile sessiz kalıyoruz. Bir aşılanabilsek “kötü” olmaya, bir aşılanabilsek “öteki” olmaya, bir aşılanabilsek “kınanan” olmaya. Belki o zaman daha iyi, daha ahlaklı olabileceğiz. Nietzsche’nin dediği anlamda mış gibi erdemlerimizi öldürüp, gerçek erdemlerimize kavuşabileceğiz. Yurttan Sesler Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşayan Türk yeni Türkiye özeti. vatandaşı Ü.Ş., üstü açık lüks otomobilini reflek Yalova’da, Dünya Tuvaletler Birliği (WTA) hi tif araç kaplama folyolarıyla trafik polisi otosu gi besiyle yaptırılarak törenle hizmete açılan 193 bi giydirdi. Ü.Ş, Almanya’da resmi polis otosu bin TL’lik tuvalet, kimliği belirsiz kişilerce tah görünümlü aracıyla otobanda seyrederken, yanına rip edildi. Tuvaletin kapı kolu kırıldı, kapılar ve oturan arkadaşı da Türk bayrağı açtı. Sosyal med elektrik panosuna zarar verildi. Belediye Başkanı yada, “Ne mutlu Türk’üm diyene” notuyla payla Vefa Salman’ın yorumu her şeyi özetliyor aslın şılan görüntüler beni benden aldı, başka boyutlara da: “Ne yapsak boş.” Zaten dışkılamak amacıy götürdü. Bir milli mot la gidilen bir yerin içi tonun bu kadar ayak ne neden ve nasıl edi lar altına alınmasına mı lir, sosyologlar hay üzülelim, bir insanın ne di bunu da açıklasın da den böyle bir garipli görelim! ğe imza attığına mı şaşı Kahramanma ralım, sosyal medyada raş’taki canlı hayvan ki tebrik mesajlarına mı pazarında kurbanlıkla dumur olalım?.. Hepsi rın içinde en yüksek fi çok ağır gelebilir, birini yat Suriye’den getiri seçmek en iyisi sanki... len deve oldu. Yıllardır Bursa’nın Mudan besicilik yaptığını söy ya ilçesinde 2700 yıllık tarihi kalıntılara sahip “Myrleia Antik Ken Yalova’da Dünya Tuvaletler Birliği tarafından 193 bin liraya yaptırılan ve 30 saat sonra tahrip edilen tuvalet. leyen D.B., 7 yaşındaki develerinin 900 kilogram geldiğini, yak ti” üzerine inşa edilen laşık 17 bin liraya sata ve yargı süreci devam eden AVM için “imar ba caklarını söyledi. Nerdeyse ikinci el fiyatına satı rışı” başvurusu yapıldı. Bir cümlede “Yeni Tür lan devenin dili olsa “nereniz doğru ki zaten” der kiye özeti yap” deseler, en iyi 10 arasına girebile di muhtemelen. cek kapasiteye sahip müstesna bir haber... Kültü Amasya’da polisin düzenlediği operasyonda rel değerlere sahip çıkma, tarihe saygı gibi arkaik mısırların arasında yetiştirilmiş 43 kök Hint ke kavramlar yerine, daha çok AVM odaklı bir geli neviri tespit edildi. Aynı gün Mersin’de evini ke şim aksını merkezine alan işte size “mosmodern” nevir serasına dönüştüren bir kişi gözaltına alın Azmi Karaveli dı. Başka gün değil, yine aynı gün, Bursa Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, bahçede kenevir yetiştiren şahısları, kenevir hasadı sırasında suçüstü yakaladı. Anlaşılan o ki, Ezhel’in şarkısındaki gibi yaşıyor Anadolumuz: “Bi cebimde yok kapital, bi cebimde kenevir tohumu...” Gaziantep’in İslahiye ilçesinde bir biber fabrikasının rögarı tıkanınca, mahalleyi kırmızı biber suyu bastı. Görseller, her Kurban Bayramı’nda Boğaz’da karşılaştığımız kanlı fotoğrafları anımsattı. Hakikaten herhangi bir yabancıya kıpkırmızı yolu ya da denizi gösterseniz, korkudan o an salavat getirebilir. Hoş muhtemelen, aynı yabancı İslahiye’ye gitmiş olsa, bu köşede daha önce de örneklediğimiz gibi “Kent halkı yabancı turisti casus sanarak galeyana geldi” haberini yapıyor olurduk. Gaziantep’in İslahiye ilçesinde bir biber fabrikasının rögarı tıkanınca, mahalleyi kırmızı biber suyu bastı. C MY B