Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                29 NİSAN 2018, PAZAR  SAYFA 7 Hayat  MEMETCAN DEMİRAy Her bilgiye kolayca ulaşabildiğimiz bu yüzyılda hiçbir şeyden emin değiliz... Paranoya çağı  Peşinen belirtmek gerekir ki bu satırların yazarı, spotta geçen soruların cevaplarını bilmiyor; derdi de bilmek değil, bilmenin imkânını sorgulamak.  Şenol Güneş’in başı gerçekten yarıldı mı? ‘Üst akıl’ 3. Dünya Savaşı mı tasarlıyor?  rı şiddetleniyordu? Dünyayı Rockefeller ailesi mi yönetiyordu ya da daha vahimi, Dünya aslında uzaylıların bir simülasyonu muydu? Çoğunun bilimsel verile  Her şey Türkiye için “şok seçim” kararının açıklandığı 18  Ya hayatlarımız sadece bir simülasyonsa?..  ri ortada olsa da cevabı “tuttuğunuz taraf”a, okuduğunuz kaynağa göre  Nisan’da başladı. Tı  değişen sorulardı bunlar.  kanma noktasındaki eko  Pozitif bilimlerin ürettiği  nomi, iktidarın tamamen  “kesinlik”, yerini insan bilim  “karşı kutup” olarak konumlan  lerindeki “belirsizliğe” * bırakıyor  dırdığı mutsuz ve umutsuz yüzde  derken; kendimizi metafiziğin inan  50 civarındaki halk kitlesi, dış siyasette Na  ca göre şekillenen “göreliliği”nde buluveriyor  to–Avrasya açmazı derken... Erken seçim tarihi  duk! Yüzyıllar sonra, yeniden!..  24 Haziran olarak duyuruldu ve ertesi sabah sosyal medyada konu, “Ciciş kardeşler”den Esra’nın bir anda ortaya çıkan çıplak videosuydu!  Casuslar her yerde!  Akşamına Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe–Be  Böylesi bir güvensizlik ortamından günlük haya  şiktaş maçı vardı ve olaylar yüzünden karşılaşma yarıda kaldı. Zira (skor avantajına rağmen) Fenerbahçe tribünlerinden sahaya durduk yere birtakım  lar, “dış güçlerin çıkaracağı yeni Gezi olayının ilk kıvılcımı”ydı! Hatta “La Casa De Papel” dizisinin  maddeler atılıyor, Beşiktaş yedek kulübesiyle seyirciler arasında tartışma çıkıyor ve sonunda Beşik  fragmanında Gökçek’in “gördüğü” Türkiye’yi istikrarsızlaştırma planı, Fenerbahçe’nin stadında su  taş Teknik Direktörü Şenol Güneş, hemen arkasındaki “elit tribün”den gelen ve başına isabet eden ci  yüzüne çıkmıştı! “Şenol Güneş’in başına ne isabet etti?” sorusun  simle yere yuvarlanıyordu. Dehşet bir gece başlıyordu  dan geldiğimiz yer, “ülkemizin beka sorunu” oluveriyor, yıllar  Twitter’da... Beşiktaşlılar yaşananı “futbol terörü” olarak yorumluyor  dır birçok statta yaşanan “sahaya madde atma” hadisesi bir an  ve ezeli rakiplerinin ağır bir ceza alacağından emin, Şenol Güneş’in beş adet zımbayla tutturulan saç de  da “ulusal güvenlik” krizine evriliyordu. ‘Kesin bilgi’nin imkânı  risini paylaşıyordu. Fenerbahçeliler  Teknoloji harikası onlarca ka  ise yayınladıkları video kayıtların  merayla dolu statta, üstelik can  da Şenol Güneş’e sert bir cisim isa  lı yayında yaşanan, tekrar tekrar  bet etmediğini, sadece basit bir pe  ağır çekimde izlenen bir olay bi  lüş fırlatıldığını söylüyor, sahada 10  le “net” değil artık zihinlerimiz  kişi kalan Beşiktaş’ı, “turu kaybe  için... Teorik olarak, internet sa  deceği için tiyatro yapmak”la suç  yesinde en kesin bilgiye saniyeler  luyordu! Fenerbahçe cephesi “Orta 19 Nisan’daki derbide sahaya atı içinde ulaşabileceğimiz bu çağda,  da kan bile yok!” diyor, Beşiktaş ce lan maddeler nedeniyle BJK tek “mutlak doğru”dan bir o kadar  nahı Şenol Güneş’in hastane fotoğ nik direktörü Şenol Güneş yara uzağız. Ne gördüğümüze inanabi  rafını gösteriyordu. Bunun üstüne  landı, maç tatil edildi.  liyoruz ne duyduğumuza...  Hollywood mizanseniydi; aslında gökdelenler uçak bile çarpmadan, içeriden patlayıcıyla yıkılmıştı! Eskiden bir olguya inanmak için onu “görmek” yeterken; şimdi 23 MP cep telefonu kameralarının, drone’ların, Periscope’tan yapılan canlı yayınların çağında her şey, görünenin ötesinde, bir “şüphe unsuru” olacaktı. Makul şüphe... Medyanın ticarileşmesi düşünüldüğünde, bu şüphelenme refleksi tüketici (okur / izleyen) için gayet olağandı. Zira bir gazete, bağlı bulunduğu holdingin çıkarına göre bir fotoğrafı istediği gibi sunabilirdi. Bir TV kanalı, sırf patronu istedi diye masum bir röportajı kesip biçip, dilediği gibi çarpıtabilirdi. 17/25 Aralık ses kayıtları, “montaj” mıydı mesela? Siyasi bir figürün sofrasındaki içki, oraya Photoshop’la mı yerleştirilmişti? Aslında ekonomimiz gayet iyiydi de doların 4, Avro’nun 5 lira olması “faiz lobileri”nin bir illüzyonuydu belki... 99 Marmara Depremi “dış güçler”in gizli bir silah denemesi miydi? Küresel ısınma gerçekten varsa neden yağış rekorları kırılıyor, soğuk hava dalgala  tımız da etkilenecekti tabii... Cep telefonları ve bilgisayarlar bizi dinliyor muydu? Bir sohbet sırasında adını andığımız ürünün reklamı, nasıl oluyor da anında Facebook sayfamıza düşüyordu? Facebook CEO’su Mark Zuckerberg bile “kişisel bilgilerinin çalınmasından” yakınırken; gittiğimiz mekânı, yediğimiz yemeği Swarm’da paylaşmak ne kadar güvenliydi? Müzik zevkimizi en iyi bilen Spotify, acaba üyelik satmak için mi rock sevenleri “diskocu” Deeperise reklamlarına boğuyordu? Bizzat evimize ve cebimize soktuğumuz “akıllı telefon” ve PC’lerle paranoya, artık 24 saat bizimle yaşayacaktı. Binlerce lira ödenen bu cihazlar bir casusa dönüşürken, “hacker”lar evini gözetlemesin diye web kamerasını siyah bantla kapatanların sayısı hızla artacaktı. İnsanların hayatını kolaylaştırma ve onları yakınlaştırma iddiasıyla yola çıkan “uygulamalar”, tam tersine ilişkilerin sonunu getiren “kara çalı”lar olacaktı. Keşke Marx ya da Hegel, diyalektiğin böylesi ete ve kemiğe büründüğü bir çağa tanık olsaydı... * Abraham Moles – Belirsizin Bilimleri (Les sciences de l’imprécis) / 1990  Güneş’in kafa derisindeki kırmızılık  Her ne kadar TV’de can  “tentürdiyot” olarak nitelenince iş  lı yayınlanan (!) Körfez Sava  çığırından çıkıyordu. Sonrası... Küfür kıyamet! ‘Uluslararası komplo’! Elbette ertesi gün siyasi otorite devreye girecek, konu dallanıp budaklanacaktı. Cumhurbaşkanı, olayı “Sadece tribün terörü değil, kumpas” olarak niteliyordu. Twitter fenomeni ve sabık AKP Ankara “uç beyi” Melih Gökçek’e göre de yaşanan  şı, bu bilgi / şüphe yüzyılının ilk ipucunu verdiyse de asıl miladı 11 Eylül saldırıları olarak tespit etmek mümkün. Saldırının ardından gündeme gelen komplo teorileri, nasıl bir yüzyıla girdiğimizin kanıtıydı. Hakikaten Yahudiler, 11 Eylül’ü önceden haber alıp “İkiz Kuleler”i boşaltmış mıydı? Yoksa saldırıyı El Kaide değil de bizzat ABD mi düzenlemiş, böylece “dinler savaşı”na zemin mi hazırlamıştı? Belki de New York’taki binaların yıkılışı bir  “Neredesin aşkım”?  Ve tabii aşklar, ilişkiler, evlilikler açısından da sarsıcı bir durumdu bu. Teknoloji sayesinde sevdiklerine 24 saat sesli ve hatta görüntülü ‘ulaşabiliyordu’ insanlar. Üstelik de bedavaya! Ama bazen de ulaşamıyorlardı! Nice çiftin arasına “Gece Whatsapp’ta ni  ye online’dın?” sorunu girecek, “Neredesin aşkım?” sorusunun cevabı havada kalıyorsa “Aç kamerayı, göreceğim!” sendromuyla nice ilişkiler yıkılacaktı. Ya sevgilinizin birden fazla cep telefonu ve sizin bilmediğiniz başka sosyal medya hesapları varsa?..  Seda Kaya Güler  Alışılagelmişin dışına çıkarak ezber bozmayı önermek lazım  Bayan yok, KADIN var!  Çin işi Japon işi  OECD ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de oku  Hayatı evle sınırlı kadınlar, tekdüze ve üstelik  mayan ve çalışmayan 1529 yaş grubundaki genç değeri olmayan ev işleri ile çocuk bakımının dı  kadınların çağ nüfusuna oranı 2013’te yüzde 45,2 şında ne yapıyorlar?  iken 2014’te yüzde 46’ya yükseldi ve sayıları 92  Televizyon izliyorlar. Sosyal medyada paylaşım  bin arttı.  yapıyorlar.  Bu açıklamayı yapan Türkiye İşveren Sen  Tek eğlence ve eğitim araçları televizyon da di  dikaları Konfederasyonu (TİSK), bu oranla  yebiliriz. Televizyon kanallarımızın politikası ise  Türkiye’nin, OECD üyesi veya or  insanları eğitmek değil eğlendirmek  tağı 39 ülke arasında açık ara birinci olduğunu da belirtti. Bunun anlamı şu: Her 2 genç ka  Hayatı evle sınırlı kadınlar,  üzerine kurulu. Hayatı evle sınırlı kadınları eğitelim, böylelikle hem onların kendilerini geliştirmelerine, ufuklarını  dından 1’i eğitimden ve çalışma hayatından uzaklar. Evlerinde oturarak vakit geçiriyorlar. Yani yak  tekdüze ve üstelik değeri olmayan  genişletmelerini sağlamış oluruz, hem de ülkenin kalkınmasını ve toplumun refah durumunu geliştirmiş oluruz, di  laşık 4 milyon genç kadının evinde  ev işleri ile  ye bir kaygıları veya sorumluluk anla  oturduğunu, en üretken, en verimli, en dinamik çağlarında ülke ekonomisine bir katkıda bulunmadık  çocuk bakımının dışında, televizyon  yışları yok. Büyük paraların döndüğü rekabet or tamında hiç kimsenin işine yarama  larını söyleyebiliriz. TİSK, 21 Mayıs 2016’da açık ladığı bu raporla hayatı evle sınırlı  izliyorlar. Tek eğlence ve eğitim  yacak, tam tersine değer yargılarının olumsuzlaşmasına yönelik en düzeysiz programları yayınlanmakta bir sakınca  genç kadın kitlesinin büyüdüğüne  araçları da bu görmüyorlar.  dikkat çekerek diyordu ki: “Resmi politikalar gençlerin ve kadınla  diyebiliriz.  Örneğin yeni evli genç kadınları, “benim evim/gelinliğim/düğünüm/takı  rın eğitime ve istihdama daha faz  larım/fotoğraflarım/albümlerim/eşyala  la katılmasını öngörmesine rağmen ortaya çıktığı  rım daha güzel” yarışına sokmakta veya çöpçatan  anlaşılan bu olumsuz eğilimin nedenleri dikkatle  lık yapan evlilik programları hazırlamakta bir sa  araştırılıp değerlendirilmeli. Genç kadınların eğiti kınca görmüyorlar.  me ve istihdama katılmalarını teşvik için daha et  Eleştiriler üzerine içerikleri değişse de gündüz  kili kamu politikaları uygulanmalı.”  kuşağında yer alan kadın programlarında ve prime  time’da yer alan tüm dizilerde “ataerkil söylem”in  Tek düze hayatın 		 görsel hapishanesi  ekranlarda bangır bangır bağırtılmasına da kimse ses çıkarmıyor. Bütün bu program ve dizilerde kadının yerinin  Gelgelelim, söylemek ve önemli günlerde bu  evi olduğu, kadınların ancak mecbur kaldıkları za  konulara vurgu yapmak yetmiyor. Yetmediği için man çalışmaları gerektiğinin altı çizilmekte. Ve bu  de “Hayatı evle sınırlı genç kadın kitlesi” büyü  kadınlar zengin bir koca buldukları anda evlerinde  yor. oturuyorlar. Dizilerimizde ev kadınları iyi bir an  ne, üniversite bitirmiş, çalışan kadınlar ise kıskanç ve nevrotik tipler olarak yansıtılıyor. Ve kadınların çalışmak, sokağa çıkmak hatta annebaba evine gitmek için bile izin almaları gerektiğinden söz ediliyor; erkeğin kadının giyimine ve (ne demekse!) “oturup kalkışı”na karışmaya hakkı olduğundan da... Ezber bozmak lazım Kadınlar da o yaşa kadar sanki bunları öğrenmemişler gibi “Haklısın!” diyebiliyorlar ve evlenecekleri erkeklere “Giyimime karışır mısın, arkadaşlarıma gitmeme izin verir misin” sorularını sorabiliyorlar. “İzin, daha üst mevkide olan birinden  alınır. Eşit pozisyonda olunan birinden izin alınmaz. Bir arkadaştan, bir ortaktan, sevgiliden, kocadan izin alınmaz!” diyemiyorlar. Kadınlara, ama onlar kadar erkeklere de alışılagelmişin dışına çıkarak aykırı düşünmeyi ve ezber bozmayı önermek lazım. Bunun başlangıcını da cinsiyeti ifade ederken “bayan” yerine kadın demek gerektiğinin altını çizmek geliyor. “Bayan” diye bir cinsiyet yok çünkü. Kadına sadece “kadın” denir!.. (Bu konuları daha detaylıca ele aldığım yeni kitabım, “Bayan Değil KADIN”, A7 Kitap tarafından yayımlanarak geçtiğimiz hafta okura sunuldu.)  TİSK, 21 Mayıs 2016’ tarihinde yayımladığı raporda, hayatı evle sınırlı genç kadın oranının arttığına dikkat çekti.  C MY B   
            
    
