18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 TEMMUZ 2018, PAZAR SAYFA 7 Diyalog ÇAĞNUR ÖZTÜRK ‘Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro’ paylaşımı nedeniyle gözaltına alınan Orhan Aydın: Hiçbir adaletsizliğe susmadık Tiyatro sanatçısı Orhan Aydın, seçim sonrasında sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınıp, ifadesini vermesinin ardından serbest bırakıldı. Dünya Tiyatro Günü’nde “Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro” paylaşımda bulunduğu için “darbeci” diye ihbar edildi. “47 yıldır üretmeye çabalayan bir sanat emekçisi “olup “İtaatsizler” adlı oyunuyla üretmeye devam eden Aydın ile gözaltı nedenlerini, Devlet Tiyatroları’nda yaşanan süreci ve nasıl bir ülke hayal ettiğini konuştuk. ? Gözaltına neden alındınız, sonrasında nasıl bir süreç yaşıyorsunuz? Hayatın her alanında süren gericilik kuşatması, adeta intikam alırcasına kendisi gibi düşünmeyen, davranmayan her bireyi hedefine koyuyor. Yaşam alanlarımıza saldırarak susturmak, korkutmak, boyun eğdirerek teslim almak, olamadı yakasını toplayıp içeri atmak günümüzün gerçeği. Düşünün, ben bu ülkede 47 yıldır üretmeye çabalayan bir sanat emekçisiyim, az çok biliniyor tanınıyorum, ülkemde ve birçok dünya ülkesinde sahnelere çıktım oyunlarımı oynadım, onlarca sinema filminin, televizyon dizilerinin içinde oldum. İnsan hakları, özgürlükler, kültürel varlıklar, doğa ve çevre hakları konusunda yüzlerce eylemliliğe sesimi katmaya çabaladım, yazılar yazdım. Sanatsanatçı hakları alanında bağırdım, ama yıl 2018 oldu Dünya Tiyatro Günü’nde “Yaşasın Hayat Yaşasın Tiyatro” diye bir paylaşımda bulunduğum için muhbir vatandaşlarca “darbeci” diye ihbar edildim ve hakkımda soruşturma açıldı. Komik değil mi?! İfade için bile “tutularak” emriyle gözaltı yapılarak alındım. Soruşturma yazısını okuduğumda güldüm ama hangi ülkede yaşadığım gerçeğini bir kez daha düşününce aldı beni bir bağırtı çığırtı ki sormayın. Durumumu sosyal medyadan paylaştığım an yalnız olmadığımı anladım. Yüzlerce sanatçı arkadaşım, ustalar, genç yaratıcılar, barolardan, meslek odalarından dostlar, milletvekilleri, muhalif siyasi partiler ve onlarca yurttaş reaksiyon göstererek yanımda olduklarını dile getirdiler. Dünya basınında yer buldu, Avrupa merkezli sanat örgütleri bana yaşatılanları kınayarak, düşünce ve yaratma özgürlüğüne saldırı olarak nitelendirdiler. Sanatçı hakları, tarihin en geri koşullarında ? Öncesinde ne tür zorluklarla karşılaştınız, yapmak istediklerinizle ilgili engellemeler mesela? Bu son 16 yılın daha ilk yıllarından başlayarak sanatın karalandığı, sanatçıların öteki ve düşman ilan edildiği sinsice örülen bir kara tuzak süreci yaşadık. Gericilik yalnız bizlere, ürettiklerimize değil, doğaya, çevreye, kültürel varlıklara giderek insan aklına din silahıyla saldırmaya başladığında susmadık. Canımız yandıkça bağırdık. Sansür ve Orhan Aydın, 16 Nisan 2017 Referandumu’nda Hayır oyu vereceklerini açıklayan sanatçılar arasındaydı (üstte). Aydın’ın ‘İtaatsizler’ oyunu halen gösterimde (sağda). otosansür için bağırdık, Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı yıkılırken bağırdık, Fazıl Say gibi dünya insanlığının ışığı bir yaratıcı yasaklanırken bağırdık, Harbiye Muhsin Ertuğrul yıkılırken bağırdık, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sanatçı arkadaşlarımıza yapılan kıyıma bağırdık. AKM sürecinde taraf olduk bağırdık, Muammer Karaca Tiyatrosu için bağırdık. Hiçbir adaletsizliğe susmadık. ? Seçim sonrasında Devlet Tiyatroları’nın ilgası üzerine ne düşünüyorsunuz? Ödenekli sanat kurumlarının kâr getirmeyen üstelik siyasal hiçbir getirisi olmayan yapılaşmalar olduğu dillendirildiğinde kapatma, yok etme anlayışlarını açığa çıkardılar. TÜSAK adlı bir tuzakla iç edeceklerini sandılar. Direndik, beceremediler. Sanat kurumlarının başına yetersizleri sanat yönetmeni, müdür diye atayarak kumandayı ellerine aldılar ve sahneler, müsamerelere ev sahipliği yapmaya başladı. 69 yıllık Devlet Tiyatrosu’nun, 100 yaşını aşmış Darülbedayi’nin sanatsal aklı budanmaya başlandı. DOB’da dansçı arkadaşların kostümlerine dil uzatacak kadar dayatmalarda bulundular. İstanbul’da tam 9 yıl boyunca AKM’yi kapalı tutarak 21 milyonluk kentin sanat edinme haklarını, sanatçıların üretme özgürlüklerini tırpanladılar. Yargı ve Koruma Kurulu kararlarına rağmen AKM’yi yıktılar. Sanatçı hakları, tarihimizin en geri koşullarında ve düzeleceğine dair tek işaret yok. Kurumları önce kapatmayı olmadı özelleştirmeyi düşündüler beceremediler, sonra ‘Yeni Türkiye’ sloganı ile ortaya çıkılan şu günler de iki ayrı kararname ile kuruluş yasalarını çöpe atarak Cumhurbaşkanlığı’na bağladılar. Baktılar ki sürdürülebilir bir durum yok, iki gün sonra geri dönüş yaptılar. ? Neler olacak sizce bundan sonra? Önümüzdeki sürecin ise hem sanatçı arkadaşlarımın hem seyircilerin açısından acımasız bir süreç olacağını düşünüyorum. Emir ve dayatmalarla oyun adıyla yeni müsamereler, gösteriler kapıda. ‘Sanat, korkanların işi değil, hele tiyatro hiç değil’ ? Şöyle bir sözünüz var: Sanat korkanların işi değildir, hele tiyatro hiç değildir diyorsunuz... Susan meslektaşlarınıza mı bu? Yalnız bizim ülkemizde değil dünyanın her noktasında egemenler için alınıp satılmayan sanat, sanat değildir. İşe yaramaz ve yok edilmelidir. Hele emek diyorsa, özgürlükeşitlikadalet ve aşk diyorsa hemen yok edilmelidir. Bu edebiyat için de geçerlidir, resim için de müzik için de, tiyatro, sinema, heykel, opera, bale ve müzik için de, karikatür için de. Büyük bir korku ve yasak duvarı örerek yok etmeye çalışırlar. İşte tam da burada sanatsal üretimlerde bulunanların ve sanatın gerçek sahiplerinin dayanışmasını örmektir gerçek ‘Betonlaşmayı işledik, 18 yaş sınırı getirdiler!’ ? “Ev Kira Semt Bizim” filminiz +18 almıştı, bu sizce kasten mi yapıldı? “Ev Kira Semt Bizim”, bu tür bir bağımsız yapımdır ve imece ürünüdür, yetmişe yakın oyuncu tek kuruş almadan oynamıştır. Tüm koşulların zorluğu ve yavanlığına karşın kentsel üleşim dediğim betonlaşmayla yok edilen ortak hayatlara saldırıyı anlatır. Elbette doğrudan siyasi erkin getirim politikalarını yere çalar. Filmde tek kelime küfür yoktur, şiddet yoktur, cinsel içerik denecek tek kare yoktur, ama 18 yaş sınırı getirilerek izlenmesine engel olunmuştur. Manidardır. Şimdi film sanal ortamda izlenme rekorlarına koşuyor. lik. Korkmadan, yılmadan, sistemin dayatmalarına boyun eğmeden… Ülkemiz gerçekliği dünyanın bu durumundan farklı değil. O zaman dayanışma her şey olmalıdır. İnadına üreterek çoğalıp barışı, bir arada yaşamı, akıl zenginliğini kışkırtmak gerekir. Bu yapılabiliyor mu derseniz, sözü evirip çevirmeden hayır diyebilirim. Güçsüz, donanımsız, çorak toprakların susuzluğu kadar yavan bir durumdayız. ? Hayalinizde nasıl bir ülke, nasıl bir kültürsanat anlayışının ağırlığı var? Brecht’in ve Nâzım’ın, Melih Cevdet Anday’ın, Muhsin Ertuğrul’un, Asaf Çiğiltepe’nin, Orhan Kemal’in, Abidin Dino’nun, Yaşar Kemal ağabeyin düşleriyle düşlerim örtüşüyor ve bunun için üretiyorum. Karıncanın su içtiği yeri arayarak. Çocukların öldürülmediği, ağaçların kesilmediği, su gözelerinin kurutulmadığı, insanlarına tecavüz edilmeyen, hak ve özgürlüklerinin adaletli ve çiçekli bir kır bahçesinde şarkılar söylemek kadar şen olduğu, “yarın öleceğimi bilsem bugün bir tiyatro sahnesi daha açarım” diyebilmenin mutluluğu ve gerçekliğiyle, işçilerin emekçilerin haklarını aldığı bir dünya bir ülke yalnızca mutluluk verir. Bütün bunlar bir ütopya değil çünkü insanlık tarihinin en eski ve en saygın mesleği olan tiyatro, yalnızca bu gerçekliğin peşinde koştuğu için tiyatrodur ve aşk, barış, eşitlik, özgürlük sanatın en büyük silahıdır. Bu yüzden sanat herkes için olmalıdır; önce yoksullar için, önce üretenler için, önce ötekilenmişler için… Eğer gün ola bu ülkeye eşitlik ve özgürlük gelecekse bunu şarkılar, oyunlar, filmler, şiirler, romanlar, danslar, heykeller, resimler olmadan başarmak asla olası değildir. Bülent VARDAR Escobar’ın uyuşturucuya bulanmış dünyası ve Mamma Mia fırtınası Yaz sıcağına deva iki film Yakın çekim Bunaltıcı yaz sıcaklarının kendini iyiden iyiye hissettirdiği şu günlerde, iki dinamik ama içerikleri farklı film vizyona girdi. Bunlardan birincisi, Kolombiya’nın Medellin bölgesinin en büyük uyuşturucu baronlarından Fabio Restrepo’yu 1975 yılında öldürterek bölgedeki tüm uyuşturucu trafiğini ele geçiren Pablo Escobar’ın, yoksulluktan gelerek yasadışı yollarla zirveye yükseldikten sonra inişe geçen yaşamına mercek tutan “Pablo Escobar’ı Sevmek”... Virginia Vallejo’nun çok satan kitabı (“Loving Pablo, Hating Escobar”) üzerine temellendirilmiş yapım, iki önemli başrol oyuncusuyla dikkati çekmekte: Javier Bardem ve Penelope Cruz. 1980’lerde Amerika Birleşik Devletleri’ne giren uyuşturucu trafiğinin yüzde seksenini kotrol eden, ABD’ye yasadışı ve oldukça cesur yollarla uyuşturucu sokan Escobar, bir dönem dünyada en çok aranan uyuşturucu taciriydi. 1990’ların başında bugünkü değeri 55 milyar olan, 30 milyar dolarlık bir servete sahipti. ‘Kokainin Kralı’ olarak dünyanın en zengin suçlusuydu. Büyük bir çiftlikteki şato evde karısı, oğlu ve kiralık katilleriyle yaşayan ve hiçbir şeyi engel kabul etmeyen pratik zekâlı ve son derece cesur Kolombiya köylüsü Escobar’ın yaşamı, aynı zamanda parayla kirlenmiş iktidar ilişkilerine de gönderme yapıyor. Escobar’ın gazeteci sevgilisi Film, yaşamı boyunca saygın olmak istediği için parasıyla senato üyeliği satın alan Escobar’ın (Javier Bardem), parayı güzel kadınları kendine bağlamakta bir silah olarak da kullandığını yansıtıyor. Diğer yandan Kolombiya’nın yoksul koşul Poblo Escobar’ı Sevmek’te Javier Bardem ve Penelope Cruz başrollerde karşımızda. ‘Mamma Mia Yeniden Başlıyoruz’, 10 yıl sonra bir devam filmi olarak vizyonda. larını sömürerek, Robin Hood tarzında sosyal yatırımlar da yapan Escobar, halkın gözünde bir halk kahramanı mertebesine yükselmişken itibarını iki paralık ettiğini düşündüğü Kolombiya devletine karşı savaş açar. Ve hatasını hayatıyla öder. Onu yok etmek için uğraşan FBI, Kolombiya ordu ve polis güçlerinin ortak çabası ve bir zamanlar ona (parasına) hayran olan gazeteci sevgilisi Virginia Vallejo’nun (Penelope Cruz) katkısıyla oyunu kaybeder. Filmin özellikle oyunculuk açısından sağlam performanslar sunduğunu belirtelim. Özellikle Escobar rolünde Javier Bardem, plastik makyajın katkısıyla fizik olarak da benzetildiği Escobar rolünde başarılı bir karakter yaratıyor. Öte yandan Gazeteci Vallejo rolünde Penelope Cruz’un da başarılı olmakla birlikte çok da aşkın bir performans sergile diğini söylemek zor. Gizemli güzelliği ve artık olgunlaşmış çekiciliğiyle, yansıttığı televizyon yıldızı karakterini iyi bir performansla perdeye taşıyor. ABBA ile gelen enerji Sıcak temmuz ayının ikinci önemli esintisi, güzel sürprizi ise “Mamma Mia Yeniden Başlıyoruz” müzikali… 600 milyon dolar gişe hasılatı yapan “Mamma Mia” filminden 10 yıl sonra, ABBA’nın şarkılarından yola çıkarak yapılan filmin yeni versiyonu, Yunan adası Kalokairi’nin büyüleyici atmosferine bizi yeniden davet ediyor. Müzikal komedi “Mamma Mia Yeniden Başlıyoruz”da, ilk filmin oyuncu kadrosuna ek olarak Lily James, Andy Garcia ve Oscar ödüllü Cher de katılmışlar. Tam bir yıldızlar geçidi niteliği taşıyan yapımda, ilk filmde karşımıza çıkmış Merly Streep (Donna), Pierce Brosnan (Sam), Colin Firth (Harry), Amanda Syfried (Sophie), Stellan Skarsgard (Bill), Christine Baranski (Tanya), Julie Walters (Rosie) gibi çekirdek kadro yeniden rol alıyor. Film, gençlik yıllarını cesur ve enerji dolu yaşama azmiyle dolup taşmış, ama üç erkekle girdiği ilişkiden de büyük hayal kırıklığına uğramış, bu arada bir de kızı olmuş Donna’nın ölümünden sonra kızı Sophie’nin yaşama tutunma çabaları, kocası Sky (Dominic Cooper) ve “babaları” Sam, Harry ve Bill ile olan ilişkileri üzerine yoğunlaşırken, annesi Donna’nın gençliğinden de kesitler sunuyor. Başarılı bir koreografi eşliğinde ABBA grubunun hit şarkılarıyla olayları yüksek enerjili bir sinema dili ve dinamik bir kurguyla anlatırken aynı zamanda izleyiciye de bu enerjisini geçirebiliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle