22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 Hazİran 2018, PAZAR SAYFA 7 Diyalog ÇAĞNUR ÖZTÜRK Güher & Süher Pekinel haziranda Türkiye’de ‘Uyumu karşıtlıktan alıyoruz’ Dünyaca tanınan piyano ikilisi Güher & Süher Pekinel, haziran ayında İKSV ve İKSEV kapsamında gerçekleşecek iki konserle dinleyicileriyle buluşacak. İkili, 3 yıl aradan sonra Türkiye konserlerinin ilkini 11 Haziran’da İzmir Efes Büyük Tiyatro’da; ikincisini ise James Bond filmlerinden bazıları dahil, pek çok filmin müziklerini de kaydeden İngiliz Oda Orkestrası’yla 12 Haziran’da 46. İstanbul Müzik Festivali’nin kapanışında gerçekleştirecek. Müzik kariyerlerinin yanı sıra önemli sosyal sorumluluk projeleriyle çocuklara ve gençlere öncü olmaya devam eden Pekineller ile yıllardır süren uyumlarının sırrını da konuştuk. ? İngiliz Oda Orkestrası ile turnelerden albümlere uzanan pek çok başarılı birlikteliğe imza attınız, şimdi ise 46. İstanbul Müzik Festivali’nde tekrar bir araya geliyorsunuz, neler hissediyorsunuz konser öncesi? SP: İngiltere’nin en eski ve köklü orkestrası olan İngiliz Oda Orkestrası ile tekrar buluşacak olmak bizleri hem müzikal bir buluşmanın yeni heyecanı, hem de seyircinin deneyimleyeceği müzikal algı açısından çok mutlu ediyor. Bizler için en önemlisi, solisti çok iyi dinleyen bu orkestra ile kıvılcımlı diyaloğun her sefer daha fazla kökenine inerek anı yontmak. GP: Müzikal kişiliğine hayran olduğumuz Sir Colin Davies yönetimindeki İngiliz Oda Orkestrası ile “Live in Concert” DVD kaydımızı ve birçok konser gerçekleştirdik; bu sefer “New York Mostly Mozart Festivali”ni uzun yıllar yönetmiş Maestro Gerhard Schwarz ile tekrar birlikte olacağız. Bununla beraber müzikal yolculuğumuzda profesyonel çalışmalarımızdan titizlikle oluşturduğumuz bir seçki olarak 2018 sonbaharında yayımlanacak 7 CD, 2 BluRay ve 4 DVD ile geçmişimizi ve düşüncelerimizi konu alan 180 sayfalık bir kitaptan oluşan “Treasures” isimli Box Set’in çıkışından önceki bir zamana isabet ettiği için de ayrıca heyecanlıyız. İkizlere özgü telepati sürprizi ? Piyano ikilisi olarak ilk konserinizi altı yaşında verdiniz ve bu birlikteliğiniz yıllardır sürüyor, sizce ikiz olmanın ötesinde; başarınızın sırrı, bu müthiş süreklilik arz eden uyumunuzun sırrı ne? GP: Çalıştığımız tüm detayların ötesinde, kon Güher & Süher Pekinel 3 yıl aradan sonra 11 Haziran’da İzmir ve 12 Haziran’da İstanbul’da dinleyicileriyle buluşacak. ‘Dünyadaki sorunlar hepimizinsorunları’ ? Ülkemizdeki kültürsanat iklimini nasıl yorumluyorsunuz? Sanatçıların bu doğrultuda sorumlulukları neler olmalı sizce? GP Yitirilmekte olan bireysel ve toplumsal değerlere yeniden kavuşmamız gerektiğine inanıyoruz. Küresel boyutta yeni bir etik anlayışına, demokrasi ve hukuk devleti normlarını içselleştirmiş bir toplum yapısına süratle kavuşmamız gerektiği düşüncesindeyiz. Bunun yanı sıra, teknolojik ve bilimsel gelişmeyi yönlendirecek, ekolojik değerlere saygılı bir nesil için çağdaş ve bi linçli yeni bir eğitim sisteminin gerekliliğine inanıyoruz. Bir sanatçının toplumsal duyarlılığa sahip olması son derece normal. Ancak, bunu yaparken politika ile sanat arasındaki çizginin belirginleştirilmesi de son derece önemli. Ne sanat politikanın ne de politika sanatın aracı olmamalı. Aksi taktirde birbirlerini zehirleyebilirler. Sonunda ne politika kazanır ne de sanat! Sanatçı her ortamı sorgulayabilen ve yorumlayabilen bireysel katkısı ile sorunları paylaşabilen bir yapıya sahip olmalı. Dünyadaki sorunlar hepimizin sorunları. serlerde anı yeniden tanımladığımız ve algılama alanını risklerle devamlı genişletmeye çalıştığımız için, zaman ve nefes kavramları da genişliyor ve her konser ikiz kardeşlere özgü telepatimizin de bir sonucu olarak bir sürprize dönüşebiliyor. Bu da duygusal açıdan konserlerin çekiciliğini ve akışını yönlendiriyor. Arka arkaya çalabilmemizin en önemli sebeplerinden biri, daha fazla risk alarak anı daha yoğun yaşamak ve yaşatmak. Bu çalış tarzı tabii ki çok daha yoğun bir çalışma gerektiriyor. SP: İkiz olarak normalde aynılık vurgulanır fa kat biz dinamizmimizi ve uyumumuzu aslında karşıtlıktan alıyoruz. Küçük yaşlarda bile solist olarak aynı hocalarla çalışırken aynı repertuvarı çalmadık. Denge ve yaratıcılığımız, birey ola rak geliştikten sonra beraber çalmaya başladığımızda kendini belirgin etti. İkiz olmanın ayrıcalığının verdiği bir bağ ile değişik açılardan bakarken, yepyeni ortak ve uyumlu bir eseri yaratabildiğimizi düşünüyoruz. Sahneye beraber çıktığımızda tek nefes olarak eser yaratabilmenin hazzı gerçekten çok özel. Bu bağın ne kadarını tek yumurta ikizi oluşumuza borçluyuz bilemem, ama benim için bunun temelinde birbirimizi gerçekten dinlemek yatıyor. GP: Almanya’da Frankfurter Musik Hochschule’ye devam ederken paralel olarak devam ettiğimiz Goethe Üniversitesi’nde de ayrı alanlarda, felsefe ve psikoloji dalında seminerlere katılıyorduk. Bu sayede birimiz sanatın anlamını psikolojik olarak değerlendirmeye alırken, diğerimiz de sanatı felsefi bağlamlar içerisinde değerlendiriyordu. Antikite’de Platon ve Aristoteles ile başlayan şekilde sanatı felsefi ve psikolojik açıdan anlamlandırma ve temellerini anlama arayışını biz de müzik üzerinden sorguladık. ‘Hayattarzlarımız tamamen farklı’ ? Hiç tartıştığınız, anlaşamadığınız ya da egolarınızın devreye girdiği zamanlar oluyor mu? GP: Bir müzisyene kimliğini özel tınısı ve yorumu kazandırır. Başkalarından ve çevrenizden ne kadar etkilenseniz de içgüdü ve birikimleriniz doğrultusunda gelişiminizi kendiniz şekillendiriyorsunuz. Bizim farklı yönlerimizin sentezi de yaptığımız ortak çalışmalarda elde ettiğimiz sonucu daha güçlü ve özel kılıyor. Burada denge ve yaratıcılık çok önemli. Birinin fark edemediği veya önemsemediği ayrıntıyı öbürü görebiliyor. Ayrıca, değişik açılardan bakarken, yepyeni ortak bir yapıyı aynı nefeste yaratabilmek, ikiz olmanın yarattığı karşıtlıkların ve çatışmaların ayrıcalığı diye düşünüyoruz. Ancak arkadaşlarımız başta olmak üzere özel hayatımız ve hayat tarzlarımız birbirinden tamamen farklı. SP: Çocukluğumuzdan beri birbirimizden farklı olmak için uğraştığımız ve aramızdaki kuvvetli bağa rağmen birer birey olmaya çalıştığımız için ister istemez fikir ayrılıkları oluşuyor. Aslında, bizi ileriye taşıyan da bu. Tabii ki mesleğimiz gereği ve paylaştığımız projelerde beraber hareket ediyoruz. Yine de her ikimizin de üstüne düşen görevleri yalnız sonuçlandırarak sadece zor kararlar için birbirimizi bilgilendiriyoruz. Konserler için de yine detayları oturtmak açısından, çok daha fazla yalnız çalışıp eserin tüm yönlerini ve içeriğini araştırıp oturttuktan sonra, beraber çalışmamız konsere hazırlanma sürecini de kısaltıyor. Gördüğünüz gibi, göründüğü kadar iç içe değiliz ve değişik yönlerimizi geliştirme çabası ile bugün halen beraberiz. cagnurozturk@gmail.com Ezhel, yazdığı şarkılar nedeniyle cezaevine gönderildi Müzik Kafatası dört duvar ama zihin yakalanmaz Özgün düşünceler yazarak üretilir, okuyarak zenginleştirilir Derinlik Yazmak kendine yabancılaşmayı aşmaktır Sigara ve alkollü içki göstermenin yasak oldu li gençlerden biri. 1991, Ankara doğumlu. Birçok ğu dizilerde herkes birbirine ateş ediyor, öldürmek enstrüman çalabilen, belli bir dünya görüşü olan, bir davranış örneği olarak her gece “reklamlar”dan hayatla ve kendiyle barışık, tutuklanmasına gerek sonra Türk halkıyla buluşuyor. Racon kesmeli dizi çe gösterilenlerin aksine örnek, sıcakkanlı, pozitif, lerde haftada 50 kişi ölüyor. Kadınlar mutlaka ağlı çok yetenekli bir genç. 67 yıl öncesinde dahi An yor. Takım elbiseli ağır abilerin yanına at binen kı kara’daki canlı müzik yapılan mekânlarda Ezhel’e lıçlı, kalkanlı, “örnek” karak rastlamak mümkündü. Bu terler eklendi. Gündüz kuşağı gün vardığı popülariteyi hak da farklı seviyede değil. Ama eden, sadece iyi rap değil, iyi televizyon, bir cazibe merke bir müzik zekâsına sahip bi zi gibi yıllarca Türkiye’de ev ri. “İs, pas, kir, kömür, plas lerde baş köşeye oturtuldu. 27 tik, çöplük, lastik...” derken yaşındaki Ezhel ise yazdığı bunu sadece kafiye olsun di rap şarkılar nedeniyle geçen ye yapmıyor, bu sözlerle hafta cezaevine gönderildi. Ankara’nın gerçekliğini res Bu ülke, sayısız kültür yok mediyor. Dünyada son yıl sunu televizyon programı, larda fazlasıyla popüler olan canlı yayında stüdyodaki se trap tarzını Ankara’nın tozu yircinin ağzına salam sokan, her cümleyi belden aşağıya Ezhel ve toprağıyla harmanlayan Ezhel, altyapıları ve vokal çeken ünlü sunucuları, “üs tarzıyla ‘eskiokul’ raplerden tü kapalı” fakat mutlaka erotik ve seksist popçuları, farklı bulunabilir fakat yaptığı tarz her ne ise; reg arabeskçileri, halkı silahla tehdit eden bölücü Ma gae, rap, hiphop, trap hepsinin üstesinden geliyor. ranki’leri hiç görmemiş/ duymamış gibi Ezhel’in gençlere kötü örnek oluyor diye tutuklanması akla yatkın gelmiyor. Üstüne üstlük Ezhel, seçim kam Hayat siyahbeyaz değil! panya aracı benzeri bir arabayla sokak sokak geze İnsanlar müziği neden sevdiklerini çoğu kez açık rek şarkılarını megafonla dinletmedi. Herkes ken layamaz. Hayat siyahbeyaz değil. Müzikte kimin di karar mekanizmasıyla bir müzik dinleme platfor ana akıma çıkacağına, kimin yeraltında kalacağı muna girip Ezhel’in şarkılarını dinledi veya video na, kimin ne dinleyeceğine kanunlar karar verme larını izledi. Bu suçlama Türkiye’deki dinleyicinin meli. İnsanlara kimliklerini oturtmak için alan sun bir şarkıdan ne alacağına karar veremeyecek sevi mazken, gençlerden beklenti evlenmek ve üç çocuk yede olduğunun adli zeminde onaylanması anlamı ken müzik yapan bir gencin yeri cezaevi olmama na geliyor. Ezhel’in müzik yapmasına engel olmak; lı. Bizde isyan her zaman bastırılan bir olgu. “Cen bir yandan dinleyiciyi de, gençleri de aptal yerine netin Doğuşu”nda Steinbeck’in de dediği gibi “İnsa koymak demek. Doğru ve yanlışı kendisi ayırt ede nın özgür ve keşfedici zihni dünyanın en değerli şe bilen bir nesil yaratma idealinde olmak yerine al yidir.” Ezhel ise bu fikri kendi stilinde şu cümlelerle ternatifsizlikten mahalleler arasına sıkışıp kalmış anlatıyor: “Bebeler kalmaz hapis. Kafatası da dört gençlerin sesi olmayı başarmış Ezhel’i tutuklamak duvar ama zihnimi yakalayamazlar. Zihnimiz öz asla bu yüzyıla ait bir çözüm yöntemi değil. gür”. Bırakın çocuklar zihni