22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 NİSAN 2018, PAZAR SAYFA 7 Hayat MEMETCAN DEMİRAy Her bilgiye kolayca ulaşabildiğimiz bu yüzyılda hiçbir şeyden emin değiliz... Paranoya çağı Peşinen belirtmek gerekir ki bu satırların yazarı, spotta geçen soruların cevaplarını bilmiyor; derdi de bilmek değil, bilmenin imkânını sorgulamak. Şenol Güneş’in başı gerçekten yarıldı mı? ‘Üst akıl’ 3. Dünya Savaşı mı tasarlıyor? rı şiddetleniyordu? Dünyayı Rockefeller ailesi mi yönetiyordu ya da daha vahimi, Dünya aslında uzaylıların bir simülasyonu muydu? Çoğunun bilimsel verile Her şey Türkiye için “şok seçim” kararının açıklandığı 18 Ya hayatlarımız sadece bir simülasyonsa?.. ri ortada olsa da cevabı “tuttuğunuz taraf”a, okuduğunuz kaynağa göre Nisan’da başladı. Tı değişen sorulardı bunlar. kanma noktasındaki eko Pozitif bilimlerin ürettiği nomi, iktidarın tamamen “kesinlik”, yerini insan bilim “karşı kutup” olarak konumlan lerindeki “belirsizliğe” * bırakıyor dırdığı mutsuz ve umutsuz yüzde derken; kendimizi metafiziğin inan 50 civarındaki halk kitlesi, dış siyasette Na ca göre şekillenen “göreliliği”nde buluveriyor to–Avrasya açmazı derken... Erken seçim tarihi duk! Yüzyıllar sonra, yeniden!.. 24 Haziran olarak duyuruldu ve ertesi sabah sosyal medyada konu, “Ciciş kardeşler”den Esra’nın bir anda ortaya çıkan çıplak videosuydu! Casuslar her yerde! Akşamına Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe–Be Böylesi bir güvensizlik ortamından günlük haya şiktaş maçı vardı ve olaylar yüzünden karşılaşma yarıda kaldı. Zira (skor avantajına rağmen) Fenerbahçe tribünlerinden sahaya durduk yere birtakım lar, “dış güçlerin çıkaracağı yeni Gezi olayının ilk kıvılcımı”ydı! Hatta “La Casa De Papel” dizisinin maddeler atılıyor, Beşiktaş yedek kulübesiyle seyirciler arasında tartışma çıkıyor ve sonunda Beşik fragmanında Gökçek’in “gördüğü” Türkiye’yi istikrarsızlaştırma planı, Fenerbahçe’nin stadında su taş Teknik Direktörü Şenol Güneş, hemen arkasındaki “elit tribün”den gelen ve başına isabet eden ci yüzüne çıkmıştı! “Şenol Güneş’in başına ne isabet etti?” sorusun simle yere yuvarlanıyordu. Dehşet bir gece başlıyordu dan geldiğimiz yer, “ülkemizin beka sorunu” oluveriyor, yıllar Twitter’da... Beşiktaşlılar yaşananı “futbol terörü” olarak yorumluyor dır birçok statta yaşanan “sahaya madde atma” hadisesi bir an ve ezeli rakiplerinin ağır bir ceza alacağından emin, Şenol Güneş’in beş adet zımbayla tutturulan saç de da “ulusal güvenlik” krizine evriliyordu. ‘Kesin bilgi’nin imkânı risini paylaşıyordu. Fenerbahçeliler Teknoloji harikası onlarca ka ise yayınladıkları video kayıtların merayla dolu statta, üstelik can da Şenol Güneş’e sert bir cisim isa lı yayında yaşanan, tekrar tekrar bet etmediğini, sadece basit bir pe ağır çekimde izlenen bir olay bi lüş fırlatıldığını söylüyor, sahada 10 le “net” değil artık zihinlerimiz kişi kalan Beşiktaş’ı, “turu kaybe için... Teorik olarak, internet sa deceği için tiyatro yapmak”la suç yesinde en kesin bilgiye saniyeler luyordu! Fenerbahçe cephesi “Orta 19 Nisan’daki derbide sahaya atı içinde ulaşabileceğimiz bu çağda, da kan bile yok!” diyor, Beşiktaş ce lan maddeler nedeniyle BJK tek “mutlak doğru”dan bir o kadar nahı Şenol Güneş’in hastane fotoğ nik direktörü Şenol Güneş yara uzağız. Ne gördüğümüze inanabi rafını gösteriyordu. Bunun üstüne landı, maç tatil edildi. liyoruz ne duyduğumuza... Hollywood mizanseniydi; aslında gökdelenler uçak bile çarpmadan, içeriden patlayıcıyla yıkılmıştı! Eskiden bir olguya inanmak için onu “görmek” yeterken; şimdi 23 MP cep telefonu kameralarının, drone’ların, Periscope’tan yapılan canlı yayınların çağında her şey, görünenin ötesinde, bir “şüphe unsuru” olacaktı. Makul şüphe... Medyanın ticarileşmesi düşünüldüğünde, bu şüphelenme refleksi tüketici (okur / izleyen) için gayet olağandı. Zira bir gazete, bağlı bulunduğu holdingin çıkarına göre bir fotoğrafı istediği gibi sunabilirdi. Bir TV kanalı, sırf patronu istedi diye masum bir röportajı kesip biçip, dilediği gibi çarpıtabilirdi. 17/25 Aralık ses kayıtları, “montaj” mıydı mesela? Siyasi bir figürün sofrasındaki içki, oraya Photoshop’la mı yerleştirilmişti? Aslında ekonomimiz gayet iyiydi de doların 4, Avro’nun 5 lira olması “faiz lobileri”nin bir illüzyonuydu belki... 99 Marmara Depremi “dış güçler”in gizli bir silah denemesi miydi? Küresel ısınma gerçekten varsa neden yağış rekorları kırılıyor, soğuk hava dalgala tımız da etkilenecekti tabii... Cep telefonları ve bilgisayarlar bizi dinliyor muydu? Bir sohbet sırasında adını andığımız ürünün reklamı, nasıl oluyor da anında Facebook sayfamıza düşüyordu? Facebook CEO’su Mark Zuckerberg bile “kişisel bilgilerinin çalınmasından” yakınırken; gittiğimiz mekânı, yediğimiz yemeği Swarm’da paylaşmak ne kadar güvenliydi? Müzik zevkimizi en iyi bilen Spotify, acaba üyelik satmak için mi rock sevenleri “diskocu” Deeperise reklamlarına boğuyordu? Bizzat evimize ve cebimize soktuğumuz “akıllı telefon” ve PC’lerle paranoya, artık 24 saat bizimle yaşayacaktı. Binlerce lira ödenen bu cihazlar bir casusa dönüşürken, “hacker”lar evini gözetlemesin diye web kamerasını siyah bantla kapatanların sayısı hızla artacaktı. İnsanların hayatını kolaylaştırma ve onları yakınlaştırma iddiasıyla yola çıkan “uygulamalar”, tam tersine ilişkilerin sonunu getiren “kara çalı”lar olacaktı. Keşke Marx ya da Hegel, diyalektiğin böylesi ete ve kemiğe büründüğü bir çağa tanık olsaydı... * Abraham Moles – Belirsizin Bilimleri (Les sciences de l’imprécis) / 1990 Güneş’in kafa derisindeki kırmızılık Her ne kadar TV’de can “tentürdiyot” olarak nitelenince iş lı yayınlanan (!) Körfez Sava çığırından çıkıyordu. Sonrası... Küfür kıyamet! ‘Uluslararası komplo’! Elbette ertesi gün siyasi otorite devreye girecek, konu dallanıp budaklanacaktı. Cumhurbaşkanı, olayı “Sadece tribün terörü değil, kumpas” olarak niteliyordu. Twitter fenomeni ve sabık AKP Ankara “uç beyi” Melih Gökçek’e göre de yaşanan şı, bu bilgi / şüphe yüzyılının ilk ipucunu verdiyse de asıl miladı 11 Eylül saldırıları olarak tespit etmek mümkün. Saldırının ardından gündeme gelen komplo teorileri, nasıl bir yüzyıla girdiğimizin kanıtıydı. Hakikaten Yahudiler, 11 Eylül’ü önceden haber alıp “İkiz Kuleler”i boşaltmış mıydı? Yoksa saldırıyı El Kaide değil de bizzat ABD mi düzenlemiş, böylece “dinler savaşı”na zemin mi hazırlamıştı? Belki de New York’taki binaların yıkılışı bir “Neredesin aşkım”? Ve tabii aşklar, ilişkiler, evlilikler açısından da sarsıcı bir durumdu bu. Teknoloji sayesinde sevdiklerine 24 saat sesli ve hatta görüntülü ‘ulaşabiliyordu’ insanlar. Üstelik de bedavaya! Ama bazen de ulaşamıyorlardı! Nice çiftin arasına “Gece Whatsapp’ta ni ye online’dın?” sorunu girecek, “Neredesin aşkım?” sorusunun cevabı havada kalıyorsa “Aç kamerayı, göreceğim!” sendromuyla nice ilişkiler yıkılacaktı. Ya sevgilinizin birden fazla cep telefonu ve sizin bilmediğiniz başka sosyal medya hesapları varsa?.. Seda Kaya Güler Alışılagelmişin dışına çıkarak ezber bozmayı önermek lazım Bayan yok, KADIN var! Çin işi Japon işi OECD ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de oku Hayatı evle sınırlı kadınlar, tekdüze ve üstelik mayan ve çalışmayan 1529 yaş grubundaki genç değeri olmayan ev işleri ile çocuk bakımının dı kadınların çağ nüfusuna oranı 2013’te yüzde 45,2 şında ne yapıyorlar? iken 2014’te yüzde 46’ya yükseldi ve sayıları 92 Televizyon izliyorlar. Sosyal medyada paylaşım bin arttı. yapıyorlar. Bu açıklamayı yapan Türkiye İşveren Sen Tek eğlence ve eğitim araçları televizyon da di dikaları Konfederasyonu (TİSK), bu oranla yebiliriz. Televizyon kanallarımızın politikası ise Türkiye’nin, OECD üyesi veya or insanları eğitmek değil eğlendirmek tağı 39 ülke arasında açık ara birinci olduğunu da belirtti. Bunun anlamı şu: Her 2 genç ka Hayatı evle sınırlı kadınlar, üzerine kurulu. Hayatı evle sınırlı kadınları eğitelim, böylelikle hem onların kendilerini geliştirmelerine, ufuklarını dından 1’i eğitimden ve çalışma hayatından uzaklar. Evlerinde oturarak vakit geçiriyorlar. Yani yak tekdüze ve üstelik değeri olmayan genişletmelerini sağlamış oluruz, hem de ülkenin kalkınmasını ve toplumun refah durumunu geliştirmiş oluruz, di laşık 4 milyon genç kadının evinde ev işleri ile ye bir kaygıları veya sorumluluk anla oturduğunu, en üretken, en verimli, en dinamik çağlarında ülke ekonomisine bir katkıda bulunmadık çocuk bakımının dışında, televizyon yışları yok. Büyük paraların döndüğü rekabet or tamında hiç kimsenin işine yarama larını söyleyebiliriz. TİSK, 21 Mayıs 2016’da açık ladığı bu raporla hayatı evle sınırlı izliyorlar. Tek eğlence ve eğitim yacak, tam tersine değer yargılarının olumsuzlaşmasına yönelik en düzeysiz programları yayınlanmakta bir sakınca genç kadın kitlesinin büyüdüğüne araçları da bu görmüyorlar. dikkat çekerek diyordu ki: “Resmi politikalar gençlerin ve kadınla diyebiliriz. Örneğin yeni evli genç kadınları, “benim evim/gelinliğim/düğünüm/takı rın eğitime ve istihdama daha faz larım/fotoğraflarım/albümlerim/eşyala la katılmasını öngörmesine rağmen ortaya çıktığı rım daha güzel” yarışına sokmakta veya çöpçatan anlaşılan bu olumsuz eğilimin nedenleri dikkatle lık yapan evlilik programları hazırlamakta bir sa araştırılıp değerlendirilmeli. Genç kadınların eğiti kınca görmüyorlar. me ve istihdama katılmalarını teşvik için daha et Eleştiriler üzerine içerikleri değişse de gündüz kili kamu politikaları uygulanmalı.” kuşağında yer alan kadın programlarında ve prime time’da yer alan tüm dizilerde “ataerkil söylem”in Tek düze hayatın görsel hapishanesi ekranlarda bangır bangır bağırtılmasına da kimse ses çıkarmıyor. Bütün bu program ve dizilerde kadının yerinin Gelgelelim, söylemek ve önemli günlerde bu evi olduğu, kadınların ancak mecbur kaldıkları za konulara vurgu yapmak yetmiyor. Yetmediği için man çalışmaları gerektiğinin altı çizilmekte. Ve bu de “Hayatı evle sınırlı genç kadın kitlesi” büyü kadınlar zengin bir koca buldukları anda evlerinde yor. oturuyorlar. Dizilerimizde ev kadınları iyi bir an ne, üniversite bitirmiş, çalışan kadınlar ise kıskanç ve nevrotik tipler olarak yansıtılıyor. Ve kadınların çalışmak, sokağa çıkmak hatta annebaba evine gitmek için bile izin almaları gerektiğinden söz ediliyor; erkeğin kadının giyimine ve (ne demekse!) “oturup kalkışı”na karışmaya hakkı olduğundan da... Ezber bozmak lazım Kadınlar da o yaşa kadar sanki bunları öğrenmemişler gibi “Haklısın!” diyebiliyorlar ve evlenecekleri erkeklere “Giyimime karışır mısın, arkadaşlarıma gitmeme izin verir misin” sorularını sorabiliyorlar. “İzin, daha üst mevkide olan birinden alınır. Eşit pozisyonda olunan birinden izin alınmaz. Bir arkadaştan, bir ortaktan, sevgiliden, kocadan izin alınmaz!” diyemiyorlar. Kadınlara, ama onlar kadar erkeklere de alışılagelmişin dışına çıkarak aykırı düşünmeyi ve ezber bozmayı önermek lazım. Bunun başlangıcını da cinsiyeti ifade ederken “bayan” yerine kadın demek gerektiğinin altını çizmek geliyor. “Bayan” diye bir cinsiyet yok çünkü. Kadına sadece “kadın” denir!.. (Bu konuları daha detaylıca ele aldığım yeni kitabım, “Bayan Değil KADIN”, A7 Kitap tarafından yayımlanarak geçtiğimiz hafta okura sunuldu.) TİSK, 21 Mayıs 2016’ tarihinde yayımladığı raporda, hayatı evle sınırlı genç kadın oranının arttığına dikkat çekti. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle