Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 TEMMUZ 2018, PAZAR Teşhis SAYFA 3 Ahmet Tulgar Bozkurt güvenç Mustafa Ceceli beklediği parsayı toplayamadı bu gösteriden… ‘Erkek senarist’in yanlış hesabı O kadar bayağı bir plan, o kadar ucuz bir hesap, o kadar bariz bir riya ki sergilediği; bir türlü Mustafa Ceceli’den doğru giremiyorum konuya... Orada bir şey yok çünkü. Çok düzayak, çok çaylak, pek beceriksiz, sığ bir şey var sadece. Neredeyse saydam bir cilt, hemen derinin altındaki kötücül hesap makinesi göründü görünecek gibi. Masalsı masumiyetini yitirmiş bir çağda gökten elma da düşmeyecektir tabii, düşse düşse yanar döner disko topları düşüyor eğlenceli, popüler zeminimize ve etrafa saçılan her bir küçük aynada, dağılmış bir toplumsal gerçekliğin sadece bir parçasını görüyoruz. Bu defa da yine medya epey yemlendi işte bu parçacıklardan. Hadi ben de bir yerinden gireyim bu konuya… Şöyle ki: Heteroseksüel erkeklik bütün sınırlılığına rağmen cinselliğin resmi ideolojisinden aldığı yetkiye dayanarak hiçbir dahliduhulünün olmadığı ya da olamadığı lezbiyen ilişkinin de sınırlarını çizmeye soyunur. Her türden cinselliği kendi keyfinin hizmetine sunulmuş kabul ederek, lezbiyenlerin de keyfinin kâhyalığına atamıştır kendisini çünkü. Kadınların birbirleriyle meşgul halini ya kendisi için tasarlanmış seyirlik bir temsil olarak kabul eder ya da karşı cephedeki çiftten birinin kendisini temsil ya da ikame ettiğini tasarlar. Bu kabuller ve tasarımlarla lezbiyenliği iktidarına yönelik bir tehdit olmaktan çıkarabileceğini düşünür. Kendi zaviyesinden çizdiği bu sınırların gözetleme kulesinde; bu kösnül temsilin seyirci koltuğunda; yatağın yanıbaşındaki röntgenci paravanının arkasında olabildiği sürece lezbiyenlik, heteroseksüel erkek için kabul edilebilir, hoşgörülebilir, dahası hoşlanılabilir bir durumdur. Eril seksoloji için bir fantezi, kendince her an dahil olabileceğini, duhul edebileceğini sandığı bir oyun. Kızılca kıyamet üç kişilik ve oyun sandığı bu durumun iki kişilik ve gerçek olduğunu ya da hadi diyelim ki oyun, ama kendisinin istenmediği bir oyun olduğunu anlamaya zorlandığında kopacaktır. Ahlak diye yutturulan, resmi cinsel ideoloji Kıyamet hiç de öyle dinsel vizyonlardaki gibi tufanlarla, kaynayan katranlarla, dev yalazlanmalarla kopmaz bizim konformist dünyamızda. Bin bir hesap ve bin bir riya ile ürkek bir gürültü koparır sadece. Erkek genel ahlak siperine ricat edip, ancak oradan lanetleyecektir gördüğü yıkıcı aşkı, oradan cürmü kadar gürültü çıkaracaktır. Oysa topluma ge İntizar ile Sinem (üstte sağda), Ceceli’nin pusuya yatmış kamerasına günümüze dair politik bir filmin ilk seanslarını düşürdü bilmeden... nel ahlak diye yutturulmuş olan şey, resmi cinsel ideolojidir ve sınıflı toplumu ve onun iktisadi düzenini bir yandan, diğer yandan da dini ideolojinin biyopolitikasını, üreme zorunluluğunu, nüfus talebini insanın en mahrem alanına içselleştirmeye yarar. Bir ekonomik üretim tarzının ürünü ve aracıdır, kendi tarihselliğinde kaybolup gidecektir bu resmi ideoloji… Toplumsal dayanışmayı kıran evlilikten destekli çekirdek aile karşısındaki aşk ya da cinsellik zeminli her türden ve ucu açık, ikili veya çoklu ilişki – ilişkilenme biçimi, sosyolojik açıdan çok daha zenginleştirici potansiyeller içerdiği için bu düzenin düşman hedefidir. İlişkinin menziline evlilik, aile gibi iktisadi ve sosyal denklik, karşılıklılık kriterleriyle belirlenmiş hedefler koymayan aşk ve cinsellik türü; ırk, din, sınıf, milliyet gibi toplumsal hiyerarşileri ve ayrımları yatay, dikey ve diyagonal olarak kesmektedir ve özel hayatı ve bunun üzerinden de bütün bir toplumsal hayatı seküler ve radikal demokratik biçimde özgürleştirici, eşitleyici potansiyeli nedeniyle de yıkıcılıkla suçlanır. O kadar bayağı bir plan, o kadar ucuz bir hesap, o kadar bariz bir riya ki sergilediği; bir türlü Mustafa Ceceli’den doğru giremiyorum işte konuya, farkındasınız. Orada bir şey yok çünkü. Çok düzayak, çok çaylak, pek beceriksiz, sığ bir şey var sadece. O beyaz, o yumuşak, o steril yüz derisini tanıyoruz. Neredeyse saydam bir cilt, hemen derinin altındaki kötücül hesap makinesi göründü görünecek gibi. Ben dünya görüşünün bir ergonomisi olduğunu düşünürüm, dünyaya bakışın bir dermatolojisi. O sıkıcı solgunluktaki, o egzamatik yumuşaklıktaki, o takınılmış sterillikteki cildi, o rehavet içindeki bakışı tanırım. Başkaldırının, dik durmanın ise insan anatomisinin taşıyıcı iskeleti, insanın en ergonomik duruşu olduğunu düşünürüm. İşte İntizar da o karasını daha da fazla vurgulayan sarı boyalı “a la garçonne” saçları, geniş omuzları ile dikilip de kendisini en yalnız hissettiği anda yine de bizden destek beklediğini haykırırken ne kadar da bizdendir ve ne kadar da güzel oysa. İnsan anatomisinin en yakışıklı duruşunda, ayakta, anatomisine en uygun ergonomik ruh halinde, isyanda, mücadelede. Ne konformizmin iki büklüm, el pençe ruhsal raşitizmi ne sindirilmiş, ezilmişliğin miskin rehaveti. Hesap tutmadı Bu üçlüde kişiliği silinmek, bireyliği yok edilmek istenen biri var ama: Sinem Gedik. Mustafa Ceceli gizli de olsa kameramanı olduğu bu ilişkinin aynı zamanda rejisörü de olmaya ve rol dağılımını belirlemeye yelteniyor çünkü. Bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Terk ettiği ailesini çocuğu üzerinden, çocuğu için koruyan erkek rolünü kendisine ayırırken genel ahlakın ebedi koca imgesini sahipleniyor. Böylece kendi aldatan koca imajını unutturacak. Hem de kendisine kavgada rakip seçtiği İntizar ile karşıözdeşlik kurup onu erilleştirerek racon, pardon, nafaka kesen eski koca olarak kendine biçtiği ihanete uğramış aile babası mağduriyetinden ekonomik kazanç sağlayacak. Her halükârda Sinem Gedik’e düşen resmi cinsel ideolojinin bireylik yasaklı dul kadın rolü. Ama hesap tutmadı işte. Mustafa Ceceli beklediği parsayı toplayamadı bu gösteriden. Bunda toplumun hangi özelliği etkili olduysa, hangi erdemi, kalmış olan o iyi şey neydiyse, aman üzerine titreyelim bunun. Galiba son yılların serüveninden geçerken, bu toplumun büyük bir kısmı bir birbirine kalmışlık bilinci edindi. Birbirine sığınma bilinci… Birbirine kalmış, birbiriyle kalmış insanların sunduğu manzara hepimize daha fazla değiyor, dokunuyor galiba. İntizar ile Sinem, Ceceli’nin pusuya yatmış kamerasına günümüze dair politik bir filmin ilk seanslarını düşürdü bilmeden. (ahtulgar@gmail.com) Yeni Bergen, İntizar Bir müzisyenin cinsel yönelimi, o müzisyen hakkında öğrenebileceğimiz kesinlikle en ilginç detay değil. Sanatına baktığımız bir kişiyi cinsel kimliğiyle yargılamak ve bugün yapıldığı gibi aşağılamak, hastalıklı bir psikolojiden başkası olamaz. Ne var ki Türkiye’de sadece ünlü kişilerin cinsel deneyimleri değil, toplumdaki herkesin kimle seviştiği perde arkasından diğerleri için önemli bir gündem maddesidir. Türkiye gibi bir toplumda “kadınlar” ile “eşcinseller”, dışlanma anlamında benzer bir azınlık olmanın statüsünü paylaşıyorlar ve “piramidin en altında” ise yine kadın kadına yaşanan cinsel yönelim yer alıyor. Toplumda en çok lezbiyenlik dışlanır. Eşcinsel erkekler eğlence dünyasının tepesine yerleştirilir, birlikte olduğu tüm kadınları döven, hatta tüm toplum önünde karısını bacağından vurduran İbrahim Tatlıses, “İmparator” olarak anılır. Örnek diye gösterilen tüm ünlü erkekler mutlaka eşlerini aldatır, kadınları mağdur eder. Heteroseksüellik çerçevesindeki her türlü ahlaksızlık asla sorgulanmaz. Mustafa Ceceli’nin eski eşi Sinem Gedik ile İntizar’ın ilişkisinin ortaya çıkması ise skandal, iğrençlik olarak yorumlanır. İki kadının ilişki yaşa Toplumda lezbiyen ilişkinin anlaşılamamasının en büyük sebebi konunun içinde penis olmayışı!.. İntizar’ın cinsel yönelimleri nedeniyle anında yapım şirketinden atılması ise tam anlamıyla bir Ortaçağ zihniyeti. masının asla anlaşılamamasının en büyük sebebi konunun içinde penis olmayışıdır. Erkek egemen dünyada mantık, penis olmadan kadının tatmin olmasının mümkün olmadığını söyler ve bunun ne şarkı söylemekle ne beste yapmakla ne de şarkı sözü yazmakla bir alakası vardır. Binlerce ışık yılı uzaktayız Bir kadınla seviştiği için bünyesinde barındırdığı arabesk sanatçısı İntizar’ı kovan Poll Production’ın (Polat Yağcı), Tayyip Erdoğan’ın şarkıcılarla yaptığı Hatay ziyaretini organize eden, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın kaleme aldığı Afrin ağıtı ‘Milletin Duası’ türküsünün ve “Eroğlu Erdoğan”şarkısının yapımcı firması olması ise tesadüf olmamalı. İçinde bulunduğumuz yüzyılda; toplum olarak aşmamız gereken onlarca eşik varken biz halen gey, lezbiyen, biseksüel, trans veya heteroseksüel olmanın ‘normal’ olduğu fikrine bile maalesef binlerce ışık yılı uzakta duruyoruz. İntizar, birkaç ay önce verdiği bir röportajda senelerce çıktığı televizyon programlarında asla konuşturulmadığını, kendisine acıların kadını Bergen imajı yaratılmaya çalışıldığını anlatıyor. Ya ni İntizar’ın eşcinsel olduğunu bilen yapımcılar, “Şarkını söyle ve sus” diye kadını yıllarca sessizliğe kendini ifade edememeye zorlamışlar. Bu durum, Türkiye’deki müzik endüstrisinin ne derece sahte, çirkin, ahlaksız ve ikiyüzlü olduğunu anlatan yeni ve çok iyi bir örnek olarak karşımıza çıktı. Aynı Mustafa Ceceli’nin mırıl mırıl konuşup, “efendi” tavırlar sergileyip, Ramazanlarda ezan okuyup eşini başka kadınla aldatması yetmiyor gibi bir de çocuğunun annesinin özel hayatını deşifre etmesi gibi… Müzikle penisin ne alâkası var? LGBTİ sanatçılarının günümüze kadar ne tür müzikler kaydedip, birbirlerinden nesilden nesile nasıl etkilendiklerini “David Bowie Made Me Gay” adlı kitabında anlatan İngiliz kültür tarihçisi Darryl W. Bullock mesela “Eşcinsel DJ’ler, besteciler ve sanatçılar olmadan disko kültürü olmazdı” diyor. Elton John, George Michael veya Freddie Mercury gibi isimler cinsel kimlikleri nedeniyle hayran kaybetmeyen, müzik tarihine katkısı olmuş isimler. Amerika’da ise bir süre önce Young MA, Brooke Candy, Angel Haze ve Azealia Banks gibi kadın rapçiler panseksülel/lezbiyen olduklarını açıkladı. Özetle, heteroseksüel seyirci için LGBTİ sanatçıları çok önemli bir zenginliktir. Müzik tarihi yüzlercesini, binlercesini sahnesinde ağırlamıştır. Ve penisle müziğin bir alakası yoktur. mujdeyazici@gmail.com MÜJDE YAZICI ERGİN Tek Adam yönetimini hak ettik! Kimi aydınlar gibi bu çağdışı yönetime layık olmadığımızı değil, tam tersine, bu sonucu gerçekten hak ettiğimizi savunuyorum. Aydınlanma Çağı öncülerinden Montesquieu, toplumiktidar ilişkilerinde, yönetime layık olmaktan değil, onu ‘hak etmek’ten söz eder. Daha çağdaş bir yönetimi toplumca hak etmek gerekiyor. Son halkoylaması yapılıncaya ve sonuçları açıklanıncaya değin, ülkemizin çağdışı bir ‘tek adam’ yönetimine dönmeyi hak etmediğine inanıyor; Cumhuriyet Devrimi’ nin Atatürkçü ve sosyal demokrat ilkelerini savunuyordum. Zor ve acılı da olsa yanıldığımızı ve açık yenilgiyi kabul edelim. AKPMHP yönetimi daha gerçekçi olduğunu kanıtladı. Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce gibi yenilgiyi kabul edelim ki çözüm yolunu arayıp bulalım. Nereden başlayalım?.. “Eğitimin ABC’si” denemesini bu duygu ve düşünceler içinde tasarlamış olmalıyım (B. Güvenç, “Nereden BaşlayalımEğitimin ABC’si”, Kırmızı Kedi Yayınevi, Mart 2018). Kimi aydınlar gibi bu çağdışı yönetime layık olmadığımızı değil, tam tersine, iktidarı ve muhalefeti ile bu sonucu gerçekten hak ettiğimizi savunuyorum. Aydınlanma Çağı öncülerinden Montesquieu, toplumiktidar ilişkilerinde, yönetime layık olmaktan değil, onu “hak etmek”ten [müstahak olmak] söz eder. Günümüzün ünlü ve başarılı yöneticilerinden, tutucu Churchill de “hak ediş” diyor. Yani daha çağdaş bir yönetimi toplumca hak etmek gerekiyor. Dünyanın gündeminde bir “sürdürülebilirlik” ikilemi var. Gelişmiş toplumlar ekonominin sürekli büyümesini, gelişme sürecine girmiş toplumlar ise yaşamın sürdürülmesini savunuyor. PotomacRoma Kulübü’nün ‘Ekonomik Büyümenin Sınırları’ (TÜBİTAK 1978) araştırması, dünya kaynaklarının sınırlı oluşuna değil, yaşam küreye egemen insanın zamanmekânda kısa vadeli kişisel çıkarına öncelik vermesi sorunu üzerinde duruyordu. Cumhuriyet çizeri Behiç Ak, bu yaygın gerçeği pek güzel vurguladı: Sıradan yurttaşımız, ‘Sağcı mısın solcu mu’ sorusuna “Kısa vadeciyim” yanıtını veriyor.!.. Kısa vadecilik ülkemizin azgelişmişlik sorunlarının en başlarında yer alıyor (bkz. Yerküre–Yaşam küre, “Nereden Başlayalım” içinde, s. 26.) Daha uzun vadeli düşünebilmek için, imamhatip okulları değil, daha çağdaş ve daha kapsamlı bir milli eğitim reformu gerekli. Bunun için toplumca uzlaşmalıyız: Tanrı Devleti’nin kulları mı, yoksa, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran yurttaşlar mıyız? Kimi yazarların ‘zihniyet değişikliği’ adını verdiği sorun.. Ülkemiz bu duruma, “Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı” olarak tanıtılan bir siyasetçi tarafından, sömürgeci Batı’nın yakın desteği ile getirildi. Sorunun çözümü hiç kolay olmadığı gibi belki bir iki kuşak sürecek. Bu süreç de sanki halkoylamasıyla değil de, son günlerde New York Times’da açıklandığı gibi, “çok ısınan milli ekonominin erimesi”yle başlayabilir gibi görünüyor. Özetle, tek adam yönetimini, iktidar ve muhalefet topluca, toplumca hak ettik.. Çözüm, ekranları ve cep telefonlarını kapatıp okul kitaplarını açmak olabilir. 22 TEMMUZ 2018 SAYI: 29 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Yönetim İLKNUR FİLİZ Sayfa Uygulama Bahadır AKTAŞ Görsel Tasarım Ulaş ERYAVUz Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Ben Jennings C MY B