özgür Ezhel’e özensin! mujdeyazici@gmail.com Şarkı sözleriAnkara’yı resmediyor Ezhel, son yıllarda sadece rap camiasında değil Türkiye müzik piyasasında parlayan en yetenek MÜJDE YAZICI ERGİN Üniversitede lisans öğrenimi gördüğüm zamanlar Metin Yazımı dersi için bir ödev yapmam gerekiyordu. Ödev, şu soruyu yanıtlamamız gereken bir denemeydi: “Neden yazıyorsunuz?” Şu cümleyle başlamıştım denememe: “Yazmak, insanların birbirini sevebileceği bir dil yaratmaktır.” Biraz romantik bir bakış açısı olarak gelebilir ama öyledir, yazmak konuşmak gibi değildir. Konuşmak, sevgilinle, dostunla bile olsa sürekli kendini savunmak zorunda hissetmek, hatta bir bakıma savaşmaktır. Düşünmek için zaman aralığı azdır; ses tonunun, diksiyonunun, jest ve mimiklerinin iyi olup olmaması bile karşıdakinin dinlemesini etkiler. Dinlenmediğini hissettiğinde ise motivasyonun azalır. Ya da çok iyi bir konuşmacısındır, ikna etme olasılığın yüksektir ama insanları ikna etme alışkanlığın egonu yükseltmiştir ve o ana kadar beslediğin egon, yalana yatkın olmana yol açabilir. Yazmak ise burada hem bir kaçış hem de bir arayıştır. Birine yazmak, bir mecraya yazmak ya da günlük yazmak... Toplum içindeki gerilimi hissetmezsin, özellikle kalemle yazıyorsan, çizdiğin harfler bir şey yaratıyorsun gibi hissettirir sana. Bu konuda özenliysen özenli bir şekilde düşünürsün, düşüncelerini düzenlendiğinde de tutarsız olmamaya çalışırsın. Dolayısıyla yazarak gerçeğe daha yatkın olursun, kendini tanıyıp başka insanların “içini” tanımak istediğinde, sevmeye de... Söz konusu ödevde yazmaya dair başka bir açıklamam daha vardı. “Üretim aracı” olarak tanımlamıştım yazmayı... Basit bir kelime oyunu yapmaktı amacım ama sonradan üzerine düşününce hak verdim bu tanımlamama. Çünkü özgün fikirler, düşünceler yazarak üretilir ve yayılır, okuyarak benimsenir ve zenginleştirilir. Yazmak, kendimize yabancılaşmadığımız yegâne üretim biçimidir. Diğer hayvan dostlarımızdan bizi ayıran en önemli şeyin düşünme becerisinden ileri gelen konuşma yetisi olduğunu düşünürüz. Oysa insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli unsur, soyutlamadır. Konuşmak ise genelde somut durumlar, ihtiyaçlar üzerine yapılır, hatta denilebilir ki konuş mak, önceki deneyimlerin şekillendirdiği hemen hemen refleksif bir davranıştır. Soyutlamaya, soyutladığını ortaya dökmeye ve başka soyutlamalara kapı açmaya elverişli olan eylem, yazmaktır. Belki insanı farklı yapan (“insan olma”yı olumlu bir yanından ele alacak olursak) yazma eylemidir. 5 harfli sözcük, cümleler doğurur Dolayısıyla; içinde yuvarladığın, yuvarlarken başka düşüncelerle, duygularla, sezilerle bir kartopu, hatta çığ haline getirdiğin düşünceleri, başkasının emirkomuta zincirine takılmadan yazdığında birleştirici ve hakikate yakın bir eylem yapıyor olabilirsin. Bu yazma eylemi, senin gibi yalandan kaçan, gerçeği arayan başkalarıyla etkileşime girmeni sağladığında ise duygu birliği oluşturan bir araca dönüşebilir. Böylece, kitlelerden uzaklaşan mağdur bireyler olarak bir üretim aracına sahip olmuş olabiliriz. Yazdığımız, 1280 karakter arasında bir tweet bile olabilir ve o gönderinin içeriği bir “T A M A M” sözcüğünden ibaret olabilir. Ama kâğıt, bilgisayar ya da akıllı telefon üzerindeki o 5 harfli sözcük, aynı anda hem bir sonu hem de yeni bir başlangıcı ifade eden başka cümleler doğurabilir. Murat Dural C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle